Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları H."nin adına kayıtlı 49 adet taşınmazdaki payını davalılar murisine ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, murisin bakıma ihtiyacı olmadığını, mal kaçırma amacıyla işlemleri yaptığını ileri sürerek, iptal ve pay oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, murisleri ve kendilerinin H."ye baktığını, iddiaların doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, bir kısım davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.2.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ...ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı H."nin çekişmeye konu edilen birimde tam, diğerlerinde pay sahibi olduğu taşınmazlarını 11.7.1979 tarihinde davalıların miras bırakanı A.e ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince, miras bırakanın temlike konu edilen taşınmazların dışında birçok taşınmazının bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Ne varki, mahkemece, miras bırakan üzerinde kalan bu taşınmazlar ile çekişme konusu taşınmazların parasal açıdan ederleri belirlenerek yapılan temliklerin oranlarının makul sayılabilecek nitelikte olup olmadığı tespit edilip değerlendirilmeden neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
O halde, eksik inceleme ile yetinilmek suretiyle karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabul tarzı itibarı ile de çekişmeli taşınmazların bir kısmında davalıların miras bırakan Ahmet"in muris Hatice"den intikal etmeyen paylarının da kabul kapsamına alınmak suretiyle muvazaalı olduğu gerekçesiyle, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 16.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.