Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/7406
Karar No: 2016/11889
Karar Tarihi: 08.12.2016

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/7406 Esas 2016/11889 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2015/7406 E.  ,  2016/11889 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    2009 yılında yapılan kadastro sırasında, ... köyü 101 ada 1 parsel sayılı 19107825,34 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, orman niteliğiyle Hazine adına tesbit edilmiştir.
    Davacılar, taşınmazın bir bölümünün Hazineden satın aldıkları Temmuz 1958 tarih 127 numaralı tapu kaydı kapsamında olduğu halde orman sınırı içine alınmasının doğru olmadığı, Hazinenin sebepsiz zenginleşmesinin sözkonusu olduğu iddiası ile dava açmış ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 8000 TL tazminat isteminde bulunmuşlardır.
    Davacı vekili duruşmada alınan beyanında; davanın ispatı, için öncelikle dava konusu taşınmazın orman olduğunun kesin olarak belirlenmesi gerektiği, bu nedenle davalarının öncelikle tapu iptali ve tescil davası olarak görülmesi,taşınmazın orman olduğunun anlaşılması halinde ise tazminat davası olarak görülmesini talep etmiştir.
    Mahkemece; dava sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan tazminat davası olarak nitelendirilerek, Hazine adına yapılan tespitin 14.11.2008-15.12.2008 tarihleri arasında askı ilanına çıkarılarak kesinleştiği, davanın ise 24.12.2009 tarihinde açıldığı, B.K. 66. maddesinde yazılı 1 yıllık zamanaşımı süresinin tespitin kesinleştiği tarih itibarıyla dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin, 28/05/2013 tarih ve 2013/2145 - 6192 sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; [Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; mahkeme davayı tazminat davası olarak nitelendirmiş ise de; davacılar duruşmada alınan imzalı beyanlarında; davanın ilk önce tapu iptali tescil davası olarak görülmesini, yerin orman olduğu kesinleştiği takdirde tazminat istemlerinin değerlendirilmesini istemişlerdir. Mahkemece bu yönden bir araştırma yapılmamış, yörede orman kadastrosunun ne zaman yapıldığı, taşınmazın orman olup olmadığı, orman değilse davacıların tutunduğu tapu kapsamında kalıp kalmadığı incelenmemiştir.
    Mahkemece doğru sonuca varılabilmesi için öncelikle yörede yapılan tüm orman kadastro çalışmalarına ait işe başlama, çalışma, askı ilan tutanakları ve orman kadastro haritaları getirtilmeli, orman kadastrosu kesinleşmişse bir Harita-Kadastro (Jeodezi ve Fotogrametri) mühendisi ile bir yüksek orman mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla, orman kadastro haritası ve kadastro paftası ölçekleri denkleştirilerek, sağlıklı biçimde zemine
    uygulanıp, değişik açı ve uzaklıkta en az 5 ya da 6 orman sınır noktası gösterilecek biçimde, çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu belirlenmeli, orman kadastrosu kesinleşmemişse; eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı Kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; taşınmaz orman sayılan yerlerden ise, tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; taşınmaz orman sayılan yerlerden veya kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde ise dava reddedilmeli; orman sayılan yerlerden değil ise dayanılan tapu kaydı ilk oluşumundan itibaren varsa haritası ile birlikte getirtilerek yerel bilirkişiler ve fen elemanı aracılığı ile komşu parsel dayanak kayıtlarından da yararlanmak suretiyle uygulanmalı, bilinemeyen sınırlar konusunda taraflara tanık dinletme imkanı verilmeli, sabit sınırdan başlamak üzere 3402 sayılı Kanunun 20/c ve 32/3 maddeleri gereğince kayıt kapsamı belirlenmeli, fen bilirkişiye keşfi izlemeye elverişli kroki tanzim ettirilmeli, kaydın kadastro sırasında herhangi bir taşınmaza revizyon görüp görmediği araştırılmalı, başka yere revizyon görmemişse ve taşınmaza uyuyorsa 3402 sayılı Kanunun 12/4. maddesi kapsamında "kadastrosu tamamlanan çalışma alanında kalan eski tapu kayıtları işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder, bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz" hükmü gereğince tapu iptal edilmemiş olsa bile hukuki değerini kaybettiği ve dolayısıyla malikin mülkiyet hakkının idarece hukuksal bir nedene dayanmadan engellendiği gerçeğinden hareketle, bu konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662 E/651 K sayılı kararı gözönünde bulundurulmalıdır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumlu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devletin kusursuz sorumluluğu olduğunun kabulü gerekir. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medeni Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararın tazmini için Borçlar Kanununun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2011 gün ve 2011/13-37 E., 2011/198 K. sayılı kararında da değinildiği gibi; kusur sorumluluğunda, zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu getirmiştir. Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep - sorumluluğu - tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır. Bir diğer ayrımda "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleridir. Bunlardan "tehlike sorumluluğu" terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu” ya da “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer almaktadır. Bu tür sorumluluk halinde, diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) getirme olanağı yoktur. Bu halde, nedensellik bağının kesilmesi halinde sorumluluktan söz edilemeyecektir. İşte Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda" kusursuz sorumluluk, ağırlaştırılmış sebep, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk ve tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
    4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi, tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin yansımasının sonucu olarak, mülkiyet hakkı ya da başkaca bir aynî hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin olup, buna göre "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” Bundan ayrı, Anayasanın mülkiyet hakkı kenar başlıklı 35. maddesi uyarınca " Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
    Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokolün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesi de "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir" hükmünü içermektedir. Ancak , Anayasanın "Ormanların korunması ve geliştirilmesi" kenar başlıklı 169. maddesi gereğince, "...Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz." Anayasanın 90. Maddesinin 22 Mayıs 2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 07.05. 2004 tarihli ve 5170 sayılı Kanunla değişik beşinci fıkrası " Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükümlerini içermektedir.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE Davası (Başvuru No: 1411/03, Strazburg, 08.07.2008) kararında, başvuranların tapuları iptal edilinceye ve Hazine adına tescil edilinceye kadar, taşınmazların hukuken maliki olduklarını ve mülkiyet haklarının tartışmasız delilini teşkil eden sicile güven ilkesinden yararlandıklarını, mülkiyet hakkından, kamu yararı bulunması nedeniyle mahkeme kararıyla mahrum kaldıklarını, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazların geri alınmasının orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığını kaydederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamadığı gerekçesiyle AİHS’ye Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1.maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Benzer konudaki 2 Haziran 2009 tarihli ve 343/04 başvuru nolu HACISALİHOĞLU-TÜRKİYE kararında da yine aynı sonuca ulaşmıştır.
    AİHM, adil tatmine ilişkin 27.07.2008 gün ve 2003/35785 sayılı KÖKTEPE-TÜRKİYE davasıyla ilgili kararını 13.10.2009 tarihinde açıklamış olup, kararda; başvuranların, mülklerinden yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tespitine yer vermiş, mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu çerçevede AİHM, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağ ilgilisine ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
    O halde, tapusu iptal edilen taşınmazın sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları, toprak ve topoğrafik yapısı, bölgedeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri, ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle değerlendirme yapılmalı, üzerinde mütemmim cüzler, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlar varsa değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek hesaplattırılmalı, bu şekilde tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı saptanmalıdır. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu eksik incelemeye dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir] denilmiştir.
    Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında, ... ve arkadaşları, davacılar ile aynı kök muristen gelmekte olup davacı yanında davaya katılmalarında hukuki menfaatleri olduğunu belirterek lehlerine karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
    Mahkemece davalı ... İdaresi aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davanın kısmen kabulüne, davacılar ..."ın 3/216"lık hissesi için 379,67 TL, ..."ın 3/216"lık hissesi için 379,67 TL, ..."ın 3/216"lık hissesi için 379,67 TL, ..."ın 3/216"lık hissesi için 379,67 TL, ..."ın 3/216"lık hissesi için 379,67 TL, asli müdahiller ..."ın 36/216"lık hissesi için 4.556,08 TL, ..."in 36/216"lık hissesi için 4.556,08 TL, ..."ın 36/216"lık hissesi için 4.556,08 TL, ..."ın 9/216"lık hissesi için 1.139,02 TL, ..."nun 3/216"lık hissesi için 379,67 TL olmak üzere toplam 17.085,28 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (maliye hazinesi) alınarak davacılara ve asli müdahillere verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, genel kadastroda uygulanmayan tapu kayıtlarına dayanılarak, genel kadastroda orman niteliğiyle Hazine adına tesbiti kesinleşen parselin içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tapuya dayalı olarak tescili, tapu iptali ve tescil istemi reddedildiği taktirde, Medeni Kanunun 1007. maddesi hükmüne göre tazminat istemine ilişkindir.
    Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde bozma ilamının gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; davacılar tarafından dava dilekçesinde tapu kaydına dayanılarak taşınmazlarının orman içerisinde kaldığından bahisle TMK’nın 1007. maddesine dayanılarak tazminat talep edilmiş, ancak davacılar tarafından duruşmada verilen imzalı beyanlarında davanın önce tapu iptali ve tescil davası olarak görülmesini, taşınmazın orman olduğu kesinleşirse bu takdirde tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir. Ancak mahkemece davacıların tapu iptal talepleri yönünden yeterince araştırma ve değerlendirme yapılmadan tazminata hükmedilmiştir.
    Davacıların dayandıkları tapu kaydı ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleri ile dosyaya getirtilmemiş,tapu kaydının kadastro sırasında revizyon görüp görmediği araştırılmamış, tapu kaydı yöntemince taşınmaza uygulanmamış, taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı yeterince araştırılmamış, orman bilirkişi raporunda taşınmazın konumu en eski memleket haritası üzerinde kadastro paftası ile çakıştırılarak gösterilmemiş, Jeodezi bilirkişi tarafından ise taşınmazın 1978 tarihli hava fotoğrafı üzerinde gösterilmişse de; orman bilirkişinin uyguladığı en eski tarihli 1958 memleket haritasının dayanağı hava fotoğrafında gösterim yapılmamış, denetime elverişsiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulmuştur.
    O halde mahkemece davacıların dayandıkları tapu kayıtları ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte dosya içerisine getirtilmeli, bu tapu kaydının kadastro sırasında başka parsellere revizyon görüp görmediği araştırılmalı, tapu kaydının revizyon gördüğü başka parseller varsa bu parsellere ilişkin kadastro tutanakları, tapuda kayıtlı ise tapu kayıtları, davalı ise dosyaları dosya içerine alınmalı, eski tarihli memleket haritası ve dayanağı hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; taşınmaz orman sayılan yerlerden ise, tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; bilirkişilere hava fotoğrafının stereoskopik
    incelemesi yaptırılarak taşınmazın üzerinde bulunan bitki örtüsü varsa ağaçların yaşı dağılımı cinsi husunda ayrıntılı rapor düzenlettirilmeli, taşınmazın niteliği duraksamaya yer vermeyecek nitelikte belirlenmeli, taşınmaz orman sayılan yerlerden ise davacıların tapu iptali ve tescil davaları reddedilmeli,
    Taşınmaz orman sayılan yerlerden değil ise dayanılan tapu kaydı yerel bilirkişiler ve fen elemanı aracılığı ile komşu parsel dayanak kayıtlarından da yararlanmak suretiyle uygulanmalı, bilinemeyen sınırlar konusunda taraflara tanık dinletme imkanı verilmeli, sabit sınırdan başlamak üzere 3402 sayılı Kanunun 20/c ve 32/3 maddeleri gereğince kayıt kapsamı belirlenmeli, fen bilirkişiye keşfi izlemeye elverişli kroki tanzim ettirilmeli, tapu kaydı başka yere revizyon görmemişse ve taşınmaza uyuyorsa 3402 sayılı Kanunun 12/4. maddesi kapsamında "kadastrosu tamamlanan çalışma alanında kalan eski tapu kayıtları işleme tabi kayıt niteliğini kaybeder, bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz" hükmü gereğince tapu iptal edilmemiş olsa bile hukuki değerini kaybettiği ve dolayısıyla malikin mülkiyet hakkının idarece hukuksal bir nedene dayanmadan engellendiği gerçeğinden hareketle, bu konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662 E/651 K sayılı kararı gözönünde bulundurulmalıdır.
    Davacıların dayandığı tapu kaydının dava konusu taşınmaza uymadığı belirlendiği takdirde davacının hem tapu iptali ve tescil hem de tazminat taleplerinin reddine karar verilmelidir.
    Dayanak tapu kaydının taşınmaza uyduğu ancak taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu için davacının tapu iptali ve tescil talebi reddedilirse bu durumda davacının TMK’nın 1007. maddesi gereğince tazminat talep edip edemeyeceği tartışılmalı ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir,
    SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 08/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi