Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ıslah ettiği dava dilekçesinde, davalıların mirasbırakanları adına kayıtlı 243 parsel sayılı taşınmazın Yeşilırmağın sağ ve sol sahil ıslah çalışmalarında esas alınan kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp tapusunun iptali ile kamuya terkinini istemiştir. Bir kısım davalılar, taşınmaza bedelsiz veya tazminatsız el konulamayacağını, tapuları olduğunu,tespit edilen kıyı kenar çizgisini kabul etmediklerini bildirip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın tamamının keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan taşınmazlara ait sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 243 parsel sayılı taşınmazın 15.8.1967 tarihinde kesinleşen kadastro sonucunda davalıların mirasbırakanları Ö., S.ve M. adlarına tapuya tescil edildiği görülmektedir. Bilindiği üzere; 14.3.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. Maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12. maddesinin 3. fıkrasına " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" cümlesi ve anılan yasanın 3. maddesi ile de aynı yasaya " bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re"sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Öte yandan, bir tarafın dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olmasına rağmen, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybetmesi halinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, başka bir deyişle davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilmek suretiyle bir karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.