Esas No: 2017/2905
Karar No: 2021/1214
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2905 Esas 2021/1214 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine onama kararı kaldırılarak hüküm bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalının bir ticari ilişki sebebiyle 30.000 Euro bedelli bonoyu müvekkiline verdiğini, müvekkilinin akrabalık ilişkisine güvenerek vade tarihi bulunmayan bonoyu aldığını, bono bedeli ödenmeyince müvekkilinin icra takibi başlattığını, davalının şikâyeti üzerine İcra Hukuk Mahkemesince bononun ibrazı için bir yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle takibin iptal edildiğini, ancak borcun ödenmediğini, bu nedenle davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 644. maddesi uyarınca 30.000 Euro"nun reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti."nin ortağı ve müdürü olduğunu, müvekkilinden şirkette çalışmasını istediğini, maaş ve %20 şirket hissesini bedelsiz devredeceğini taahhüt ettiğini, hisse devrinin 19.02.2010 tarihinde yapıldığını, ancak taraflar arasında anlaşmazlığın baş gösterdiğini, dava konusu senedin silah zoruyla müvekkiline imzalatıldığını, bu hususta suç duyurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin işine son verildiğini, müvekkili ile davacı arasında bir ticari ilişkinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2013 tarihli ve 2011/480 E., 2013/392 K. sayılı kararı ile; vade tarihinin bulunmaması ve düzenlenme tarihinde oynama bulunması nedeniyle icra takibine dayanak belgenin bono niteliğinde olmadığı, davanın hisse senedi alım satımı nedeniyle oluşan alacak nedeniyle açılan dava olduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca senedin zorla imzalatıldığı iddiası ile başlatılan soruşturmada yeterli delil bulunmaması nedeniyle takipsizlik kararı verildiği, zorla belge alımına dair hususun kanıtlanamadığı, ancak hisse devir sözleşmesinde hisse devrine ilişkin bedelin peşin olarak ödendiğinin belirtildiği, tarafların noter önünde düzenlenen satışa dair belgenin gerçeği yansıtmadığı hususunda muvazaalı işlemlerine dayalı olarak hak iddia edemeyecekleri, davacının bononun hisse bedeli karşılığında verildiğini kanıtlayamadığı, dayanak senedin delil başlangıcı niteliğinde olup tek başına alacağın varlığını ispatlayabilir niteliğinin bulunmadığı, alacağın varlığının başkaca delillerle ispatlanmasının gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2015/64 E., 2015/1576 K. sayılı kararı ile kararın onanmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/6569 E., 2015/13908 K. sayılı kararı ile; “…Dava, TTK"nın 644. maddesine dayalı olarak açılmış olup davacı vekili 26.07.2012 tarihli dilekçesinde dava konusu bononun davacının dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd. Şti"deki hisselerinin bir kısmının davalıya devri karşılığında verildiğini belirtmiştir. Dosyada mevcut Ankara 62. Noterliği"nin 23.02.2010 tarih 02408 yevmiye nolu limited şirket hisse devir sözleşmesi incelendiğinde davacı ..."un dava dışı... Unlu Mamüller San. Ltd.Şti"ndeki 2 hissesini 1.000,00 TL karşılığında davalı ..."ya devrettiği görülmektedir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, şirket hissesinin müvekkili ..."ya bedelsiz olarak verildiğini, dava konusu senedin de zorla imzalatılarak alındığını, bedelsiz olduğunu savunmuştur. Bu savunma karşısında davacı vekili davalının savunmasının aksine dava konusu senedin şirketin %20 hissesinin devri karşılığında verildiğini senedin arka yüzüne davalı tarafından kendi el yazısı ile “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin yazıldığını iddia etmiştir.
Mahkeme gerekçesinde “dava konusu bononun vade tarihinin bulunmaması” ve “düzenlenme tarihinde tahrifat olması” nedeniyle bono niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiş ise de dava konusu bononun 1 yıllık ibraz süresinin geçirildiği sabit olmakla birlikte düzenleme tarihinde tahrifat olduğu hususu yargılamanın hiç bir aşamasında taraflarca ileri sürülmemiştir.
Dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” ibaresinin davalıdan sadır olduğunun anlaşılması halinde devir bedelinin Ankara 62. Noterliği"nin 23.02.2010 tarihli hisse devir sözleşmesinde yazılan 1.000 TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu, bu taktirde de hisse devir bedelinin ödenmediği anlaşılmış olacaktır.
Yine davacının ibraz ettiği senedin arka yüzündeki yazının davalıdan sadır olması halinde senet açıkça davalının borç ikrarını içerdiğinden ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.
Bu durumda mahkemece, HMK"nın 207. madde hükmü de nazara alınmak suretiyle dava konusu senedin arka yüzündeki yazının davalıya ait olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.06.2016 tarihli ve 2016/340 E., 2016/397 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; tarafların hisse satışındaki gerçek değeri gizleyerek bir satış gerçekleştirdikleri kabul edilse bile gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, tarafların hile yolu ile gizledikleri işleme hukukî koruma sağlanamayacağı, kaldı ki limited şirket hisse devirlerinin resmî şekle tabi olduğu, somut olayda limited şirket hisse devrini içeren anlaşmanın geçerli olabilmesi için yine resmî şekilde yapılmasının gerektiği, gizlendiği iddia edilen bedelin şekle uygun olarak yapılmadığı, kambiyo senedi şeklinde vücut bulduğu, bu nedenle kambiyo senedi ile belirlendiği iddia edilen bedelin mutlak butlan ile sakat olduğu buna göre işlem yapılamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflarca imzalanan noter onaylı, 23.02.2010 tarihli ve 1.000TL bedelli limited şirket hisse devir sözleşmesinin mevcudiyeti karşısında, gerçek devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar olduğuna dair iddianın ileri sürülüp sürülemeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre dava konusu senet arkasında yazılı kaydın davalıdan sadır olduğunun belirlenmesi hâlinde bu hususun hisse devir bedelinin dava konusu senet tutarı kadar olduğuna dair davalı yönünden bir borç ikrarı niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnme kararında ilk hükmün gerekçesinde açıkça yer almayan hususlara yer verilmesi karşısında, direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış; mahkemece verilen ilk hükümde muvazaa hususuna ilişkin gerekçenin bulunduğu, direnme hükmünde de bu kapsamda bozma kararına karşı cevap mahiyetinde bir gerekçeye yer verildiği dikkate alındığında; direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olmadığı belirtilmek suretiyle ön sorun oy birliği ile aşılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
14. Dava ve şirket hisse devir sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın limited şirketlerde hisse devrine ilişkin düzenleme içeren 520. maddesi; “Bir payın devri, şirket hakkında ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmek şartiyle hüküm ifade eder.
Devir hususunun pay defterine kaydedilebilmesi için, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması şarttır.
Ortağın koymayı taahhüt ettiği sermaye ayın ise, payını şirketin kuruluşunu takip eden üç yıl içinde başkasına devredemez.
Şirket mukavelesi payların devrini yasak edebileceği gibi yukarıki fıkralarda derpiş edilenlerden daha ağır şartlara da bağlı tutabilir.
Payın devri veya devir vadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez.” hükmünü içermektedir. Bu amir hükme göre limited şirket hisse devir sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve tarafların imzalarının noterce onaylanmış olması, niteliği itibariyle bir geçerlilik şartı olup anılan şekilde gerçekleştirilmeyen hisse devir sözleşmesi taraflar arasında hüküm ifade etmez. Bu kapsamda akdedilecek limited şirket hisse devir sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) ilkelerine göre devredilen sermaye hisse miktarı, devreden ve devralan taraf ile kararlaştırılmışsa devir bedelinin belirtilmesi gerekir.
15. Limited şirket hisse devir sözleşmesinde taraflar arasında bir bedel kararlaştırılması hâlinde bu bedel resmî şekilde akdedilecek sözleşmede doğru olarak gösterilmelidir. Bir hisse devir sözleşmesindeki gerçek satış bedelinin resmi senette daha düşük veya daha yüksek gösterilmiş olması; böylece satış bedelinin doğru gösterilmemesi hâlinde hangi bedelin dikkate alınacağı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada gerçek bedel resmî evraka yansıtılmamış olmakla, bu özelliği itibariyle, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de muvazaa hükümlerinden faydalanılması gereklidir.
16. Bilindiği üzere, bir sözleşmenin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek durumu gizleyerek, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına muvazaa; bu şekilde yapılan işlemlere de, muvazaalı işlemler adı verilir (HGK’nın 09.02.2005 tarihli ve 2005/1-19 E., 2005/42 K. ile 16.6.2010 tarihli ve 2010/1-281 E., 2010/323 K. sayılı kararları). Muvazaada, daima görünüşte var olan, ancak taraflarca gerçekte asla istenmeyen, salt üçüncü kişilere yanlış kanaat verip onları aldatmak amacıyla yapılmış bir hukukî işlem ile bu işlemin aralarında geçerli olmadığına ilişkin bir muvazaa anlaşması mevcuttur. Bazı durumlarda, bu ikisine ek olarak, tarafların gerçek iradelerine uygun olan, ancak, çeşitli nedenlerle görünen işlemin arkasına sakladıkları bir gizli işlem daha bulunur. Taraflar arasında bir gizli işlemin bulunup bulunmadığına göre bakılarak, muvazaanın iki türünden söz edilir.
17. Tarafların, kendi aralarında geçerli herhangi bir hukukî işlem yapmak istemedikleri hâlde, salt üçüncü kişilere, aralarında bir hukukî işlem varmış gibi görünmek için işlem yapmaları hâlinde mutlak (basit) muvazaa söz konusu olur. Buna karşılık nispi (mevsuf) muvazaada, taraflar arasında gerçek iradelerine uygun bir hukukî işlem bulunmakla birlikte bu işlem, kendi iradelerine uymayan, dışa karşı yapılmış bir başka hukukî işlemle gizlenir. Bu muvazaa türü; bir sözleşmenin niteliğinde, taraflarının şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir.
18. Bir sözleşmenin konusunda ve koşullarında muvazaa hâlinde, görünüşteki hukukî işlem tarafların gerçek iradelerine uygundur. Ancak, görünüşteki işlemin bazı şartları ve konusunun belli bir bölümü, aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu muvazaa da taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı koşullarını değiştirirken sözleşmenin tamamı, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. Açıklandığı üzere taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve niteliğinde de anlaşmaktadırlar. Ancak burada bedel, gerçek bedelden az veya fazla gösterilmektedir. Yani görünüşteki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmektedir. Muvazaa, sözleşmesinin tamamında değil bir unsurundadır (Özkaya, Eraslan: İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2011, s. 173).
19. Muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz. Yazılı veya sözlü yapılabilir. Görünüşteki sözleşme şekle bağlı olsa dahi muvazaa sözleşmesinin yazılı veya resmî şekilde yapılması gerekmez. Görünüşteki sözleşmenin şekle bağlı olması hâlinde muvazaanın yazılı delil ile ispat edilmesi kuralı muvazaa sözleşmesinin yazılı olmasının geçerliliği için değil ispat edilebilmesi için aranan bir kuraldır. Bu bağlamda görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200 ve BK’nın 13. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi zorunludur. Muvazaa sözleşmesi görünüşteki sözleşmeyi değiştirdiğine veya hükümsüz kıldığına göre ispat gücü kazanabilmesi için yazılı olması değinilen kanunların açık hükümleri gereğidir (YİBK’nın 05.02.1947 tarihli ve 1945/20 E.,1947/6 K. sayılı kararı).
20. Bununla birlikte HMK’nın 202. maddesi uyarınca yazılı belgeyle (senetle) ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilecek olup delil başlangıcı; iddia konusu hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda resmî şekilde akdedilmesi yasal zorunluluk olarak belirlenen bir sözleşmeye ilişkin bedelde muvazaa iddiası, kural olarak yazılı delille ispatlanabilir ise de; bedelde muvazaaya ilişkin iddianın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgenin bulunması durumunda tanıkla ispat mümkündür.
21. Uyuşmazlık ile ilgili olarak değinilmesi gereken hususlardan biri olan borç ikrarına ilişkin olarak hüküm içeren BK’nın 17. maddesine göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı geçerlidir. Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun sebebine dayanır. Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir olay veya tek taraflı ya da karşılıklı bir irade açıklamasını veya bu yol ile iki iradenin uygun olarak birleşmesiyle meydana gelir. Oysa bu sebebi göstermeden, yalnız borçlu olduğunu açıklayan kişinin, iki taraf arasındaki ilişkinin nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında dava dışı... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin %20 sermaye hissesinin devri için 23.02.2010 tarihinde noter onaylı sözleşme imzalandığı, anılan sözleşmede devir bedelinin 1.000TL olarak belirlendiği, davalı tarafından davacıya anılan hisse devir bedeli olarak verildiği iddia olunan 22.02.2010 keşide tarihli ve 30.000 Euro bedelli senedin arka yüzünde “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin bulunduğu, dava dışı... Unlu Mam. San. Tic. Ltd. Şti.’nin bahse konu hisse devrinin şirketin ortaklar kurulu kararıyla onaylandığı anlaşılmaktadır.
23. Davacı tarafça hisse devir bedelinin noter onaylı sözleşmede belirtilen bedelden farklı olarak dava konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiası, niteliği itibariyle bedelde muvazaaya ilişkin olup bu yöndeki iddianın ispatı ancak yazılı delil ile mümkündür. Dolayısıyla limited şirket hisse devir sözleşmesinin resmî şekilde yapılmış ve sözleşmede belirli bedelin gösterilmiş olması, bedelde muvazaaya dair iddianın ileri sürülmesine engel oluşturmayacağı gibi taraflarca muvazaalı şekilde gizlendiği iddia olunan bedele ilişkin anlaşmaya dair ileri sürülen hak iddiası, iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil etmez. Ancak önemle belirtilmelidir ki; resmî şekilde yapılması kanunen zorunlu olan limited şirket hisse devir sözleşmesinde bedelde muvazaa iddiasının yazılı delille ispatına ilişkin koşul, geçerlilik koşulu olmayıp ispata ilişkin bir koşuldur. Bu bağlamda taraflar arasında imzalanan görünürdeki sözleşmenin yapılmasında tarafların iradelerinin, hisse devir sözleşmesi yapma yönünde birbirine uygun olması nedeniyle salt bedele ilişkin gizli anlaşmanın geçerliliği, görünürdeki sözleşmenin geçerlilik şartlarına tabi değildir.
24. Bu kapsamda davacı tarafça limited şirket hisse devir sözleşmesinin bedelindeki muvazaa iddiasına ilişkin dava konusu senedin arka yüzündeki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresine dayanılarak anılan ibarenin davalının eli ürünü olduğu, bu sebeple hisse devir bedelinin 1000TL olmayıp senet bedeli olan 30.000 Euro olduğu iddia edilmiştir. Ancak dava konusu senedin arka yüzündeki ibare altında herhangi bir imza bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan ibarenin davalının eli ürünü olduğunun tespiti durumunda bu ibare; limited şirket hisse devir bedelinin resmî şekilde yapılan sözleşmede gösterilen bedelden ziyade dava konusu senet bedeli kadar olduğuna dair iddiayı tamamen ispata yeterli olmamakla birlikte, söz konusu iddiayı muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse tarafından verilmiş bir belge olarak kabul edilebilir. Başka bir anlatımla dava konusu senet arkasındaki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” ibaresinin davalı eli ürünü olduğunun tespiti hâlinde bu belge, şirket hisse devir sözleşmesinin senet bedeli kadar olduğuna dair iddia bakımından bir yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Bu doğrultuda senet arkasındaki ibarenin davalıdan sadır olduğunun belirlenmesi durumunda yazılı delil başlangıcı niteliği kazanacak olan bu belgeye dayanılarak limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatı mümkün hâle gelecektir.
25. Bu itibarla mahkemece ilk aşamada, dava konusu senet arkasındaki “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir.” şeklindeki ibarenin davalının eli ürünü olup olmadığı belirlenerek, anılan ibarenin davalı eli ürünü olduğunun tespiti hâlinde bu ibarenin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge olarak kabulüyle limited şirket hisse devir sözleşmesindeki bedelde muvazaa iddiasının tanıkla ispatının mümkün hâle geleceği göz önüne alınarak senet arkasındaki ibare ve tanıkla yapılacak ispat faaliyeti sonrasında yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava konusu senedin arkasındaki yazılı beyanla birlikte bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, senetteki imzanın inkâr edilmediği, senet arkasındaki ibarenin davalıdan sadır olduğunun tespiti hâlinde hisse devir bedelinin senet bedeli kadar olduğunun sabit olacağı, bu yazılı beyanın borç ikrarı niteliğinde olup ayrıca başka delillerle borcun ispatına gerek bulunmadığı, anılan yazılı beyanın bedelde muvazaa iddiasını ispata yeterli olduğu, senedin ön yüzüyle birlikte değerlendirildiğinde davalının imzasının mevcut olduğu, bu nedenle direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, limited şirket hisse devri bedeline ilişkin alacak davasıdır.
Davacı,...
Unlu Mamûlleri San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki 2 hissesini davalıya devrettiğini, usulüne uygun devir işlemleri yapıldığını, Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 0248 yevmiye nolu hisse devir sözleşmesinde devir bedeli 1000TL ise de, davalının 30.000 Euro bedelli bonoyu da bu hisse devri karşılığında verdiğini, kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla yaptığı takibin, ibraz için 1 yıllık süre geçtiğinden dolayı şikâyet üzerine iptal edildiğini ileri sürerek, 30.000 Euro’nun reeskont faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı, dava konusu senedin silah zoruyla imzalatıldığını, suç duyurusunda bulunduğunu, şirkette davacının isteği üzerine çalıştığını, sonra işine son verildiğini, davacının işe alırken %20 hissesini bedelsiz devredeceğini taahhüt ettiğini, senedin bedelsiz olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu senedin zorla alındığının ispatlanamadığı, savcılık soruşturmasında takipsizlik kararı verildiği, hisse devir sözleşmesinde bedelin peşin alındığının yazılı olduğu, noter işleminin taraflarının muvazaalı işlemlerine dayalı hak iddia edemeyecekleri gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle karar düzeltme aşamasında bozulmuş, Mahkemece gizlenen gerçek sözleşme miktarının dava yoluyla istenebilmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca resmî şekilde yapılmayan işlemin hüküm ifade etmeyeceği, gizli anlaşmanın da geçerliliği için resmî şekilde yapılması gerektiği, kambiyo senedi ile belirlendiği iddia olunan bedelin mutlak butlanla sakat olduğu gerekçeleriyle de direnme kararı verilmiştir.
Davacı vekili, direnme kararını temyiz etmiştir.
Davacı dilekçelerinde 6762 sayılı TTK’nun 644. maddesini de belirtmiş ise de, dilekçelerinde ve yargılama aşamalarında hisse devir bedelini istediğini, aralarındaki bu ilişkiye dayandığını iddia etmekle, dava taraflar arasındaki limited şirket hisse devrinden doğan hisse devir bedeline ilişkin alacak davası olarak nitelendirilmiştir.
Davacının limited şirketteki hissesinden %20 hissesini davalıya 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine uygun şekilde devrettiği dosyada bulunan Ankara 62. Noterliği’nin 23.02.2010 tarih 2408 yevmiye nolu hisse devir sözleşmesi ve şirketin Ortaklar Kurulu Kararı ile, 03.03.2010 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’ndeki ilan ve Ticaret Sicil Memurluğunun 21.09.2012 tarihli cevabi yazısındaki ticaret sicil kaydından sabittir. Davalı da devrin yapıldığını beyan etmekte, ancak bedelsiz olduğunu ileri sürmektedir. Davacı vekili, dava konusu 22.02.2010 tarihli 30.000 Euro bedelli senedin bu devrin karşılığı düzenlendiğini ve ödenmediğini belirterek alacağını talep etmektedir. Davalının, senedin zorla, tehditle alındığına dair savunması ispat edilemediğinden ve soruşturmanın da takipsizlik kararı ile sonuçlandığı gerekçeleriyle bu iddiaları yerinde görülmemiş, davalı hükmü gerekçeden temyiz etmemekle, bu husus uyuşmazlık dışında kalmıştır. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, senetteki 30.000 Euro bedelin hisse devir bedeli olduğu iddiasına değer verilip verilemeyeceği, bedeldeki muvazaanın noter devir sözleşmesi karşısında resmî belge ile ispatı gerekip gerekmediği, senedin mutlak butlanla batıl olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Limited Şirket hisse devri, o tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesine tâbi olup, davacı bu usule ve şekle uygun hisse devri neticesinde Limited Şirkette ortak olmuştur. Tarafların noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesinde hisse devir bedelini 1000TL olarak beyan ettikleri ve nakden ve tamamen ödendiğinin sözleşmeye yazıldığı görülmektedir. Ancak davacı, 6762 sayılı TTK’nun 693. maddesi uyarınca bonolarda da uygulanan TTK’nun 616. maddesi gereğince bir yıl içinde ibraz edilmediğinden kambiyo senedi niteliğini yitiren bononun bu hisse devir bedeline karşılık verildiğini ileri sürmüştür. Noterde düzenlenen devir sözleşmesindeki bedelin daha fazla olduğunun ileri sürülmesi bedelde muvazaadır. Gerek Özel Daire’nin yerleşmiş içtihatlarında (11 HD’nun 30.10.2013 tarih 2013/3050 E- 2013/19136 K., 26.12.2017 tarih 2016/8791 E- 2017/7621 K., 23.01.2019 tarih 2017/3500 E-2019/682 K. sayılı kararları) gerekse Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.12.2012 tarih 2011/13-716 E-2012/106 K sayılı kararında belirtildiği gibi şekle bağlı devir sözleşmesi için düzenlenecek muvazaa sözleşmesinin geçerliliği şekle bağlı değildir. Görünüşteki yazılı sözleşmenin aksini iddia eden tarafın bu iddiasını yazılı delille ispat etmesi zorunludur. Somut olayda nispi (mevsuf) muvazaa durumu olup, bu muvazaa türü sözleşmenin taraflarının şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir. Görünüşteki hukukî işlem, tarafların gerçek iradelerine uygundur, ancak bazı şartları aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu tür muvazaada, sözleşmenin tamamı değil, yani niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. İşte, limited şirket hisse devir sözleşmesindeki devir bedelinin sözleşmede yazılı olandan farklı olduğunun gösterilmesinde nispi muvazaa vardır. 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesindeki şekle uygun hisse devri için düzenlenecek muvazaa belgesinin geçerliliği şekle bağlı değildir, ancak ispatı yazılı belge ile mümkün olacaktır.
Yapılan işlem 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi uyarınca geçerlilik kazanmış ve davalı, şirketin ortağı olmuştur. Hisseyi devralanın bedelden doğan borcunu tamamen yerine getirmemiş olması, şekle uygun sözleşme ile doğan bu hukukî sonucu değiştiremez. Gerçek bedelden bir kısmının ödenmemesi, devredene, bedelin ödenmeyen bölümünü isteme hakkı verecektir.
Somut olayda, Noter Hisse Devir Sözleşmesindeki bedelde muvazaaya dair, dava konusu senet delil olarak sunulmuştur. Davalı tarafından, düzenleyen olarak imzalanmış olan ve imzası inkâr edilmeyen kambiyo senedi; niteliğini yitirmiş, senedin üzerinde 30.000 Euro bedel yazılı olup, senet arkasında “Şirketin %20 hissesine karşılık verilmiştir” açıklaması mevcuttur. Davalının imzasını taşıyan bu yazılı belge, arkasındaki yazılı beyanla birlikte bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu yazının davalıya ait olması hâlinde, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi, devir bedelinin noterdeki hisse devir sözleşmesinde yazılan 1000TL olmayıp senet bedeli kadar olduğu sabit olacaktır. Bu yazılı beyan borç ikrarı niteliğinde olup, ayrıca başka delillerle borcun varlığının ispatı da gerekmeyecektir.
Yazılı delil başlangıcı, iddia edilen hukukî işlemi tam olarak ispat edememekle beraber, o işlemi muhtemel gösteren belgedir. İspatı istenen hukukî işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine elverişli olmasa da, iddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgiyi içeren belgeler yazılı delil başlangıcıdır (Pekcanıtez Usûl-Medeni Usûl Hukuku 15. Bası. Cilt II. Sayfa 1844). Somut belgede borç ikrarı vardır ve bedelde muvazaayı tam ispata ilişkin yazılı bir beyandır. Senedin ön yüzüyle bütün olarak değerlendirildiğinde de davalının imzası mevcut olduğu gibi, bozmada belirtildiği gibi arkadaki yazının davalıya aidiyeti belirlenmesi hâlinde başkaca delile ihtiyaç yoktur. Senette, yazılı borç ikrarına ilişkin beyan olmasaydı senet, bedelde muvazaaya tam bir kanaat edinilmesine elverişli olmayıp, muvazaayı muhtemel gösteren belge olarak yazılı delil başlangıcı sayılabilirdi.
Belirtilen gerekçelerle, hükmün Özel Daire bozmasındaki gibi bozulması gerektiğini düşündüğümüzden Sayın Çoğunluğun yazılı delil başlangıcı nitelendirmesine ilişkin değişik gerekçeyle bozma görüşüne katılamıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.