Esas No: 2017/3086
Karar No: 2021/1272
Karar Tarihi: 19.10.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3086 Esas 2021/1272 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili bankanın dava dışı ...’e kredili mevduat hesabı ile cari hesap kullandırdığını ve çek koçanları tahsis ettiğini, ayrıca taksitli krediler de kullandırdığını, davalının 12.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi ödemelerinin yapılmaması üzerine borçlulara ihtarname gönderildiğini ve borcun ödenmemesi nedeniyle icra takibi başlatıldığını, davalının haksız olarak icra takibine itiraz ettiğini, davalının 10.000TL limitli kefaleti nedeniyle bu meblağ ile borçtan sorumlu olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin sadece kredi sözleşmesinin tarafı ..."in satın aldığı araç için kefaletinin bulunduğunu, araç için kullanılan 8.386,65TL kredinin ... tarafından bankaya ödendiğini, ihtarname ile kredi borcunun ödendiğini bildirmesine rağmen başlatılan takibin kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Antalya 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.04.2014 tarihli ve 2012/292 E., 2014/162 K. sayılı kararı ile; davacı banka ile dava dışı ... arasında 10.03.2010, 12.03.2010, 17.01.2011 ve son olarak 14.06.2011 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, davalının sadece 12.03.2010 tarihli sözleşmede kefil olarak yer aldığı, bu sözleşmeden sonra başka bir kefilin yer aldığı ve daha yüksek limitli iki ayrı kredi sözleşmesi imzalanmasının davalının yer aldığı sözleşmenin tarafların iradesiyle ortadan kaldırılması anlamına geldiği ve takip konusu kredinin de hangi sözleşme kapsamında kullanıldığı ayrımının yapılamamış olması nedeniyle davalı kefilin imzaladığı sözleşmeden dolayı sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.12.2014 tarihli ve 2014/12709 E., 2014/17904 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı ... arasındaki genel kredi sözleşmesinde davalının kefil olduğunu, cari hesap, kredili mevduat hesabı ve iade edilmeyen çek yaprağı için borçlulara ihtarname gönderildiği ve borcun ödenmemesi üzerine davalı ve diğer borçlular hakkında yapılan icra takibinin davalının itirazı ile durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin sadece taşıt kredisi sözleşmesi kefili olduğunu, takip konusu borçtan sorumlu tutulamayacağını bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davacı banka ile dava dışı ... arasında 10.03.2010, 12.03.2010, 17.01.2011 ve en son olarak 14.06.2011 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzalanıp davalının sadece 12.03.2010 tarihli sözleşmede kefil olarak yer aldığı, bu sözleşmeden sonra başka bir kefilin yer aldığı ve daha yüksek limitli iki ayrı kredi sözleşmesi daha imzalanmasının, davalının yer aldığı sözleşmenin tarafların iradesi ile ortadan kaldırıldığı anlamına geldiği ve takip konusu kredinin de hangi sözleşme kapsamında kullanıldığı ayrımının yapılamamış olması nedeniyle davalı kefilin imzaladığı sözleşmeden dolayı sorumluluğu bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davalı ... 12.03.2010 tarihli sözleşmenin kefili olup, diğer sözleşmelerde imzası bulunmamaktadır. Ancak banka alacağının, kredi borçlusu ile düzenlenen 4 adet sözleşmeden hangisinden doğduğu alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılamamaktadır.
Bu durumda mahkemece oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyeti ile banka kayıtları üzerinde yapılacak inceleme ile özellikle kredi alacağının hangi sözleşmeden doğduğunun saptanması şayet davalının imzasını taşıyan ya da daha eski tarihli sözleşmelerden doğduğu belirlenirse kefalet sorumluluğunun devam ettiği gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/180 E., 2015/900 K. sayılı kararı ile, Özel Dairenin bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacı ile dava dışı ... arasında 10.03.2010, 12.03.2010, 17.01.2011, 14.06.2011 tarihli genel kredi sözleşmelerinin düzenlendiği, davalı kefilin bu sözleşmelerden 12.03.2010 tarihli 10.000TL limitli sözleşmede müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, davalının kefaleti nedeniyle temerrüdünün sonuçlarından kefalet limitine göre sorumlu olduğu, Özel Dairenin bozma kararından sonra alınan rapora göre, davalının takip konusu 41.169,76TL asıl alacak içerisinde yer alan ve 28.03.2011 tarihinde kullandırılan borçlu cari hesap kredisinin anapara alacağı 8.389,65TL ve kredili mevduat hesabı kredisinden doğan 3.305,11TL banka alacağının toplamından, davalının 10.000TL olan sorumluluk limitini aşması nedeniyle limit tutarı olan 10.000TL"den sorumlu olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile takip konusu alacağın 10.000TL"lik kısmına yönelik itirazının iptaline, haksız itiraz nedeniyle takip tarihi itibari ile asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 13.06.2016 tarihli ve 2016/2136 E., 2016/10531 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkemece davanın reddine dair verilen 15/04/2014 tarihli ilk hüküm, Dairemizin 11/12/2014 tarihli, 2014/12709 E., 2014/17904 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Bozma kararında "" Davalı ... 12.03.2010 tarihli sözleşmenin kefili olup, diğer sözleşmelerde imzası bulunmamaktadır. Ancak banka alacağının, kredi borçlusu ile düzenlenen 4 adet sözleşmeden hangisinden doğduğu alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılamamaktadır. Bu durumda mahkemece oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyeti ile banka kayıtları üzerinde yapılacak inceleme ile özellikle kredi alacağının hangi sözleşmeden doğduğunun saptanması şayet davalının imzasını taşıyan ya da daha eski tarihli sözleşmelerden doğduğu belirlenirse kefalet sorumluluğunun devam ettiği gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. "" denilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, davalının kefalet limiti dahilinde kendi temerüdünün hukuki sonuçları ile sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bozma ilamında mahkemece yapılması gereken işlemler açıkça belirtilmiştir. Dairemiz bozma kararına uyulduğu halde, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Mahkemece bozma ilamında belirtilen hususta yeni bir bilirkişi heyetine banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılarak, takip tarihi itibariyle davalının sorumlu olduğu borç tutarı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir…’’ gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
12. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2016/707 E., 2016/686 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, 26.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda uyulan bozma ilamını karşılar nitelikte davalı kefilin 12.03.2010 tarihinde kefil sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmesi nedeniyle dava dışı ... tarafından imzalanan 10.03.2010 tarihli sözleşme nedeniyle kullandırılan kredilerden de sorumlu olduğu, bilirkişi kurulunun raporu ile 17.03.2011 tarihinde taksitli kredi ve 28.03.2011 tarihinde 8.925TL borçlu cari hesap kredisinin kullandırıldığının tespit edildiği, uyulan bozma ilamındaki bozma sebeplerinin bilirkişi kurulunun raporu ile belirlendiği, mahkemece bozma ilamından sonra alınan bilirkişi kurulu raporu ile tespit edilen kredi kullanımına göre davalı kefilin imzaladığı kefalet limiti gözetilerek karar verilmiş olmasına rağmen yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekçesi ile verilen bozma kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, mahkemece dava dışı borçlunun kredi borçları nedeniyle 12.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesine kefil olan davalının, sözleşmedeki kefalet limiti ile sorumlu olup olmadığının tespiti yönünden uyulan bozma kararından sonra alınan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmasının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
16. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
17. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
18. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
19. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Antalya 15. İcra Dairesinin 2012/3309 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı ve dava dışı borçlular aleyhine iade edilmeyen 45 adet çek yaprağı bloke bedeli, kredili mevduat hesabı kullanımı ve borçlu cari hesabı kullanımına dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emri davalı borçluya 24.01.2012 tarihinde tebliğ edilmiş, borçlu tarafından 26.01.2012 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
21. Davacı banka vekili, dava dışı ... ile imzalanan 12.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesini davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi ödemelerinin yapılmaması üzerine borçlulara ihtarname gönderildiğini ve borcun ödenmemesi nedeniyle icra takibi yapıldığını iddia etmiş; davalı vekili cevap dilekçesinde kredi borçlusu ..."in satın aldığı araç için kefaletinin bulunduğunu, araç için kullanılan kredinin borçlu ... tarafından bankaya ödendiği yönünde savunmada bulunmuştur.
22. Davacı banka ile davalı dışı ... arasında 10.03.2010, 12.03.2010, 17.01.2011 ve son olarak 14.06.2011 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzalanmış ve davalı 12.03.2010 tarihli sözleşmede 10.000TL limitli kefaleti ile müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla yer almıştır.
23. Mahkemece, Özel Dairenin birinci bozma ilamı sonrasında alınan 26.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda, davalının takip konusu alacak içerisinde yer alan ve 28.03.2011 tarihinde kullandırılan borçlu cari hesap kredisinin anapara alacağı 8.389,65TL ve kredili mevduat hesabı kredisinden doğan 3.305,11TL banka alacağının davalının kefil olduğu 12.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı belirtilmiştir.
24. İtirazın iptali davaları, icra takibine sıkı sıkıya bağlı olması nedeniyle uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerekir. Davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak, iade edilmeyen 45 adet çek yaprağı bloke bedeli, kredili mevduat hesabı ve borçlu cari hesabı kullanımı gösterilmiş olup, icra takibinin, davacı banka tarafından dava dışı borçlu ... adına açılan kredili mevduat hesabı kapsamında dava dışı borçluya verilen çek yaprakları bloke bedelinin tahsili amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.
25. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için davacı banka tarafından, dava dışı borçlu ... adına açılan kredili mevduat hesabı ve bu hesap kapsamında dava dışı borçluya verilen çek yapraklarının hangi kredi sözleşmesine istinaden verildiğinin belirlenmesi gerekir.
26. O hâlde mahkemece, davacı bankanın kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılarak, icra takibinin dayanağı çek yapraklarının hangi kredi sözleşmesi kapsamında dava dışı borçluya verildiği saptandıktan sonra, davalının 12.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesinde kefil olarak yer aldığı dikkate alınmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği hâlde, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile verilen direnme kararı yerinde değildir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, icra takibinin para alacakları için yapılabileceği, gayri nakdi kredi nedeniyle verilen çek yapraklarının icra takibine konu edilemeyeceği, açıklanan değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ile yerel mahkemece Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda araştırma yapılarak ve bilirkişi raporu alınmak suretiyle karar verildiği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
29. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 03.07.2012 olduğu hâlde 19.09.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun"un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece verilen ilk kararın temyizi üzerine Özel Dairece; davalının 12.03.2010 tarihli sözleşmenin kefili olup, diğer sözleşmelerde imzasının bulunmadığı, ancak banka alacağının, kredi borçlusu ile düzenlenen 4 adet sözleşmeden hangisinden doğduğunun alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılamadığı, bu durumda mahkemece oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyeti ile banka kayıtları üzerinde yapılacak inceleme ile özellikle kredi alacağının hangi sözleşmeden doğduğunun saptanması, şayet davalının imzasını taşıyan ya da daha eski tarihli sözleşmelerden doğduğu belirlenirse kefalet sorumluluğunun devam ettiği gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kararın davacı yararına bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak bilirkişi kurulundan rapor alındıktan sonra davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin ikinci bozma kararında; bozma kararına uyulduğu hâlde, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği, mahkemece bozma ilamında belirtilen hususta yeni bir bilirkişi heyetine banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılarak, takip tarihi itibariyle davalının sorumlu olduğu borç tutarı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Uyulan ilk bozma kararı üzerine mahkemece bilirkişi kurulu oluşturulmuş, bilirkişi kuruluna banka kayıtları üzerinde inceleme yapma yetkisi verilmiş ve bozma kararında araştırılması istenen hususlarda bilirkişi kurulu raporu alınmıştır.
Bilirkişi kurulu raporunda, davalının imzasının yer aldığı 12.03.2010 tarihli ve öncesindeki 10.03.2010 tarihli sözleşmelerden doğan kredi işlemleri dolayısıyla 17.01.2011 tarihli ve dava dışı yeni bir kefil imzasının bulunduğu sözleşmeye kadar açılan ve kullandırılan kredilerden davalının kefalet sorumluluğu bulunduğu, 17.03.2011 tarihli sözleşmede yeni kefil alınmasına karşın söz konusu sözleşmeye dayalı olarak 17.03.2011 tarihinde sözleşme limitine denkli olarak 20.000TL taksitli kredi kullandırıldığı dikkate alındığında, bu sözleşmeyi takiben 28.03.2011 tarihinde yeniden kullandırılan 8.925TL borçlu cari hesap kredisinin yürürlükte olan eski sözleşmeler kapsamında kaldığı, ayrıca kredili mevduat hesabı kredisinin de eski sözleşmeler kapsamında devam ettiğinin açık olduğu, bu durumda davalı kefil ...’in dava dışı asıl kredi borçlusu ...’e kullandırılan kat tarihi itibarıyla ilk kullanımı 17.03.2010 tarihi itibarıyla başlayan ve süregelen kredili mevduat hesabından doğan 3.305,11TL ve 28.03.2011 tarihinde kullandırılan ve cari hesap kredisinden kaynaklanan 8.389,65TL olan banka alacağının davalının kefalet limitini aşması nedeniyle, davalı kefilin 10.000TL olan kefalet limitiyle sınırlı olmak üzere ve kendi temerrüdünden sorumluluğu doğduğu tahsilde tekerrüre yol açılmamak kaydıyla takip tarihi itibarıyla davalının 1.583,33TL temerrüt faizi ve 79,16TL gider vergisiyle birlikte 11.662,49TL’den ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren işletilecek temerrüt faizi ve gider vergisinden sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Bilirkişi kurulu tarafından sunulan raporda, bozma kararında araştırılması istenen hususlar değerlendirilmiş ve takibe konu borcun hangi sözleşmeler kapsamında kaldığı takip tarihi itibarıyla borç miktarının ne olduğu gerekçeli biçimde açıklanmıştır. Rapor bozma kararı ile araştırılması istenen hususlarda bir eksiklik içermemektedir. Mahkemece de bu rapor hükme esas alınarak karar verilmiş olduğuna göre Özel Dairece bu raporun hangi nedenle yetersiz veya yanlış olduğu açıklanmaksızın yeniden rapor alınması için bozma kararı verilmesi dosya kapsamına uymadığı için mahkemenin eksik inceleme bulunmadığı yönündeki direnmesi uyuşmazlığın mahiyetine ve dosya kapsamına uygundur.
Takip talebinde iade edilmeyen 45 adet çek yaprağı bloke bedeli yanında, kmh hesabı kullanımı, borçlu cari hesabı kullanımı ve 28.11.2011 tarihli ihtarname borcun sebebi olarak gösterilmiş olup raporda belirtilen alacak kalemlerinden raporda belirtilen 8.389,65TL ihtarda aynı miktar olarak, raporda belirtilen 3.305,11TL ise ihtarda daha fazla miktar olarak yer almaktadır. Raporda davalının sorumlu olduğu miktar olarak gösterilen tutarların takipte istenen alacak kapsamında kaldığı, takibin sadece iade edilmeyen çek yaprakları bloke bedeli için yapılmış olmadığı takip talebinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Mahkeme kararının temyizi üzerine Özel Dairece yapılan inceleme sonucu işin esasına girilmemiş usulî bir eksiklik veya yanlışlık nedeniyle bozma kararı verilmiş ancak mahkemece önceki kararda direnilmiş ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı temyiz incelemesi de bozma ve direnmeye konu hususlarla sınırlı olacaktır. Zira Özel Dairenin inceleyip karar vermediği bir konuda direnme kararlarının temyizini incelemekle görevli Hukuk Genel Kurulunun Özel Daire yerine geçerek direnmeye konu olmayan hususları da inceleyip karar vermesi mümkün değildir.
Özel Dairenin yeniden rapor alınmasına değinen eksik incelemeye dayalı bozma kararı yerinde görülmemiş diğer bir ifadeyle direnme uygun bulunmuş ise Özel Dairenin daha önce incelemediği konulara ilişkin temyiz incelemesini yapmak Özel Dairenin görevindedir. Aksinin kabulü hâlinde tarafların hükmün Özel Dairece incelenmesini isteyen ilk temyiz itirazlarının gereği yerine gelmemiş, Özel Dairece yapılacak inceleme aşaması bazı hususlar için atlanmış ve kanuna aykırı biçimde Hukuk Genel Kurulu Özel Daire yerine geçerek karar vermiş olacaktır.
Bu durumda alınan bilirkişi kurulu raporu uyulan bozma kararında araştırılması istenen hususlara uygun biçimde hazırlanmış olup, eksik inceleme ve değerlendirme bulunmadığı için direnme uygun bulunarak işin esası hakkında henüz değerlendirilmemiş olan temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan Özel Dairece henüz incelenmeyen temyiz itirazlarını da değerlendirir biçimde hükmün genişletilmiş gerekçeyle bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.