![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2008/9418
Karar No: 2010/3268
Karar Tarihi: 11.02.2010
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2008/9418 Esas 2010/3268 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA :Davacı, yıllık izin ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini
Istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı, 16.02.1998-04.05.2004 tarihine kadar davalı belediyede çalıştığını, toplu iş sözleşmes uyarınca 120 gün izin hakkı bulunmasına rağmen 2002 yılında 13 gün izin kullandırıldığını iler sürerek yıllık izin ücretlerinin ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının üye olduğu Belediye İş Sendikası sözleşmesinini 15.04.1999-14.04.2001 tarihinde yürürlükte olduğunu,, çalıştığı ilk yıl için toplu iş sözleşmesinden yararlanamayacağını, 15.12.2000 yılında Belediye İş Sendikasından istifa ettiğini, Hizmet İş Sendikası için yapılan sözleşmeden de bu sözleşmenin başlangıç tarihi olan 15.01.2001 tarihinden 15.04.2001 tarihine kadar olan yaklaşık 3 ay süre toplu iş sözleşmesinden yararlanamayacağeını, izin hakkının bir kısmını kullandığını, davanını redi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece toplu iş sözleşmesi uyarınca hak kazandığı 89 gün izin hakkının olduğu kanaati ile bilirkişi raporundaki hesaplamaya göre isteğin kabulüne karar verilmiş; en yüksek işletme kredisi faizine hükmedilmiştir.
Davaya konu olan ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan istekler bakımından uygulanması gereken faiz bakımından taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunun 61. maddesinde, “Toplu iş sözleşmesine dayanan eda davalarında ifaya mahkum edilen taraf, temerrüt tarihinden itibaren, bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faizi üzerinden temerrüt faizi ödemeye de mahkum edilir” şeklinde kurala yer verilerek uygulanması gereken faiz türü belirtilmiştir. Toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan işçilik alacaklarından ödeme günü açıkça kararlaştırılmış olanlar bakımından belirlenen ödeme tarihi, ödeme günü tespit edilmemiş olanlar yönünden ise işverenin temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faizine karar verilmelidir. Dava dilekçesinde yasal faiz istenmiş
olması da bu bakımdan sonuca etkili değildir. Gerçekten, yukarıda sözü edilen faiz türü de 2822 sayılı Yasada belirlenmiş olmakla işçinin isteği bahsi geçen özel faiz olarak anlaşılmalıdır.
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunun 61. maddesinde sözü edilen faizin uygulanabilmesi için işçilik alacağının toplu iş sözleşmesinden doğmuş olması gerekir. Yasal bir hakkın toplu iş sözleşmesinde tekrar edilmiş olması bu konuda yeterli değildir. Yasal bir hakkın toplu iş sözleşmesinde tekrarı nötr durumdadır. Dairemizce, 6772 sayılı yasada öngörülen ilave tediye alacağının toplu iş sözleşmesinde tekrar edilmiş olması halinde sözü edilen alacağın yasadan kaynaklandığı sonucuna varılmış ve yasal faiz yürütülmesi gerektiği kabul edilmiştir(Yargıtay 9.HD. 23.6.2009 gün 2009/ 4996 E, 2009/ 17848 K. ).
Öte yandan, alacağın bir kısmının yasadan bir kısmının toplu iş sözleşmesinden doğması halinde, kural olarak yasadan ve toplu iş sözleşmesinden doğan miktarlar ayrı ayrı belirlenmeli ve yasadan kaynaklanan için yasal faize, toplu iş sözleşmesi sebebiyle ödenmesi gereken miktar yönünden ise işletme kredisi faizine karar verilmelidir.
Somut olayda davacı işçi için toplu iş sözleşmesinde öngörülen yıllık izin süresi kanunda öngörülen yıllık izin ücreti sürelerinden fazladır. Söz konusu alacağın 4857 sayılı kanunnu 53. maddesinde düzenlenen miktarlara kadar olan kısmı için yıllık izin ücreti Yasadan, buradaki miktarları aşan kısmı ise toplu iş sözleşmesinden doğduğu kabul edilmelidir. Bu durumda, yıllık izin ücreti alacağının yasadan ve toplu iş sözleşmesinden doğan miktarları ayrı ayrı belirlenmeli ve yasadan kaynaklanan için yasal faize, toplu iş sözleşmesi sebebiyle ödenmesi gereken miktar yönünden ise işletme kredisi faizine karar verilmesi gerekirken tüm alacak için en yüksek işletme kredisi faizine hükmedilmiş olması hatalıdır.
2) Davalı vekili tarafından mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna karşı verdiği 31.05.2007 tarihli dilekçe ile somut itirazlarda bulunulmuştur. Mahkemece davalı vekilinin itirazları karşılanmadan eksik inceleme karar verilmiş olması doğru değildir.
3)Yargılama giderlerinden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423, Avukatlık Kanununun 169 ve Avukatlık Ücret Tarifesinin 1. maddelerinde düzenlenen, ancak müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı sıkıya bağlı bulunan avukatlık ücretinin; haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir. Zira, haksız davranışta bulunan bir kimsenin, bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması hukukun genel kurallarındandır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılama giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine ilişkin 417. maddesi bu ilkeye dayanmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. ve 389. maddeleri uyarınca hükmün, taraflara yönelik olarak kurulması gerekir. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise, vekalet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir. Her iki tarafın kısmen haklı kısmen haksız çıkması durumunda, her iki tarafta vekalet ücretinden sorumlu tutulacak, vekalet ücreti kabul edilen miktara göre davacı yararına, reddedilen miktara göre ise davalı yararına hüküm altına alınacaktır.(HUMK. M.416, M.417).
Vekalet ücretinin, her yıl Aralık ayında Türkiye Barolar Birliği tarafından yayımlanan ve Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan Avukatlık Ücret Tarifesindeki hükümlere ve oranlara göre belirlenmesi gerekir.
4667 Sayılı Yasa"nın 77. maddesiyle değişik 1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın 164/son maddesinde dava sonunda, karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek
vekalet ücretinin avukata ait olacağı belirtilmiş ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3. maddesinde de "Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti ..." biçiminde anılan yasa hükme koşut bir düzenlemeye de yer verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde yer alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası"nın davanın taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin ve yargılama giderlerine dahil bulunan vekalet ücretinin davanın tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasası’ndaki, "vekalet ücreti avukata aittir" biçimindeki düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki "bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır.
Avukatlık(vekalet) ücreti Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423/6. maddesinde açıkça belirtildiği yargılama giderlerindendir. Vekalet ücreti de, diğer yargılama giderleri gibi müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı bir surette bağlı feri haklardandır. Feri hakların sonuçlandırılması ve karara bağlanması, asıl hakkın sonuçlandırılmasına ve karar verilmesine bağlı olacaktır.
HUMK.nun 389 maddesine göre, hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu nedenle davaların birleştirilmesi durumunda, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması gereklidir.
Yasal, hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeni ile davanın kısmen kabul edilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekalet ücreti takdir edilip edilmeyeceği önem kazanmaktadır. Kısmen reddedilen miktar Borçlar Kanunu’nun 43,44 ve 161/son maddesinden kaynaklanan bir indirim ise, indirim miktarı yasadan kaynaklandığından bu indirim nedeni ile davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyecektir. Kısmen reddedilen miktar asıl alacaktan hakkaniyet ve takdiri indirimden kaynaklanmakta ise, bu durumda davalı yararına vekalet ücretine karar verilmelidir. Dairemizin uygulaması bu yöndedir. (22.07.2008 gün ve 2007/10517 Esas, 2008/21746 Karar sayılı ilamımız).
Somut olayda davanın bir kısmının reddi nedeni ile kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına rededilen kısım nedeni ile vekalet ücreti takdir edilirken karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca öngörülen miktardan daha az olacak şekilde 174,30.YTL. Vekalet ücretinei hükmedilmiş olması da ayrı bir bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine,11/02/2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, hizmet sözleşmesinin feshinden sonra, evvelce hak kazanıpta kullanmadığı yıllık ücretli izinlerine ait izin ücretinin dava tarihinden itibaren işletilecek en yüksek işletme kredisi faizi ile birlikte ödetilmesini istemiş; mahkemece bilirkişi raporu ile tespit edilen işin ücretinin dava tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek işletme kredisi faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar dairemiz sayın çoğunluğu tarafından yasal izin sürelerine tekabül eden miktara (izin ücretine) yasal faiz, TİS le artırılan sürelere ait miktara (izin ücretine ise en yüksek işletme kredisi faizi işletilmesi gerektiğinden söz edilerek bu yönde bozma nedeni yapılmış isede aşağıda açıklanacak sebeplerle bu görüşe iştirak edilmemiştir.
Bilindiği üzere yıllık ücretli izin temelini Anayasadan alan ve asgari miktarı kanunla belirlenmiş olan bir haktır. Hizmet sözleşmesi dışında yasadan doğan yıllık ücretli izin hakkının yasada belirlenmiş olan miktarının sözleşme yada TİS ile artırılması mümkündür. Ne varki, TİS ile miktarının artırılması bu hakka doğrudan TİS"le getirilmiş bir hak niteliğini kazandırmaz. Hükme dayanak kılınan 2822 sayılı Yasanın 61.maddesinde öngörülen en yüksek işletme kredisi faizi ise doğrudan TİS"le getirilen haklara dayanan eda davalarında söz konusu olup sözleşme dışında yasanın emredici hükümleriyle getirilmiş olan haklardır uygulama olanağı bulunmamaktadır. Aksinin kabulü sözleşme dışında yasada düzenlenmiş tüm hakların (ihbar ve kıdem tazminatı hesabına esas alınan sürler fazla mesai için hesaplanmış oran gibi) TİS le artırılan bölümlerine en yüksek işletme kredisi faizi uygulanması gereği ortaya çıkacaktır ki böyle bir durumun yerleşik içtihatla oluşturulmuş sistemle bağdaşmayacağı açıktır. Bundan başka belirtmek gerekir ki hizmet sözleşmesi devam ederken kullanılmayan yıllık ücretli izinlerin para alacağına dönüşmesi ve ücretinin talep edilmesi hakkı TİS den değil yasadan doğmaktadır.
Açıklanan tüm bu nedenlerle yıllık ücretli izin alacağına yasal faiz yürütülmek üzere hükmün faiz bakımından bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun izin ücretine yönelik olarak oluşturduğu bozma gerekçesine katılamıyorum.
KARŞI OY
2822 Sayılı TSGLK.nun 61. md.ne göre toplu iş sözleşmesine dayanan eda davalarında, ifaya mahkum edilen taraf, temerrüt tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek işletme kredisi faizi üzerinden temerrüt faizi ödemeye de mahkum edilir. Bir diğer ifadeyle, alacağa en yüksek işletme kredisi faizinin koşulu Yüksek Dairece de işaret edildiği üzere alacağın veya davaya konu hakkın toplu sözleşmeden kaynaklanmasıdır. Yasal düzenlemenin özünde, sadece toplu iş sözleşmesinde yer alan haklar bakımından, işverenin ucuz kredi kullanmasının önüne geçebilmek amacı yatmaktadır.
Toplu iş sözleşmelerinde, hizmet akdinin kurulması, içeriği ve sona ermesine ilişkin hususların yanı sıra tarafların karşılıklı hak ve borçlarının sözleşmenin uygulanması ve denetimini uyuşmazlıkların çözümü için başvurulacak yolları düzenleyen hükümlerde bulunmakta olduğundan iş ilişkisine dair hemen her hususun toplu iş sözleşmelerinde yer alabileceği açıktır. Bu itibarla 61. md. anlamında “ Bir hakkın, alacağın toplu iş sözleşmesine dayanması toplu sözleşmeden kaynaklanması” bunların toplu iş sözleşmesinde düzenlenmiş olmasıyla yada uyuşmazlık konusu sözleşmede bu konuda hüküm bulunması ile ilgili değildir. Önemli olan eda davasında hüküm altına alınan “alacağın niteliğidir”. Davacıya, bu hak esasen başka bir hukuk kaynağıyla tanınan bir hak mı yoksa doğrudan ve ilk elden toplu sözleşmeyle getirilen veya ihdas edilen nitelikte bir hak mı sorusuna verilecek yanıt, alacağın dayandığı hakkın toplu iş sözleşmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirleyecektir.
Yüksek Dairenin önceki yıllarda pek çok kararında bu ayırıma isabetle işaret edilerek, esasen alacağın toplu iş sözleşmesiyle getirilip getirilmediği, kaynağının ne olduğu belirlenmiştir. Örneğin, yıllık izin süreleri, toplu iş sözleşmeleriyle arttırıldığında, akdin feshinde kullandırılmayan izin sürelerine ilişkin izin ücret alacağı da buna göre belirlenecek olup esasen yıllık izin başka bir dayanağı yokmuşcasına doğrudan toplu iş sözleşmesiyle tanınan bir hak olmadığından, zira İş Kanunu yıllık izin ve ücretine dair düzenlemeler içerdiğinden hakkın dayanağı toplu iş sözleşmesi değil; yasadır ve buna göre izin ücreti alacağına en yüksek işletme kredisi faizi değil yasal faiz uygulanması gerekir (9. H.D. 08.10.2002 tarih ve 2002/6922-18521). Aynı şekilde, toplu iş sözleşmelerinde düzenlenen ikramiye alacakları ile ilgili olarak; akdi ikramiye ile 6772 S.Y.ya dayalı ilave tediyeler bakımından da bu ayırım göz önünde bulundurularak “Ödenmesi gereken ilave tediyeye toplu iş sözleşmesinde yer verilmiş olmasının bu alacağın sözleşmeden kaynaklandığını göstermediğine, alacağın 6772 Sayılı Kanuna dayandığına ve böyle olunca en yüksek işletme kredisi faizinin uygulanmasının hatalı olduğuna içtihat etmiştir (9. H.D. 07.12.1999 tarih ve 1999/17610-18459 ,23.06.2009 gün ve 2009/4996-2009/17848). Toplu iş sözleşmelerinde düzenlenen fazla mesai, hafta tatili çalışma ücreti alacakları bakımından da toplu iş sözleşmelerinde hüküm bulunmasının bu alacakları toplu sözleşmeyle ihdas edilen hak niteliğine dönüştürmediği, zira zaten yasadan kaynaklanan alacaklar olduğuna dair Yüksek Dairenin içtihatları da söz konusu ayırıma ve 61. md.nin uygulanabilmesi için gerekli unsurlara açıkça işaret etmiş durumdadır (9. H.D. 26.01.2006 tarih ve 2005/18360-1411 ve 20.03.2001 tarih ve 2000/18623-4318).
Bozma ilamına konu izin ücret alacağının nitelik ve kaynağının İş Kanunu olduğu tabidir. İşçilerin izin kullanması eski İş Kanunun 49. md. ve 4857 S.Y.nın 53 md.gereğidir. Buna göre, bozma ilamına konu TİS ile arttırılmış kısımlarına 2822 S.Y.nın 61 md. uyarınca işletme kredisi faizi uygulanması gerektiği yönündeki sayın çoğunluğun görüşlerine iştirak edilememektedir. Nitekim ücret alacağı ile ilgili olarak Yargıtay HG K.nun 23.06.2004 gün ve 2004/9-383 esas sayılı kararında da işaret edildiği üzere “davacının ücret alacağının yasal dayanağını toplu iş sözleşmesi değil; 1475 S.Y.nın 26. md.si hükmü oluşturmaktadır. Ücretin, somut olayda olduğu gibi eksik ödenmesi anılan yasaya aykırılık oluşturmaktadır. Yasadan kaynaklanan alacakların tahsilinde ayrıca özel nitelikte bir temerrüt faizi öngörülmemişse, diğer unsurların oluşması halinde yasal faize hükmedilmesi zorunludur.” Kaldı ki, Yüksek Dairenin bozma ilamında işaret edildiği şekilde uygulama yapıldığında, toplu iş sözleşmesinin tarafı olan işveren, aylık ücretleri hiç ödemediği zaman İş Kan.nun 34. md.ne aykırı davrandığı için yasal faiz (en yüksek mevduat faizi) ödeyecek, bir dönem zammını yansıtmadan yada eksik yansıtarak ücretlerini ödeyen işveren ise ücret farkı alacağına en yüksek işletme kredisi faizi ödemek durumunda kalacaktır. Bu durum kendi içinde dahi çelişmektedir. Açıklanan nedenlerle davacının fesihten sonra ücret alacağına dönüşen izin hakları ile ilgili olarak “yasal” faiz uygulanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun yasadan kaynaklanan kısım için yasal faize,TİS ile arttırılan kısım için ise işletme kredisi faizi uygulanması yolundaki görüşüne katılmıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.