Ceza Genel Kurulu 2017/1057 E. , 2018/197 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık ..."ın, 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 86/3-a-e, 87/1-c, 62/1, 53 ve 54/1. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin Bafra 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.03.2013 gün ve 674-392 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 28.10.2015 gün ve 6493-30172 sayı ile;
"1) TCK’nun 86/1, 86/3-e ve 87/1-d-son maddeleri uyarınca sanığın cezasının 5 yıldan az olamayacağı cihetle, CMK’nun 196/2. maddesi uyarınca sanığın ek savunmasına ilişkin savunmasının istinabe suretiyle yapılamayacağının gözetilmemesi,
2) Kapatılan 19. Mayıs Asliye Ceza Mahkemesinin 28.10.2009 tarihli duruşmasında ifadesi alınan ve katılma talebi kabul edilen katılanın yargılama devam ederken 05.06.2010 tarihinde vefat etmesi üzerine katılmanın hükümsüz kaldığı gözetilerek, CMK"nun 243. maddesi uyarınca yasal mirasçılarının davaya dahilinin sağlanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3) Sanığın aşamalardaki savunmalarında, olay tarihinde alkollü olan babasının doğrudan sopa ile kendisine saldırdığını iddia etmesi, bu iddianın dosyanın diğer sanığı ..."ın soruşturma aşamasındaki ifadesi ile doğrulanması karşısında, sanık hakkında TCK"nun 29. maddesindeki haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
4) Katılanın hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda, uygulama maddesinin TCK"nun 87/1-d maddesi yerine TCK"nun 87/1-c maddesi olarak yanlış yazılması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bafra 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 24.11.2015 gün ve 677-783 sayı ile; (4) numaralı bozma nedenine uymuş, diğer bozma nedenlerine ise;
"...Her ne kadar Yargıtay bozma ilamında; sanık ..."ın eylemi nedeniyle, 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 86/3-e ve 87/1-d-son maddeleri uyarınca cezasının 5 yıldan az olamayacağı cihetle 5271 sayılı CMK"nun 196/2. maddesi gereğince sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilemeyeceğinin gözetilmemesi, şeklinde görüş bildirilmiş ise de; 5271 sayılı CMK"nun 196/2. maddesinde; "Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir." şeklinde bir hüküm bulunmaktadır.
Oysa 5237 sayılı TCK"nun 87/1-son maddesinde ise; "...Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz...." denilmektedir.
Yani; somut olayımız da dikkate alındığında; 5237 sayılı TCK"nun 86/1. maddesi gereğince temel ceza olarak takdiren ve teşdiden 2 yıl hapis cezası belirlenmiş, eylem sanığın babasına karşı silahtan sayılan sopa ile gerçekleştirildiğinden verilen ceza TCK"nun 86/3-a-e maddesi gereğince kanunen 1/2 oranında artırılarak 3 yıl hapis cezası belirlenmiş; verilen ceza TCK"nun 87/1-d maddesi gereğince 1 kat artırılarak, 6 yıl hapis cezası olmuş, TCK"nun 62/1. maddesi gereğince, verilen ceza takdiren 1/6 oranında indirilerek, sonuç ceza 5 yıl hapis cezası olarak tayin edilmiştir.
Görüşümüze göre işbu 5 yıl hapis cezası temel ceza değildir ve alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun varlığı da söz konusu değildir.
Kanunların açık ve anlaşılır olması evrensel ve temel ilkelerdendir.
...
Şu hâle göre; anılan Kanun maddesinin; "...Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz..." hükmündeki 5 yıl hapis cezasının alt sınır (temel ceza ) olarak kabulü mahkememizce mümkün görülmemiştir.
Kaldı ki; anılan hüküm içerisinde TCK"nun 86. maddesine göre belirlenen cezanın 1 kat artırılacağından bahsedilmektedir. Bu şekilde yapılan bir artırım sonrasında belirlenen cezanın temel ceza olmayacağı da aşikârdır.
Yukarıda açıkladığımız sebeplerden dolayı; sanığın mağdura yönelik kasten yaralama suçunu oluşturan eylemi nedeniyle, bozma öncesindeki kovuşturma aşamasında, istinabe suretiyle sorguya çekilip, ek savunmasının tespit edilmiş olması mahkememizce yeterli görüldüğünden; mahkememizin 26.03.2013 tarih ve 674-392 sayılı hükmünün bozulmasına dair Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bozma kararına 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK"nun 326/3. maddesi gereğince direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
Ayrıca Yargıtay bozma ilamındaki; "Katılanın hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda uygulama maddesinin TCK"nun 87/1-d maddesi yerine TCK"nun 87/1-c maddesi olarak yanlış yazılması..." şeklindeki ifadeye ilişkin olarak; anılan "TCK"nun 87/1-c" ibaresi tamamen bir yazım hatası sonucu yazılmıştır.
Kaldı ki; kararın ve söz konusu madde ile artırımın yapıldığı paragrafın başlangıcı ve gelişmesi dikkate alındığında; bir yazım hatası olduğu aşikârdır..." gerekçesiyle direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.03.2016 gün ve 100846 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 437-625 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 04.10.2017 gün ve 446-12221 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın, alt sınırı 5 yıldan az olmayan hapis cezasını gerektiren suçtan ek savunmasının istinabe suretiyle alınıp alınamayacağının;
2- Katılanın yargılama sırasında ölmesi durumunda, yasal mirasçılarının davaya katılmalarının sağlanmasının gerekip gerekmediğinin,
3- Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasının gerekip gerekmediğinin,
Belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığın bozmaya karşı diyeceklerinin tespiti amacıyla duruşmadan haberdar edilmesi gerekliliğine uyulup uyulmadığı ve direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece 24.11.2015 tarihinde resen duruşma açıldığı, sanık duruşmadan haberdar edilmeden aynı gün, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 28.10.2015 tarihli kararında yer alan “Katılanın yasal mirasçılarının davaya katılmalarının sağlanmasının gerektiğine" ve "Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasında zorunluluk bulunduğuna” dair 2 ve 3 numaralı bozma nedenlerine ilişkin direnme nedenleri gösterilmeden ve bu bozma nedenlerine niçin uyulmadığı açıklanmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinde;
"Yargıtay"dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir" düzenlemesi yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa müdafii ve vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Yerleşik yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması ya da davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi durumunda, verilecek cezanın, bozmaya konu cezadan daha ağır yaptırım içermemesi hâlinde yargılamaya devam olunarak bir karar verilebilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 31.05.2016 gün ve 5-296; 16.09.2014 gün ve 214-383 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Öte yandan, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığa davetiye tebliğ edilmeden ve duruşmadan haberdar olması sağlanmadan resen duruşma açılarak önceki kararda direnilmesi suretiyle sanığa bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağının sağlanmaması savunma hakkının sınırlandırılması niteliğinde olup, bu husus CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/1. maddesine aykırılık oluşturduğu gibi, Özel Dairenin bozma kararı ile tamamen ortadan kalkan önceki hükümde direnilirken, (2) ve (3) numaralı bozma nedenlerine ilişkin direnme nedenleri gösterilmeden ve bu bozma nedenlerine niçin uyulmadığı açıklanmadan hüküm kurulması da usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, belirlenen bu usulü nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bafra 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.11.2015 gün ve 677-783 sayılı direnme hükmünün, bozma sonrası sanık usulüne uygun şekilde duruşmadan haberdar edilmeden ve bu suretle bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağı sağlanmadan, yine tüm bozma nedenlerini kapsayacak şekilde usul ve kanuna uygun yeterli direnme gerekçesi gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.05.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.