Davacılar, 1.11.2003 tarihli Tekkeköy İş Mahkemesinin 2004/12 Esas Sayılı dosyasına sunulan "Sulh ve İbraname" belgesinin geçersiz olduğunun tespitii ile iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacılar vekili, 01.11.2003 tarihli Tekkeköy İş Mahkemesi’nin 2004/12 Esas sayılı dosyasına sunulan “sulh ve ibraname” belgesinin davacılar H.A.ve F.A.bakımından geçersizliğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır.
Tespit davalarına ilişkin özel yasa hükümleri bulunmakla birlikte, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen genel bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla sanki genel bir düzenleme varmış gibi uygulama bulmuştur.
Tespit davasının işlevi, eda davasında da olan bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitidir. Eda davasında bundan başka ikinci bir eda bölümü vardır ki, bu bölüm tespit davalarında yoktur. Eda davası aynı konudaki tespit davasını da içeren daha geniş kapsamlı bir davadır. Tespit davasında yalnız tespit kararı verilir. Bu kararın içinde eda emri bulunmadığı için tespit kararıyla ilamlı icra yoluna gidilemez.
Tespit davalarında diğer genel dava şartlarından başka iki ek şartın daha bulunması gerekir.
1-Tespit davasının konusu yalnız hukuki ilişkiler olabilir.
Hukuki ilişkiden kast edilen, bir kişi ile diğer bir kişi veya mal arasında somut bir olaydan doğan hukuki ilişkidir (borç ilişkileri, zilyetlik, ayni haklar vb).
2-Davacının bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Bu hukuki yararın bulunması üç şartın birlikte varlığına bağlıdır.
a)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu mevcut bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı,
b)Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı,
c)Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, icraya konulamayan tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırılmaya elverişli olmalıdır.
Eda davası açılması mümkün olan hallerde, davacının tespit davası açmakta kural olarak hukuki yararı yoktur. Çünkü eda davası sonunda verilen hüküm ile aynı zamanda dava konusu hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilir. Eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz kuralının geçerli olabilmesi için, eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda alınacak tespit hükmü arasında, meydana getirdikleri kesin hüküm (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu md. 237) etkisi bakımından hiçbir fark bulunmaması gerekir. Yani tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman, davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yarar yoktur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.10.2003 gün ve E:2003/7-651, K:2003/613 sayılı kararı).
Somut olayda, davacıların aynı mahkemenin 2004/12 Esas sayılı dosyasında aynı davalılar aleyhine manevi tazminat davası açtıkları ve davalılar tarafından temyize konu davada geçersizliğinin tesbiti istenilen 01.11.2003 tarihli “sulh ve ibraname” başlıklı belgenin savunmalarına kanıt olarak sunulduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacılar tarafından açılan tazminat davasında, anılan belgenin geçerli olmadığı iddiası, bir ön sorun olarak incelenip halledilmesi gereken bir konudur. Hal böyle olunca, ayrıca eda davası açıldığından, davacıların tespit davası açmakta hukuki yararları bulunmamaktadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın özellikle hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalılara iadesine 22.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.