Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/552
Karar No: 2018/190

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/552 Esas 2018/190 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/552 E.  ,  2018/190 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Günü : 26.06.2014
    Sayısı : 33-12

    Sanık ... hakkında icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda CMK"nun 231/10 ve 223/8. maddeleri uyarınca kamu davasının düşmesine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 26.06.2014 tarih ve 33-12 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 15.09.2014 tarih ve 81 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle, CMK’nun 231. maddesi uyarınca hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlememesi nedeniyle CMK’nun 231/10. maddesi uyarınca verilen davanın düşmesine ilişkin kararı temyiz etmesi hâlinde; temyiz incelemesinin CMK’nun 231/10. maddesi ile sınırlı olarak mı, yoksa dosyanın esasına ilişkin olarak mı yapılacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamına göre;
    Sanık ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 05.07.2007 tarih ve 11-37 sayı ile; TCK’nun 257/1, 43, 62, 51 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, ertelemeye ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 27.05.2008 tarih ve 220-145 sayı ile; sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçunun sabit olduğu kabul edilmekle birlikte, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun uyarınca sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
    Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Yargıtay 4. Ceza Dairesince 20.11.2008 tarih ve 33 sayı ile; sanığın TCK’nun 257/1, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve CMK"nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
    Bu karara sanık tarafından itiraz edilmesi üzerine CMK"nun 268. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 25.03.2009 tarih ve 17 değişik iş sayı ile; itirazın reddine karar verilmek suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleştiği,
    Sanığın 09.03.2012 havale tarihli dilekçesiyle, karardan sonra 19.12.2010 tarih ve 27790 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6086 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri gereğince uyarlama talebinde bulunması üzerine dosyanın yeniden ele alındığı, sanığın istinabe yoluyla alınan savunmasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiği, yapılan yargılama sonucunda Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.03.2012 tarih ve 33-12 sayı ile; sanığın TCK’nun 257/1, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
    Sanığın 17.07.2013 havale tarihli dilekçesiyle, hakkındaki davaya konu olayla ilgili yeni deliller ortaya çıktığından bahisle yargılanmanın yenilenmesi isteminde bulunması üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.01.2014 tarih ve 33-12 sayı ile; hüküm niteliği taşımayan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yargılanmanın yenilenmesi kanun yoluna başvurulması imkânı bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği,
    Yargıtay 4. Ceza Dairesince dosya yeniden ele alınarak duruşma açılıp sanığın savunmasının alındığı, yapılan yargılama sonucunda 26.06.2014 tarih ve 33-12 sayı ile; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 25.03.2009 tarihinden itibaren işlemeye başlayan beş yıllık denetim süresinin dolduğu ve sanığın bu süre içerisinde kasıtlı suç işlemediği gerekçesiyle CMK’nun 231/10 ve 223/8. maddeleri uyarınca davanın düşmesine karar verildiği,
    Sanığın 24.07.2014 tarihli dilekçesiyle, hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle hükmü temyiz ettiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
    Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun"un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa"nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
    5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun"larla 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
    1) Suça ilişkin olarak;
    a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
    b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
    2) Sanığa ilişkin olarak;
    a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
    b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
    c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
    d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
    e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
    Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
    Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Bununla birlikte, 6008 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesinde; bu Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihe kadar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olanların, bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren onbeş gün içinde mahkemeye başvurmaları hâlinde, mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının geri alınacağı ve CMK"nun 231. maddesinin yedinci fıkrasındaki kayıtla bağlı olmaksızın, başvuruda bulunan sanık hakkında yeniden hüküm kurulacağı öngörülmüştür.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mâhkumiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.
    Öte yandan, suça ve sanığa ilişkin koşulların varlığı hâlinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmekte ve bu karar doğrultusunda sanık, kararın kesinleşmesinden itibaren CMK"nun 231. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca beş yıl, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"na tabi sanıklar ise aynı Kanun"un 23. maddesi uyarınca üç yıl denetim süresine tabi tutulmaktadır. Ancak sanığın, denetim süresi boyunca uyması gereken yükümlülüklerini yerine getirip getirmemesine göre farklı sonuçlar doğacaktır.
    CMK’nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında; denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verileceği, aynı maddenin on birinci fıkrasında, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüştür.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ve bu kurumun hukukî sonuçları açıklandıktan sonra, uyuşmazlık konusuyla bağlantılı olan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve denetim süresi sonunda verilen davanın düşmesine ilişkin kararlara yönelik kanun yolları ve bu başvuruların incelenme sınırları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi;
    "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...",
    “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi;
    "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
    Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır..." şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
    Anayasada yer alan bu düzenlemeler doğrultusunda, ceza muhakemesi sürecinde verilen karar ve hükümlere yönelik kanun yolları da CMK"da düzenlenmiştir.
    Uyuşmazlık konusuyla ilgili olarak, CMK’nun 231. maddesinin on ikinci fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmış olup itiraz mercince itirazın reddine karar verilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesinleşecektir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yönelik itirazın incelenme sınırı Ceza Genel Kurulunca 03.02.2009 tarih ve 13-12 sayı ile; "İtiraz mercince evrak üzerinde inceleme yapılabildiğinden, itiraza konu karar yönünden yapılacak inceleme de ancak 231. maddenin objektif koşullarının belirlenmesi ile ilgili sınırlı bir inceleme olmalıdır. Duruşmada kanıtlarla doğrudan temas etme olanağı bulunmayan merciin, kanıt değerlendirmesi yaparak yeni bir hüküm tesisi, itiraz kurumunun niteliğine aykırı olacaktır. İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan, bu karara konu olan ve 231. maddenin 5. fıkrası uyarınca henüz hukuki varlık kazanmamış olan hükmün değerlendirilmesi, 231 ve 271. maddelerdeki düzenlemelere aykırıdır. İtiraz merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 231. maddenin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalıdır." şeklinde kabul edilmiş ve bu uygulama Özel Dairelerce istikrarlı olarak sürdürülmüştür. Ancak, şeklen yapılacak incelemenin ihtilaf konusu hususlara köklü çözüm sağlamayacağına ve hak arama hürriyetini ihlâl edeceğine yönelik eleştiriler de dikkate alınarak Ceza Genel Kurulunca 22.01.2013 gün ve 534-15 sayı ile; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı” şeklinde görüş ve uygulamada değişiklik yoluna gidilmiştir. Böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itiraz üzerine, itiraz mercinin işin esasına da girebileceğine karar vermiştir.
    Öte yandan, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve şayet yükümlülük yüklenmesine karar verilmişse yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde verilen düşme kararı ise "hüküm" niteliğinde olup CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasında gösterilen düşme sebeplerine göre değil, CMK’nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında gösterilen kendine özgü düşme sebebine dayandırılır. Bununla, CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasında gösterilen düşme nedenlerine yeni bir düşme nedeni eklendiği söylenebilir (Süheyl Donay, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Beta Yayınları, İstanbul 2009, s. 374). Mahkeme deneme süresi dolduğunda, duruşma açarak, tarafları duruşmaya çağırıp (gelmeseler bile), sanığa ait güncellenmiş adli sicil kaydını istemeli, kasıtlı bir suç işlemediğini gördüğünde düşme kararı vermelidir. Kamu davasının düşmesi kararı, CMK"nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasına göre verilmiş bir karar olduğundan temyiz (veya istinaf) kanun yoluna tabidir (Mustafa Artuç, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2010, s. 416).
    CMK’nun 231. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca da denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemeyen ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranan sanık hakkında verilen düşme kararının temyiz edilmesi hâlinde temyiz incelemesinin CMK’nun 231. maddesinde öngörülen şartlarla sınırlı olarak mı yoksa dosyanın esasına ilişkin olarak mı yapılacağı konusuna gelince;
    Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında düzenlenen düşme hükmünün, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun amacı, bu kuruma hâkim olan ilkeler ve diğer kanuni düzenlemelerle birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun; CMK"nun 231. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında kalan suçlar ve bu maddedeki koşulları taşıyan failler açısından doğurduğu sonuçlar itibarıyla yargısal sürecin kısaltılmasını, istinaf veya temyiz kanun yolu başvurularında inceleme konusunun ve buna bağlı olarak bir anlamda da yargı yükünün azaltılmasını hedeflediği söylenebilecektir. Bu amaç doğrultusunda CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasının da, uygulanma şartları yönünden TCK"nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasında sayılan diğer düşme nedenlerinden farklı olarak gündeme gelen ve incelenme sınırları açısından da hükmün esasından daha dar kapsamda ele alınması gereken bir düzenleme olduğu kabul edilmelidir.
    Öte yandan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarına, sanığın bu hükmün uygulanmasını kabul etmesi şartını da ekleyen 6008 sayılı Kanun"un yürürlüğe girmesinden önce veya sonra, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul eden failin, öngörülen denetim süresi sonucunda hakkında düşme hükmü verileceğini bilerek bunu kabullendiği, diğer bir ifadeyle, kendisi açısından beraat kararı yerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının olumlu sonucu olan düşme kararı verilmesi hususunda devletle önceden anlaşmaya vardığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, sanığın, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul etmemesi veya sanığa bu konudaki talebinin sorulmaması hâlleri istisna olmak üzere, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul eden sanık yönünden denetim süresinin sonunda kurulan düşme hükmüne yönelik kanun yolu başvurusu üzerine yapılacak incelemenin anılan fıkrada yazılı şartların varlığıyla sınırlandırılmasının, masumiyet karinesi ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlâli niteliği taşımadığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca kurulan düşme hükmüne yönelik kanun yolu başvurusunun her durumda genel hükümlere göre incelenmesi, diğer bir ifadeyle, ceza muhakemesi sürecinin başına dönülerek eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığına ya da sübuta dair inceleme yapılmasının Kanun"un amacına aykırılık oluşturacağı anlaşılmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün temyiz edilmesi üzerine davanın esası hakkında inceleme yapılarak sanığa atılı eylemin sabit olduğu kabul edilmekle birlikte, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip verilmeyeceğinin tartışılması gerektiğinden bahisle bozulduğu, bozmaya uyan Özel Dairece sanığın atılı suçtan mahkûmiyetine ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, bu karara yönelik itiraz incelemesi sonucunda itirazın reddine karar verildiği, açıklanması geri bırakılan hükme konu suçla ilgili yapılan kanun değişikliği nedeniyle duruşma açılarak savunması alınan sanığın, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul ettiği, denetim süresi sonunda dosyayı yeniden ele alan Özel Dairece, CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşulların gerçekleştiğinden bahisle sanık hakkındaki davanın düşmesine karar verildiği ve hükmün sanık tarafından hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle temyiz edildiği olayda;
    CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında yer alan düşme nedenlerinin, aynı Kanun"un 223. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenen düşme nedenlerine göre özel düzenleme niteliğinde olup temyiz incelemesinin sınırlarının genel hükümlere nazaran kural olarak dar yorumlanmasının gerekmesi, sanık hakkındaki ilk hükmün sübut ve nitelendirme yönüyle esastan, sonradan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının da itiraz yoluyla denetlenmiş olması, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuki sonuçları itibarıyla devletle anlaşma sağlayarak hakkında bu kararın verilmesini kabul etmesi ve 6008 sayılı Kanun"un geçici 2. maddesi uyarınca kararın kaldırılması hususunda, bu Kanun"un yürürlüğe girmesinden itibaren on beş gün içinde mahkemeye de başvurmaması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın düşme hükmüne yönelik temyiz davasının, CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında öngörülen şartların varlığıyla sınırlı olarak incelenmesi gerektiği, bu yöndeki dar yorumun kanunun amacına uygun olup sanığın lekelenmeme hakkı ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlâli sonucuna yol açmadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, sanık hakkında kurulan kamu davasının düşmesine ilişkin hükmün, CMK"nun 231. maddesinin onuncu fıkrasında yazılı koşullarla sınırlı olarak incelenmesinde; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 25.03.2009 tarihinden itibaren başlayan beş yıllık denetim süresinin, düşme hükmünün kurulduğu 26.06.2014 tarihinden önce 25.03.2014 tarihinde dolduğu ve sanığın güncel adli sicil kayıtlarına göre bu süre içerisinde kasıtlı suç işlemediği anlaşıldığından, Özel Dairenin düşme kararı isabetli olup sanık ..."ın temyiz itirazlarının reddi ile sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan düşme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Sayın çoğunluğun, CMK"nun 231/10. maddesi uyarınca verilen davanın düşmesine ilişkin kararın temyiz edilmesi hâlinde temyiz incelemesinin şekle ilişkin yapılacağı yönündeki kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
    CMK"nun 231/10. madde ve fıkrası, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verileceğini düzenlemiştir. CMK"nun 231/10. maddesindeki düşme kararı, aynı Yasa"nın 223/8. madde ve fıkrasında düzenlenen hüküm çeşitlerinden birisi olup, düşme kararı verilmesiyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararla birlikte henüz hükme bağlanmamış olan uyuşmazlık, hüküm verilerek çözümlenmiş olacaktır (Baştürk, İhsan, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, 2014, s. 487).
    CMK"nun 231/10. madde ve fıkrasındaki düşme kararının muhakemeyi sonlandıran nihai bir karar olması nedeniyle, bu karar istinaf/temyiz yasa yoluna tabi olacağı açıktır ki, bu konuda da bir tartışma bulunmamaktadır.
    Kanun yolları, yargılama makamları tarafından verilen ve hukuka aykırı veya yanlış olduğu ileri sürülen kararların, kural olarak başka bir makam tarafından tekrar incelenmesini sağlayan yasal yollardır (Centel, Nur - Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onikinci Baskı, Beta Yayınevi, 2015, s. 775). İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın hukuka aykırı olduğunu düşünen taraf, kanun yoluna başvuracak ve kanun yolu mahkemesince kontrol edilmesini sağlayacaktır. Yani kanun yoluna gidilmesinin amacı fertlerin menfaatlerine, hukuka aykırı mahkeme kararıyla zarar verilmesinin önlenmesidir (Öztürk, Bahri - Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Onbirinci Baskı, Seçkin Yayınevi. 2007, s.824). Kanun yoluna başvurma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne Ek 7 no"lu protokolünün 2. maddesinde tanınmış ve güvence altına alınmıştır.
    Hukukumuzda, ceza yargılamasında kanun yollarına ilişkin düzenleme CMK"nun 260-323. maddeleri arasında yer almaktadır.
    CMK"nun 231. maddesinde, aynı maddenin 10. fıkrası uyarınca verilen düşme kararının temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Yani temyiz incelemesinin şekle ilişkin mi yoksa esasa ilişkin mi olacağına dair bir düzenleme yoktur. Öyleyse temyiz incelemesi CMK"nun 286-307. maddeleri arasında temyize ilişkin genel hükümlere göre yapılacaktır. Bu maddeler arasında da CMK"nun 231/10. madde ve fıkrasına göre verilen düşme kararlarında şekil denetimi yani 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işleyip işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığıyla ilgili sınırlı bir denetim yapılacağına ilişkin bir hüküm yer almamaktadır, Temyiz incelemesi CMK"nun 286-307. maddelerinde belirtilen şekil ve esas ile CMK"nun 231/10. madde ve fıkrasında belirtilen şekille ilgili yapılmalıdır. Kanun koyucunun amacı temyiz incelemesinin sadece CMK"nun 231/10. maddesindeki 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işleyip işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığıyla ilgili şekille sınırlı yapılmasına ilişkin olsaydı, CMK"nun 231. maddesine ya da kanun yollarına ilişkin 260-323. maddeleri arasına özel bir hüküm koyması gerekirdi. Suçun vasfına ilişkin denetim yapılmaması bir takım hak kayıplarına neden olacaktır ki, bu durum da kanun yolu denetiminin amacına aykırılık teşkil edecektir. Örneğin, öldürmeye teşebbüs suçunun yanlış vasıflandırılarak yaralama olarak yerel mahkemece kabul edilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve sayın çoğunluğun görüşü gibi sadece CMK"nun 231/10. madde ve fıkrasındaki şekil denetimi yapılması halinde, yerel mahkemenin suçu yanlış vasıflandırması denetim dışında kalacaktır. Aynı şekilde gasp suçunun hırsızlık olarak yanlış vasıflandırılması gibi bir çok eylem denetim dışında kalacak ve bu durum ilk derece mahkemelerinin keyfiliğine neden olabilecektir.
    Zira hükmün esasının incelenmemesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 13. maddesinde düzenlenen "etkili başvuru" hakkının ve aynı Sözleşme"nin 6. maddesinde düzenlenen "adil yargılanma" hakkının zedelenmesine neden olabilecek ve adaletin tecelli etmesini de engelleyecektir. Örneğin; suçun hukuki nitelendirilmesinde yanlışlık yapılması sonucu, sanığın mahkûm edilmesi gerekirken, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ve 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranılması halinde davanın düşmesi kararı verilmiş olabilir. Bu bağlamda suçun vasfının incelenmemesi, mağdur ve/veya suçtan zarar görenlerin adalete erişimlerinin kısıtlanması anlamına gelecek ve önemli sakıncalar doğuracaktır (Epözdemir, Rezan, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 2016, s. 372). Düşme kararının katılan tarafından temyiz edilmesi halinde vasfa ilişkin inceleme yapılmaması, katılanın haklarına hukuka aykırı mahkeme kararıyla zarar verilmesine neden olacaktır.
    Kaldı ki zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararlarında Yüksek Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılırken, öncelikle suçun vasfının yerel mahkemece doğru tayin edilip edilmediğine ilişkin esas denetiminden sonra Türk Ceza Kanunu"nda belirlenen zamanaşımı sürelerinin dolup dolmadığına ilişkin şekil denetimi yapılmaktadır.
    CMK"nun 223/9. madde ve fıkrasında, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı verilemeyeceği belirtilmektedir. Temyiz denetiminin esasla ilgili olmaması halinde CMK"nun bu emredici hükmünün de uygulanması mümkün olmayacaktır.
    Yukarda anlatılanlar karşısında, CMK"nun 231/10. maddesi uyarınca verilen davanın düşmesine ilişkin kararın temyiz edilmesi halinde temyiz incelemesinin esas ve şekle ilişkin yapılması yerine temyiz incelemesinin sadece şekle ilişkin yapılacağı yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz" görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; temyiz incelemesinin dosyanın esasına ilişkin olarak yapılması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 26.06.2014 gün ve 33-12 sayılı düşme hükmünün ONANMASINA,
    2- Dosyanın, Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi