
Esas No: 2018/3244
Karar No: 2019/3480
Karar Tarihi: 01.04.2019
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/3244 Esas 2019/3480 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVACILAR : 1. ...
: 2. ...
DAVA TÜRÜ : Paydaşlar Arasında Haksız İşgal Tazminatı
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, vekil edenlerinin öz kardeş, davalının ise vekil edenlerinin üvey annesi olduğunu, tarafların ortak murisi olan müvekkillerinin babalarının ölümü ile dava konusu 747 ada 11 parsel sayılı taşınmazın ve üzerinde bulunan evin miras hisseleri oranında taraflara intikal ettiğini, dava konusu taşınmazın ortak murisin ölüm tarihi olan 20.01.2005"ten itibaren davalı tarafından kiraya verildiğini, davalının bu kira gelirinden vekil edenlerine herhangi bir pay vermediğini belirterek, 01.02.2005 tarihinden itibaren hesaplanacak kira bedelinin 3/8"i ..."a, 3/8"i ..."a ait olmak üzere fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik her bir müvekkili için ayrı ayrı 5.000 TL ecrimisilin her aya ilişkin bedelin ilgili olduğu ayın sonundan itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesi 12.06.2014 tarihinde "bizzat muhataba" tebliğ edilmiş olmasına rağmen davalının süresinde cevap dilekçesi vermediği, ancak daha sonra 11.02.2015 tarihinde beyan dilekçesi şeklinde dilekçe vererek davanın esasına ilişkin savunmada bulunduğu ve tanıkları....n dinlenmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, ecrimisile konu olan taşınmaza davalı tarafından 5.000 TL tadilat masrafı yapıldığı kabul edilmiş ve yapılan masraflardan davalıların payına düşen miktar mahsup edilerek 2.521,00 TL ecrimisilin ilişkin olduğu ayın sonundan itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkindir.
Öncelikle 6100 sayılı HMK’nin delillerin ibrazına ilişkin hükümlerini ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına ilişkin hükümlerini değerlendirmek gereklidir. HMK’nin 119/1(f) hükmü uyarınca, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nin 122. maddesinde düzenlendikten sonra, aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilerek “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu aşamada vurgulamak gerekir ki; HMK’nin 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir.
Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacaktır (HMK m.128).
Tarafların ikinci dilekçelerini verme usulleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, davacının, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesini; davalının da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesini verebileceği belirlenmiştir (HMK m. 136).
HMK’nin “Cevap dilekçesinin içeriği” başlığını taşıyan 129. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur (HMK m. 121, 129/2).
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenledikten sonra, Yasa Koyucu, “delil” bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. Anılan hüküm; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklindedir.
Yukarıda belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı ayrı ele alınmış; dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür.
Yasa Koyucu, tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle (m.145) benimsedikten sonra, bunun istisnalarını da belirtmiştir. Buna göre, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir.
Bu aşamada bir diğer istisnai hükmün açıklanması gereklidir. O da “iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. madde hükmü olup, yasa hükmü; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.
Somut olayda, davalının süresinde cevap dilekçesi vermediği ve yargılamanın devamında hatta ön inceleme aşamasından da sonra, 11.02.2015 tarihinde verdiği dilekçe ile davanın esasına ilişkin savunmada bulunduğu ve tanıkları Kazım ile Cemile"nin dinlenmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Davalının bu hareketi hem delilleri süresinde gösterme kuralı, hem de savunmanın genişletilmesi/değiştirilmesi yasağına aykırıdır. Buna göre süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü tüm vakıaları inkar etmiş sayılır ve yukarıda belirtilen istisnalar dışında sonradan delil gösteremez ve savunmasını genişletemez/değiştiremez. O halde Mahkemece, davacı tarafından gösterilen deliller değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, süresinde cevap dilekçesi vermeyen ve dolayısıyla süresinde tanık deliline dayanmayan davalının tanıkları dinlenerek, bu tanık beyanları hükme esas alınarak karar verilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, davalı tarafından süresinde, usulüne uygun yapılmış bir mahsup talebi olmadan Mahkemenin re"sen mahsup kararı vermesi isabetli değildir.
Kabule göre de; HMK’nin 297/2. maddesi gereğince, Mahkemece verilen hüküm ile taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu maddeye göre, hüküm fıkrasının çok açık olması, infazı sırasında tereddüt yaratmayacak şekilde taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların tek tek belirtilmesi gerekir. Aksi halde, hükmün icrası sırasında şüphe ve tereddütlerin doğmasına ve ilamın infaz edilememesine neden olur. O halde Mahkemece, her dönem için hükmolunan ecrimisil miktarı ve her dönem için faiz başlangıç tarihi açıkça belirtilerek hüküm kurulması gerekirken, infazda tereddüt yaratacak şekilde (...2.521,00 TL ecrimisilin ilişkin olduğu ayın sonundan itibaren yasal faizi ile birlikte...) hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda yazılı nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenen iadesine, 01.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.