Davacı 1.5.1983 tarihinden yeniden tescil işleminin yapıldığı 1.9.1987 tarihine kadar geçen sürede tahsil olunan primlerin Bağ-Kur hizmetine sayılmasını ve başvuru tarihi itibariyle yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından duruşmalı, olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava,davacının kurum tarafından tescil edildiği 01.05.1983 tarihinden itibaren yeniden tescil edildiği 01.09.1987 tarihine kadar primleri tahsil edilen sürelerin hizmetten sayılarak tahsis talep tarihi olan 27.02.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren, 1479 sayılı yasanın 24. maddesi ilk şekliyle, sigortalılığın oluşumu için, kendi ad ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, ayrıca, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı yasa, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı yasa bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. Nihayet, 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı yasa, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkar sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir.
Davacının şahsi sicil dosyasının incelenmesinden,23.10.1987 tarihinde kuruma verilen giriş bildirgesine istinaden, 01.05.1983 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının , 01.05.1983-01.10.1983, 10.05.1986-Ağustos 1987 tarihleri arasında ve 01.01.1987 den itibaren devam eden vergi kaydı, 17.07.1987 den itibaren devam eden Esnaf ve Sanatkar Sicil Memurluğu kaydı ile marangozlar derneği kaydı bulunmaktadır.Bu durumda, davacının uyuşmazlık konusu dönem olan 01.10.1983-10.05.1986 tarihleri arasında vergi kaydı, esnaf ve sanatkar sicili kaydı veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı bulunmadığından zorunlu Bağ-Kur sigortalısı değildir. Ancak, dosyada mevcut hizmet döküm cetveline göre, davacının 30.12.1987 tarihinden itibaren prim ödemeye başladığı ve Kurumun 10.11.1987 tarihli yazısında 30.11.1987 tarihine kadar olan prim borcunun 315.355 TL olduğunun bildirilmesi üzerine 31.05.1988 tarihinde 400 TL ödediği görülmektedir. Kurumun, bildirim üzerine davacı tarafından ödenen ve uyuşmazlık konusu dönemi kapsayan primleri tahsil edip uzun süre bu primleri kullandıktan sonra davacının sigortalılığını iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağından yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yapılacak iş,davacının primleri tahsil edilen ve Kurum tarafından uzun süre kullanılan 01.10.1983-10.05.1986 tarihleri arasındaki sigortalılık sürelerini kabul etmek ve yaşlılık aylığı talebini, kabul edilen bu süreler dikkate alınarak değerlendirip sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06.12.2007 gününde oy birliği ile karar verildi.