20. Hukuk Dairesi 2015/4419 E. , 2016/12345 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 23/05/2013 tarihli dilekçesiyle, müvekkillerinin maliki oldukları 4207 sayılı parselin tapu kaydının 2009 yılında kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle müvekkillerinin uğradığı zarardan TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu olduğunu belirterek şimdilik 100.000,00.-TL maddi tazminatın tapunun iptal tarihi olan 19/11/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesi isteğiyle dava açmıştır. Daha sonra 23/06/2014 havale tarihli harçlı ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 187.740,93.-TL’ye yükseltmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve 187.740,93.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak hisseleri oranında davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Tazminat isteğine dayanak 4207 parsel sayılı taşınmaz "Kestanelik" niteliğiyle ve 2002,57 m² yüzölçümüyle hisseli olarak davacılar adına tapuda kayıtlı iken, Orman Yönetimi tarafından açılan tapu iptali ve tescil istemli dava nedeniyle, .... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15/05/2008 gün ve 2007/355 – 2008/223 sayılı kararı ile 4207 sayılı parselin kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına orman vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ve bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 07/01/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
Mahkemece tazminat isteğine dayanak taşınmazın dava tarihindeki değerinin hükme esas alınması doğru olmamıştır. Şöyle ki; hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan alan ve kusura değil tehlike prensibine dayanan davada, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince, davacının zararından davalı Hazine sorumludur. Buna göre davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu tazminat miktarı belirlenirken, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunludur. Burada ilke şu olmalıdır. Zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır.
Eş söyleyişle, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin (HGK’nın 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. 125 K., 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. 427 K., 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E /668 K. sayılı ilâmları).
Bu açıklama ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacılar taşınmazın mülkiyetini tapu iptal kararının kesinleştiği 07/01/2009 tarihinde kaybettiklerinden, davacıların zararı da bu tarihte oluşmuştur. O halde, somut olaydaki gerçek zararın, taşınmazın tapu iptal kararının kesinleştiği 07/01/2009 tarihi esas alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, hükme dayanak raporu hazırlayan bilirkişi kurulu tarafından tazminat isteğine dayanak taşınmazın değeri asıl raporda tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe, ek raporda ise dava tarihine göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Ne var ki, mahkemece tazminat isteğine dayanak taşınmazın tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki değeri yerine dava tarihindeki değeri hükme esas alınmıştır.
Bu itibarla mahkemece, bilirkişi kurulunun asıl raporlarında usulüne uygun bir şekilde taşınmazın tapu iptal kararının kesinleştiği tarihe göre belirledikleri değer olan 161.447,19.-TL esas alınarak tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde dava tarihindeki değerinin hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
Bundan başka, davacı vekili 20/06/2014 tarihli ıslah dilekçesiyle, ıslah ile artırılan miktar yönünden ıslah tarihinden itibaren faiz talep ettiği halde, mahkemece HMK’nın 26. maddesine aykırı bir biçimde talep aşılarak hükmedilen tazminat miktarının tamamına dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 19/12/2016 günü oy birliği ile karar verildi.