Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2736
Karar No: 2021/1218
Karar Tarihi: 12.10.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2736 Esas 2021/1218 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2736 E.  ,  2021/1218 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Bozdoğan Belediyesi Madran Memba Suyu işletmesinin Ankara Bölge Baş Bayisi olduğunu, davalı ile 15.10.2007 tarihinde bayilik sözleşmesi yapıldığını, buna göre davalının Bilkent-ODTÜ semtinin yetkili satış bayisi olduğunu, davalının sözleşmenin 4. maddesine göre sadece baş bayiden aldığı suyu satmak zorunda olup, sözleşmenin 7. maddesine göre baş bayinin izni olmadan madran suyu dışında başka su satamayacağını, davalının bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine müvekkili şirketin 21.07.2010 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini, davalının başka marka su da sattığını ve satışını Bozdoğan Belediyesi Madran Memba Suyu logolu araçlarla yaptığını, sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle davalının teminat senedi bedeli 25.000TL ve sözleşmenin 9. maddesine göre 10.000TL cezai şart bedelini ödemesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 35.000TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin davacı şirketin ortağı ve yetkilisi Ahmet Topal"dan devir alındığını, devralmadan önce ve kendilerine devredildiğinde de şirketin Madran ve Kavacık suyunun satışını yaptığını, şirketi devraldıktan sonra da aynı faaliyeti devam ettirdiklerini, sözleşmenin 7. maddesinde sözleşme tarihinden önce var olan su bayiliği varsa devam edeceğinin düzenlendiğini, 03.07.2007 tarihinde şirketi devraldıklarında her iki markanın da su satışının yapıldığını, 25.000TL bedelli teminat senedindeki imzanın sahte olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece Verilen Birinci Karar:
    6. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.10.2011 tarihli ve 2010/503 E., 2011/499 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 7. maddesinde, semt bayinin baş bayinin yazılı izni olmadan madran suyu dışında su satamayacağı, sözleşme tarihinden önce var olan su bayiliği varsa devam edeceği, sözleşmenin 8. maddesi ile semt bayinin sözleşmede belirtilen bütün maddeleri kabul ettiği, aksi takdirde baş bayi tarafından semt bayiliğinin hiçbir ihtara gerek olmaksızın tek taraflı olarak feshedileceğinin, semt bayinin bayiliğini herhangi bir sebeple tek taraflı bıraktığı zaman teminat senedini ve sözleşmenin 9. maddesinde belirtilen cezai şart bedelini ödemekle yükümlüğü olduğunun kararlaştırıldığı, sözleşmenin davacı baş bayi tarafından 21.07.2010 tarihli ihtarname ile tek taraflı olarak feshedildiği noktasında uyuşmazlık olmadığı, bu durumda sözleşmenin 8. maddesine göre teminat senedinin paraya dönüştürülmesi ve cezai şart alacağının tahsilinin mümkün olmadığı, ancak semt bayinin tek taraflı olarak bayiliği bırakması hâlinde teminat senedinin paraya dönüştürülmesi ve cezai şart alacağının tahsilinin söz konusu olabileceği, diğer yandan sözleşmenin 7. maddesi ile sözleşme imzalanmasından önce olan bayiliklerin de devam edeceği kararlaştırılmakla, davalının Kavacık marka suyu sözleşme tarihinden önce sattıklarına dair savunmasının aksinin ispat edilmediği, bu durumda sözleşmeye aykırılıktan da bahsedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Dairece Verilen Birinci Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
    8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 25.09.2012 tarihli ve 2012/1907 E., 2012/13488 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı vekili, müvekkilinin Bozdoğan Belediyesi Madran Memba Suyu İşletmesinin Ankara Bölge Başbayisi olduğunu, davalı ile 15.10.2007 tarihinde bayilik sözleşmesi yapılarak, davalının Bilkent-ODTÜ semtinin yetkili satış bayisi yapıldığını, davalının sözleşmenin 4.maddesine göre suyu başbayi olan davacıdan alması zorunlu olup, 7. maddeye göre başka su satamayacağını, davalının sözleşmeye riayet etmediğinden, müvekkilinin 21.07.2010 tarihli ihtarı ile sözleşmeyi tek taraflı feshettiğini, davalının başka marka suların satışını müvekkilinin logolu araçları ile yaparak, haksız rekabete yol açtığını ileri sürerek, teminat senedi bedeli 250.00 TL ve 9.maddeye göre 10.000 TL cezai şartın fazlaya ait hak saklı tutularak toplam 350.00 TL alacağın dava tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, müvekkili şirketi, aleyhlerine dava açan davacı şirket ortağı ve yetkilisi Ahmet Topal’dan 03.07.2007 tarihinde pay devri ile devraldıklarını, devirden önce de şirketin Madran ve Kavacık suyu satışını yaptığını, şirketi devraldıktan sonra da aynı faaliyeti devam ettirdiklerini, sözleşmenin 7.maddesi hükmüne aykırı davranılmadığını, 25.000 TL.lik teminat senedindeki imzanın sahte olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, davacı tarafından 21.07.2010 tarihli ihtarla feshedilen sözleşmenin 8.maddesine göre davacının teminat senedinin paraya dönüştürülmesi ve cezai şart alacağının tahsilinin mümkün olmadığı gibi sözleşmenin 7.maddesine göre, davalının Kavacık marka suyu sözleşme tarihinden önce sattıklarına dair savunmasının aksinin davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Taraflar arasında akdedildiği ihtilafsız olan Bozdoğan Belediyesi Madran marka suları Ankara Bölge Başbayisi Üçer Gıda Ltd.Şti. ile imzalanan Bayilik Sözleşmesinin 8.maddesinde aynen, “Semt Bayi, sözleşmede belirtilen bütün maddeleri kabul etmiş olur. Aksi takdirde Başbayi tarafından semt bayiliği hiçbir ihtara gerek olmaksızın tek taraflı fesih hakkına sahiptir ve semt bayi herhangi bir sebeple bayiliği tek taraflı bıraktığı zaman Başbayiye aşağıda imzalamış olduğu, teminat senedini ve sözleşmenin 9.maddesindeki belirtilen ceza bedelini ödemekle yükümlüdür…” denilmiş, 9.maddede ise “Taraflar yukarıdaki sözleşme akdine uymakla yükümlü olduğu, aksi taktirde sözleşme maddelerine uymayan tarafların 10.000 YTL karşı tarafa ceza ödemeye maruz kalacağını…”belirterek, cezai şart miktarını saptamıştır.
    Davacı yanın sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı konusunda sözleşmenin anılan maddeleri bir bütün olarak değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.
    Hal böyle olunca, mahkemece davacı tarafın sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı üzerinde yeterince durulup karar yerinde tartışılarak anılan sözleşme hükümleri değerlendirilip bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
    Birinci Direnme Kararı:
    9. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.05.2013 tarihli ve 2013/118 E., 2013/293 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 19. maddesine göre; tarafların sözleşmenin konusunu kanuni sınırlar içinde serbestçe tayin edebileceği, taraflar arasında imzalanan 15.10.2007 tarihli sözleşmenin özel hukuk kurallarına tabii olup, uyuşmazlığa öncelikle bu sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği, sözleşmenin 8. maddesinde hangi hâllerde cezai şart istenebileceği hususu düzenlenmiş olup, buna göre davacı baş bayinin cezai şart talep edebilmesi için sözleşmenin semt bayi tarafından tek taraflı olarak bırakılması gerektiği, davanın tarafları arasında sözleşmenin tek taraflı olarak davacı baş bayi tarafından fesih edildiği konusunda bir uyuşmazlık olmadığı, bu durumda davacının cezai şart talebinin yerinde olmadığı, ayrıca cezai şart ile ilgili taraflarca yapılan düzenlemede açıklık bulunmaması hâlinde cezai şarta ilişkin sözleşme hükmünün, sözleşmeyi düzenleyen aleyhine yorumlanacağı, bayilik sözleşmesi 01.07.2012 tarihinden önce kurulmuş ise de, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesine göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kurallarının, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanacağı, TBK"nın 27. maddesine göre kanunun emredici hükümlerinin kamu düzenine ilişkin olduğu, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK"nın 20-25. maddeleri arasında yer alan genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemelerin sözleşmenin zayıf tarafını korumak amacı ile kabul edildiği ve sözleşme tarihine bakılmaksızın eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanacağı, TBK"nın 23. maddesine göre, genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm açık ve anlaşılır değil ise veya birden çok anlama geliyorsa düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanacağı, taraflar arasında düzenlenen sözleşmesinin 8. maddesi ile kararlaştırılan cezai şartın genel işlem niteliğinde olduğu, bu nedenle düzenlemedeki açık olmayan ifadelerin davacı aleyhine davalı lehine yorumlanması gerektiği, bu durumda da cezai şarta ilişkin alacak talebinin ancak bayilik sözleşmesinin davalı tarafından tek taraflı bırakılması hâlinde istenebileceğinin kabulü gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu Kararı:
    10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
    11. Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2015 tarihli ve 2013/19-1611 E., 2015/1188 K. sayılı kararı ile; yerel mahkemece ilk kararın gerekçesinde yer vermediği ve Özel Daire tarafından değerlendirilmeyen, bayilik sözleşmesinin 8. maddesinde kararlaştırılan cezai şartın genel işlem niteliğinde olduğu gerekçesine yer vererek yeni hukuki gerekçeye dayalı direnme kararının usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm olduğu gerekçesiyle dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.
    İkinci Bozma Kararı:
    12. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 13.10.2015 tarihli ve 2015/8920 E., 2015/12607 K. sayılı kararı ile;
    “…Mahkemece, bozma kararı üzerine önceki kararda direnilmesine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu"nun 08/04/2015 Tarih, 2013/1611-2015/1188 Esas ve Karar sayılı ilamı ile, mahkemenin yeni gerekçeye dayanarak verdiği kararın usul hukukuna göre direnme kararı olmadığı gerekçesiyle temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Dairemize gönderilmiştir
    Mahkemece, Dairemiz bozma kararında açıklandığı şekilde, yanlar arasındaki sözleşmenin maddeleri bir bütün olarak değerlendirilerek davacının sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönde bir inceleme yapılmadan bozma öncesi gibi karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    İkinci Direnme Kararı:
    13. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.07.2016 tarihli ve 2016/312 E., 2016/508 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 25. maddesi gereğince, davayı hazırlama yükümlülüğü taraflara ait olup, bu kapsamda tarafların iddia ve savunmanın dayanağını ve vakıaları somut olarak göstermek ayrıca bu vakıaların ispatına ilişkin delilleri de somut olarak sunmakla yükümlü oldukları, HMK’nın 33. maddesine göre hâkimin Türk Hukukunu re"sen uygulayacağı, mahkemece verilen birinci karar ile ikinci kararda, davacı baş bayinin sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı hususunun değerlendirildiği, bu konuda her iki kararda da gerekçe yazıldığı, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası oluşturulurken, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin somut olayla ilgili hükümlerinin bir bütün hâlinde değerlendirildiği, bu nedenle eksik inceleme ve davacı tarafın sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığının değerlendirilmediğinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece, davacının cezai şart ve teminat senedi bedelinin davalıdan tahsiline ilişkin talebi kapsamında, taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerinin değerlendirilip değerlendirilmediği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
    17. Kanun koyucu mülga 818 sayılı BK’nın 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, TBK’nın 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
    18. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer"î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman Sermet/Burcuoğlu Haluk/Altop Atilla/Tekinay, Selahattin Sulhi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, s. 341 vd.).
    19. Cezai şartın, Kanun’daki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/I. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
    20. Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlali hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).
    21. Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan BK’nın 158-161. maddelerinde düzenlenmiştir.
    22. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesi;
    “Akdin icra edilmemesi veya natamam olarak icrası halinde tediye edilmek üzere cezai şart kabul edilmiş ise, hilafına mukavele olmadıkça, alacaklı ancak ya akdin icrasını veya cezanın tediyesini isteyebilir.
    Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun.
    Borçlunun, cezai şartı tediye ile akitten rücu etmek hakkını ispat edebilmek salahiyeti mahfuzdur…”
    Hükmünü içermektedir.
    23. Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise, alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
    24. Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, K.: s. 133-136).
    25. İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
    26. Dönme cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise, maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
    27. Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili BK’nın 161. maddesinde (TBK m. 182) düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde: "Hâkim fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir" denilmek suretiyle, bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 29.06.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2245 E., 2021/880 K.; 07.07.2021 tarihli ve 2017/15-3169 E., 2021/948 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
    28. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; taraflar arasında 15.10.2007 tarihli “Bayilik Sözleşmesi” imzalanmış olup, sözleşme ile davalı semt bayinin, davacı baş bayi tarafından temin edilen “Madran” suyunun satışını yapacağı kararlaştırılmıştır.
    29. Sözleşmenin 7. maddesinde, davalının davacının yazılı izni olmadan “Madran” suyu dışında su satamayacağı, sözleşme tarihinden önce var olan su bayiliği varsa devam edeceği, var olan bayiliği bıraktığı takdirde hiçbir şekilde başka su bayiliği alamayacağı düzenlenmiştir.
    30. Sözleşmenin 8. maddesinde ise, davalı semt bayinin sözleşmede belirtilen bütün maddeleri kabul ettiği, aksi takdirde baş bayi tarafından hiçbir ihtara gerek olmaksızın tek taraflı feshi hakkına sahip olduğu ve semt bayinin herhangi bir nedenle bayiliği tek taraflı olarak bırakması hâlinde baş bayiye, imzaladığı teminat senedini ve sözleşmenin 9. maddesinde belirtilen ceza bedelini ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
    31. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 9. maddesinde ise, tarafların sözleşmeye uymakla yükümlü oldukları aksi hâlde sözleşme maddelerine uymayan tarafın diğer tarafa 10.000TL ceza ödeyeceği düzenlenmiş olup, sözleşme hükümleri değerlendirildiğinde taraflar arasında kararlaştırılan cezai şartın seçimlik cezai şart olduğu anlaşılmaktadır.
    32. Davacı tarafından davalıya gönderilen 21.07.2010 tarihli ihtarname ile, davalının sözleşmede kararlaştırılan “Madran” suyu dışında başka marka su sattığı ve bu şekilde sözleşmenin 7. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle, sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiği ve teminat senedi 25.000TL ile 10.000TL cezai şartın ödenmesi hususlarında ihtarda bulunulmuştur.
    33. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8. maddesi incelendiğinde, davalı semt bayinin herhangi bir nedenle bayiliği tek taraflı olarak bıraktığı takdirde teminat senedi bedelini ve cezai şart bedelini ödeyeceği kararlaştırılmış olup, anılan sözleşme hükmüne göre davacının teminat senedi bedelini ve cezai şartı talep etmesi, sözleşmenin davalı semt bayi tarafından feshedilmesi şartına bağlanmıştır. Oysa ki dosya içerisinde yer alan 21.07.2010 tarihli ihtarname dikkate alındığında, sözleşmenin davacı tarafından feshedildiği anlaşılmakla, somut olayda sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği ispatlanmış değildir. Ayrıca sözleşmede düzenlenen cezai şartta açıklık bulunmaması hâlinde, bu durumun sözleşmeyi düzenleyen aleyhine yorumlanması gerektiği dikkate alındığında mahkemece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
    34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairenin bozma kararında, taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerinin değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verildiği, mahkemece verilen direnme kararında sözleşme hükümlerinin değerlendirildiğinin anlaşıldığı, somut olayda sözleşme hükümlerinin doğru değerlendirilip değerlendirilmediğinin Özel Dairece incelenmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararı yerinde görülerek dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    35. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 29.07.2010 olduğu hâlde 01.04.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
    36. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan gerekçelerle onanması gerekir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
    Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
    6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.



    KARŞI OY

    Mahkeme kararının temyizi üzerine özel dairece yapılan inceleme sonucu işin esasına girilmemiş usulî bir eksiklik veya yanlışlık nedeniyle bozma kararı verilmiş ancak mahkemece önceki kararda direnilmiş ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı temyiz incelemesi de bozma ve direnmeye konu hususlarla sınırlı olacaktır. Zira özel dairenin inceleyip karar vermediği bir konuda direnme kararlarının temyizini incelemekle görevli Hukuk Genel Kurulunun özel daire yerine geçerek direnmeye konu olmayan hususları da inceleyip karar vermesi mümkün değildir.
    Bozma kararı yerinde görülmemiş diğer bir ifadeyle direnme uygun bulunmuş ise özel dairenin daha önce incelemediği konulara ilişkin temyiz incelemesini yapmak özel dairenin görevindedir. Aksinin kabulü hâlinde tarafların hükmün özel dairece incelenmesini isteyen ilk temyiz itirazlarının gereği yerine gelmemiş, özel dairece yapılacak inceleme aşaması bazı hususlar için atlanmış ve kanuna aykırı biçimde Hukuk Genel Kurulu özel daire yerine geçerek karar vermiş olacaktır.
    Özel Dairenin işin esasına girmeden verdiği kararlara örnek olarak dava şartları (yargı yolu, görev vd.), yetki, eksik araştırma, delil toplanmasındaki eksiklik, yeterli olmayan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi, toplanan bazı deliller değerlendirilmeden karar verilmesi, toplanan delilin yanlış değerlendirilerek vakıanın farklı kabul edilmesi gibi nedenlere dayalı verilmiş bozma kararları sayılabilir.
    Usule ilişkin bir nedenle bozma kararı verilmemiş ve işin esasına girilmiş olmasına rağmen bozmaya konu husus itibarıyla diğer temyiz itirazlarının incelenmediği hâllerde de aynı sonuca varılmalıdır. Örneğin tazminat isteme koşulları bulunmadığına değinen bozma kararı yerinde bulunmamış ise özel daire bozma nedenine göre istenebilecek tazminat miktarı incelenmiş olmadığından miktara ilişkin temyiz incelemesi özel dairece yapılmalıdır. Özel dairenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğine, davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığına, hukukî sebebin mahkemece kabul edilenden farklı olduğuna ve bu doğru hukukî sebebe göre karar verilmesi gerektiğine değinen bozma kararlarında da aynı durum geçerlidir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun süregelen yerleşik uygulaması da yukarıda anlatıldığı şekildedir (Örnekler: 08.06.2016 T. 2014/11-696 E. 2016/778 K. sayılı, 20.04.2016 T. 2014/13-856 E. 2016/523 K. sayılı 17.01.2019 T. 2018/4-603 E. 2019/9 K. sayılı, 26.09.2019 T. 2017/3-1517 E. 2019/956 K. sayılı, 03.10.2019 T. 2018/3-344 E. 2019/990 K. sayılı, 19.09.2019 T. 2017/2-2421 E. 2019/919 K. sayılı, 27.09.2018 T. 2017/15-423 E. 2018/1364 K. sayılı ve 19.09.2019 T. 2017/1-1273 E. 2019/911 K. sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları).
    Yukarıda yapılan açıklamalarla birlikte somut dosya değerlendirildiğinde; özel dairece davacının sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı konusunda sözleşmenin ilgili maddeleri bir bütün olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiği, bu durumda mahkemece davacı tarafın sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığı üzerinde yeterince durulup karar yerinde tartışılarak ilgili sözleşme hükümleri değerlendirilip bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
    Görüldüğü gibi bozma kararında açıkça eksik inceleme ile karar verildiği belirtilmiş ayrıca dosyadaki delillerden olan sözleşmenin tümüyle değerlendirilerek kararda tartışılması gerektiği hususu üzerinde durulmuştur. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bozma kararı, hükmün bu usul hükmüne aykırı olduğu sonucunu da içermekte ve hükümde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi yönünden eksiklik bulunduğunu da belirtmekle usule ilişkin bir nedenle bozma kararı verildiği açıktır. Bu husus bozma kararında yer alan eksik inceleme ile karar verilmesinin doğru olmadığı şeklindeki gerekçeden de anlaşılmaktadır. Bu durumda özel daire bozma nedenine göre işin esasına girerek diğer temyiz itirazlarını incelemiş değildir.
    Mahkemece verilen kararda sözü edilen sözleşme hükümlerinden de söz edilerek değerlendirme yapılıp bir sonuca varılmış olduğundan sözleşme tümüyle değerlendirilmeden karar verildiği yönündeki bozma kararına direnilmiş olması isabetlidir. Esasen bu yönden çoğunluk görüşü ile aramızda bir farklılık da yoktur. Ancak özel daire temyiz itirazlarını işin esasına girerek incelemiş olmadığından incelenmeyen temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan dairenin henüz incelemediği temyiz itirazları incelenerek karar verilmiş olması yönünden değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi