7. Hukuk Dairesi 2015/5387 E. , 2016/364 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; hüküm süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalı vekili tarafından duruşma istemiş ise de; HUMK"nun 438.maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğiniden bahisle ödenmeyen alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının davalı şirkette 12/07/2007 tarihinde işe girdiğini ,06/10/2010 tarihinden sonrada Özel ... Hastanesinde çalıştığını, Özel ... şirketi ile davalı şirket arasında bir işyeri devrinin söz konusu olmadığını, husumet itirazında ve zamanaşımı definde bulunduğunu, ayrıca iş akdini davacının kendi isteği ile sona erdirdiğinden bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının kendi isteğiyle işe gelmeyerek işi bıraktığı iddia edilmiş isede bu hususta davalı tarafça her hangi bir delil bildirilmediği, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini ispat yükünün davalı işverende olduğu göz önüne alındığında davacının iş akdinin haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İşin esasının incelenmesine geçilmeden önce, davaya konu kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunup bulunmadığı hususu öncelikle irdelenmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki; mahkemece davada verilen davanın kabulüne ilişkin kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve kanuni gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme mümkün olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı ve 10.04.1992 günlü kararı)
Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294. ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
Gerçektende 6100 sayılı Kanunun 294. ve 298. maddeleri kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural 6100 sayılı Kanunun 294. maddesinde de tekrarlanmış; 6100 sayılı Kanunun 297. maddesinde ise “kararın tefhimi hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.” 6100 sayılı Kanunun 298/2 maddesinde de “gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni ve bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi, gerekçeli kararın kısa karara uygun yazılması ve kısa kararla çelişik olmaması da gerekir. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.
Somut olayda, tefhim edilen kısa kararda davacının ücret alacağı isteği hakkında bir hüküm verilmediği halde sonradan yazılan gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ücret alacağı yönünden hüküm kurulmuş ve böylece kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılmıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece 6100 sayılı Kanun"un 294, 297 ve 298. maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 20/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.