Esas No: 2020/4341
Karar No: 2022/9995
Karar Tarihi: 25.05.2022
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2020/4341 Esas 2022/9995 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Sanığın, abisi adına düzenlenmiş olan hastane kayıtlarına kendi adıyla tedavi olmak için başvurduğu iddiasıyla açılan resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçu davasında, mahkeme sanığın beraatine karar vermiştir. Mahkeme, resmi belge düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için belgenin kişinin açıklamalarına dayanması ve doğruluğunun memur tarafından araştırılıp tahkik edilmesi gerektiği, ancak sanığın hastane kayıtlarındaki abisi adına düzenlenmiş belgedeki bilgileri kullanırken hastane yetkililerini aldatma veya hile yapma niyetinde olmadığı, belgenin düzenlendiği kurumun özel bir kurum olması dolayısıyla da kamu zararı alınmadığı gerekçeleriyle sanığın suçun unsurlarının oluşmadığına karar vermiştir.
Kararın sonunda ise Anayasa Mahkemesi'nin Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle ilgili kararı da açıklanmıştır. Buna göre, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Kanun maddeleri:
- 5237 sayılı TCK'nin 206. maddesi: \"Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak\" suçu.
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 31. maddesi ve eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendi: Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan değiş
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet
Sanık ...'nın 21.10.2012, 23.10.2012 ve 27.10.2012 tarihinde katılan şirkete ait hastanede kendisini abisi ... olarak tanıtıp, abisinin kimlik bilgilerini kullanmak suretiyle tedavi olması karşısında katılan vekilinin temyizinin sanığın sadece katılan şirkete yönelik eylemleri nedeniyle verilen hükme yönelik olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede;
1)5237 sayılı TCK'nin 206. maddesinde düzenlenen ve doktrinde "fikri sahtecilik" olarak adlandırılan "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" suçunun oluşabilmesi için, kişinin açıklamaları üzerine bir resmi belge oluşturulması ve bu belgenin beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece kişinin (sanığın) beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise bu maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, suç tarihinde kanser tedavisi gören sanığın, abisi ...’na ait kimlik bilgilerini kullanarak hastane kayıtlarında işlem yaptırmak sureti ile resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu işlediği iddia olunan kamu davasında; özel hastane çalışanları kamu görevlisi olmadıkları gibi muayeneye gelen kişilerin ibraz ettiği belgedeki kişi olup olmadığını denetlemenin hastane yetkililerinin görevi olduğu, sanık ...'in hastaneye verdiği kimlik bilgilerinin doğru olup olmadığı hususunun basit bir incelemeyle tespit edilebileceği, bu nedenle sanığın hastane yetkililerini aldatabilecek, hile oluşturabilecek nitelikte bir davranışı bulunmadığı, ayrıca belgeyi düzenleyen kurumun resmi değil özel bir kurum olması da gözetildiğinde, resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı, sanığın hastanenin acil servisinden giriş yaptırmak suretiyle tedavi olması da göz önüne alındığında Sağlık Bakanlığının 11.05.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 37. maddesinde yataklı tedavi kuruluşları, acil sağlık hizmetlerinin bedelini hizmet sundukları kişinin ödeme imkanları çerçevesinde tahsil ederler hükmü ve Başbakanlığın 2008/13 sayılı genelgesi uyarınca; Halil İbrahim’in hiçbir sosyal güvencesinin olmaması ve ödeme gücünün bulunmaması nedeniyle kendisinden acil sağlık hizmet bedellerinin alınamayacağı ve bu nedenle herhangi bir kamu zararının söz konusu olmayacağı, sanığa atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle mahkemece beraatine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
2)Kabule göre de; hükümden sonra, 16.03.2021 tarih ve 31425 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli, 2020/81 Esas ve 2021/4 Karar sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 17.10.2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan “hükme bağlanmış” ibaresinin, basit yargılama usulü yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olması karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 25.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.