Esas No: 2022/2276
Karar No: 2022/3400
Karar Tarihi: 09.05.2022
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/2276 Esas 2022/3400 Karar Sayılı İlamı
1. Ceza Dairesi 2022/2276 E. , 2022/3400 K."İçtihat Metni"
B O Z M A Ü Z E R İ N E
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2021/133 E., 2021/260 K.
SUÇ : Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
HÜKÜM : Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama
Sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Torbalı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.06.2015 tarihli ve 2014/379 Esas, 2015/187 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan açılan kamu davasının, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 150 nci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan hukukî ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yaralama suçuna dönüşme ihtimaleni binaen delillerin takdir ve değerlendirmesinin yüksek dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle 5235 sayılı Kanun’un 11 inci ve 12 nci maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilmiştir.
2. ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 08.02.2016 tarihli ve 2015/288 Esas, 2016/29 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 86 ıncı maddesinin birinci fıkrası, 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi, 87 nci maddesinin ikinci fıkrası, 29 uncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 58 inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluklarına ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
3. ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 08.02.2016 tarihli ve 2015/288 Esas, 2016/29 Karar sayılı kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17.03.2021 tarihli ve 2021/4713 Esas, 2021/4290 Karar sayılı kararı ile özetle;
a) 5271 sayılı Kanun’un 226 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan, iddianamede gösterilmeyen 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
b) Sanık hakkında hüküm kurulurken uygulanan kanun maddesinin, 5237 sayılı Kanun’un 87 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yerine hatalı şekilde 87 nci maddesinin ikinci fıkrası olarak gösterilmesi,
Nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
4. ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 13.07.2021 tarihli ve 2021/133 Esas, 2021/260 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan, 5237 sayılı Kanun'un 86 ıncı maddesinin birinci fıkrası, 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi, 87 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi, 29 uncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 58 inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluklarına ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 02.02.2022 tarihli ve 2021/99647 sayılı, onama görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz sebepleri;
a) Eksik inceleme ile mahkûmiyet hükmü kurulduğuna,
b) Olayda meşru savunma koşullarının oluştuğuna,
c) Sanığın, ağır haksız tahrik altında eylemini gerçekleştirdiğine,
d) Mağdurda meydana gelen yaralanmaya ilişkin olarak Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından tanzim olunan 23.12.2015 tarihli adlî muayene raporunun maddî gerçeği yansıtmadığına,
e) Sanık hakkında 5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve 5237 sayılı Kanun’un 51 inci maddesi gereği erteleme müesseselerinin yetersiz gerekçeye istinaden uygulanmasına yer olmadığına karar verildiğine,
f) Vesaire
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
1. Sanığın kardeşi olan temyiz dışı ... ile mağdurun ortak müteahhitlik işi yaptıkları, ortaklıkları bittikten sonra yaptıkları iş nedeniyle aralarında ticarî anlaşmazlık çıktığı anlaşılmıştır. Temyiz dışı ...’ın mağdurdan evlerin tapularını istediği ancak alamadığı, daha sonraki zamanlarda ...’ın mağduru telefonla aradığı, telefonda gerginlik oluşması nedeniyle ...’ın, mağdura hakaret içeren sözler sarf ettiği, daha sonra da sanığın mağdurdan tapuları almak için ofisine gittiği belirlenmiştir. Sanığın mağdura; “Tapuları ver.” demesi üzerine mağdurun; “Vermezsem ne olur?” şeklinde karşılık vermesi üzerine sanığın; “Canını alırım.” dediği ve aniden mağdurun ağzına yumrukla vurduğu ve mağduru yüzünde sabit iz oluşacak şekilde yaraladığı tespit edilmiştir. Sanık hakkında mağdura karşı tehdit suçundan kurulan hükmün, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17.03.2021 tarihli ve 2021/4713 Esas, 2021/4290 Karar sayılı kararı ile onanmasına karar verilerek kesinleştiği saptanmıştır.
2. Soruşturma aşamasında tüm araştırmalara rağmen kendisine ulaşılamaması nedeniyle savunması tespit edilemeyen sanığın, Torbalı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.06.2015 tarihli ve 2014/379 Esas, 2015/187 Karar sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen kovuşturma aşamasında, 25.09.2014 tarihli duruşmada üzerine atılı yaralama eylemini ikrar ettiği, ilerleyen süreçlerde de savunmasının bununla uyumlu olduğu belirlenmiştir.
3. Temyiz dışı ...’ın, olay anında olay yerinde bulunmaması nedeniyle bilgi sahibi olmadığı, tanık M.K.G.’nin soruşturma aşamasında tespit olunan, olayın başlangıç ve gelişimine ilişkin 23.03.2012 tarihli anlatımlarının ise mağdur beyanını destekler mahiyette olduğu görülmüştür.
4. Sanığın eylemi neticesinde mağdurda meydana gelen yaralanmaya ilişkin olarak:
a) Kulak Burun Boğaz uzmanı Op.Dr.... tarafından tanzim olunan tarihsiz;...’ın yapılan muayanesi sonucunda tespit edilen bulguların;
i) Basit tıbbi müdahale ile iyileşmeyeceği,
ii) Duyularından veya organlarından birinin işlevini sürekli zayıflamasına neden olmadığı,
iii) Konuşmasında sürekli zorluğa neden olmadığı,
iv) Yüzde sabit ize neden olduğu,
v) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı,
vi) İyileşmesi imkanı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olmadığı,
vii) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin kısmen yitirilmesine neden olmadığı,
viii) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına neden olmadığı,
ix) Yüzde sürekli değişikliğe neden olmadığı, yüzde kemik kırığı saptanmadığı,
b) Torbalı Devlet Hastanesinde görevli Diş Hekimi ... tarafından tanzim olunan 05.04.2014 tarihli;
41, 42 ve 31, 32 dişlerinin olduğu bölgede lukse sallantı olup alınan röntgeninde diş köklerinde ve çene kemiğinde herhangi bir kırığa rastlanmadığı, fakat hastanın dişleri sallanmakta olup kompozit şine denen dişleri birbirine bağlayan yöntemiyle ağızda tutulmaya çalışılıyor, hastanın yemek yeme konforunda ve konuşmasında bir miktar bozulma olmuştur, diş çevresinde yumuşak doku bozukluğu gözlenmiştir, hayati bir tehlikesi olmadığı,
c) Adlî Tıp Kurumu ... Adlî Tıp Şube Müdürlüğü tarafından tanzim olunan, 16.10.2014 tarihli; Şahsın tarafımızca yapılan muayenesinde alt dudak altında 1,5 cm yatay ciltten hafif kabarıklık gösteren ve ciltten açık renkte nedbe dokusu saptandığına göre mevcut tıbbi belge ve muayene bulgularımıza istinaden, şahısta tarif ve tespit edilen alt 1/1 nolu dişlerde luksasyona ve alt dudak altında 2 cm laserasyona neden olan yaralanmasının;
i) Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı,
ii) Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu,
iii) Şahsın vücudunda kemik kırığı tarif ve tespit edilmediği,
iv) Yüz sınırları içerisinde tarif ve tespit edilen söz konusu lezyonun gün ışığında insanlar arası diyalog mesafesinde (1-2 metre) ilk bakışta dikkat çeker nitelikte olmadığı cihetle yüzde sabit iz niteliğinde olmadığı,
v) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olmadığı,
d) Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından tanzim olunan, 23.12.2015 tarihli;
i) “Kişi hakkında düzenlenmiş olay tarihli tıbbi belgelerde tarif edilen ve kişinin Kurulumuzda yapılan muayenesinde yüz sınırları içerisinde tespit edilen yara izinin belirli bir mesafeden, belirgin bir dikkat sarf etmeden, ilk bakışta fark edildiğine göre, yüzde sabit iz niteliğinde olduğu,
ii) Duyulardan veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde herhangi bir anatomik eksiklik veya fonksiyonel bozukluk tarif ve tespit edilmediği ...”
Görüşlerini içerir adlî muayene raporları dava dosyasında mevcuttur.
5. Sanığın adli sicil kaydı ve resmî nüfus kayıt örneği dava dosyasına eklenmiştir.
6. Mahkemece Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17.03.2021 tarihli ve 2021/4713 Esas, 2021/4290 Karar sayılı bozma ilâmına uyulmasına karar verilerek gereklerinin yerine getirildiği belirlenmiştir.
IV. GEREKÇE
1. Sanık müdafiinin eksik incelemeye yönelen temyiz sebeplerinin incelenmesinde; sanığın üzerine atılı suçlamayı ikrara yönelik savunması, mağdur beyanı ve bu beyanla uyumlu tanık M.K.G.’nin anlatımları ile mağdur hakkında tanzim olunan adlî muayene raporları karşısında Mahkemece sübuta yönelik gerekli araştırma ve incelemelerin yapıldığı, dava dosyasının tekemmül ettirildiği ve kararın objektif bulgulara dayandırıldığı belirlendiğinden, inceleme konusu hükümde bu sebebe dayalı bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.
2. Sanık müdafiinin meşru savunmaya yönelen temyiz sebepleri yönünden öncelikle, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında yer verilen meşru savunma müessesesinin sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir.
Meşru savunma, 5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında;
“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
Şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir.
Bahse konu hüküm gereği meşru savunma kurumunun uygulanabilirliği için saldırının, korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması yeterlidir. (5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin gerekçesi: “Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir. ... Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.)
Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (..., Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, 3. Bası, ..., 2006, s.364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2014, s.307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (... Yaşar, ... Tahsin Gökcan, ... Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, ..., 2014, s.697.) şeklinde ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında; “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eş zamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere;
5237 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
a) Saldırıya ilişkin şartlar:
i) Bir saldırı bulunmalıdır.
ii) Bu saldırı haksız olmalıdır.
iii) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
iv) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
b) Savunmaya ilişkin şartlar:
i) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
ii) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
iii) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Olayın meşru savunma içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için saldırıya ilişkin şartların yanında savunmaya ilişkin de şartların oluşması gerekmektedir. Savunmada zorunluluk bulunsa da savunmanın saldın ile orantılı olması gerekir. Bu orantılılık belirlenirken saldınnın yer ve zamanı, saldıran kişinin o anki durumu savunmada bulunan buna uygun bir tepki verip vermediği değerlendirilmelidir.
Somut olayda sanığın dava dosyasında mevcut ilk savunması niteliğinde bulunan, Torbalı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.06.2015 tarihli ve 2014/379 Esas, 2015/187 Karar sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen kovuşturma aşamasında 25.09.2014 tarihli duruşmada tespit olunan “Ben size daire vereceğim diye bir söz vermedim dedi, sonra biz buna sinirlendik ve aramızda tartışma çıktı, ...’a yumrukla vurdum.” şeklindeki anlatımından ibaret olup da mağdur ... ve tanık M.K.G.’nin olay günü 23.03.2012 tarihinde tespit olunan beyanları ile uyumlu, olayın başlangıç ve gelişimine ilişkin anlatımı karşısında mağdur tarafından sanığa yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırının bulunmadığı, bu itibarla somut olayda meşru savunmadan söz edilemeyeceği saptanmakla, inceleme konusu hükümde bu sebebe dayalı bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.
3. Sanık müdafiinin, eylemin ağır haksız tahrik altında gerçekleştiğine yönelen temyiz sebepleri yönünden yapılan değerlendirme neticesinde; haksız tahrik kurumunun, 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrasında; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklindeki düzenleme ile ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade eder. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları (Örn: 21.12.2021 tarihli ve 2021/1-262 Esas, 2021/660 Karar sayılı kararı; 09.12.2021 tarihli ve 2020/1-266 Esas, 2021/621 Karar sayılı kararı; 24.09.2020 tarihli ve 2020/1-5 Esas, 2020/376 Karar sayılı kararı; 17.10.2019 tarihli ve 2019/1-20 Esas, 2019/607 Karar sayılı kararı; 20.03.2018 tarihli ve 2016/1-625 Esas, 2018/109 Karar sayılı kararı) ile öğretide de kabul gören görüşler incelendiğinde, doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun’da, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer verilen “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle maddede gösterilen iki sınır (¼ - ¾) arasında belirlenen oranda cezadan makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediğinin belirlenmesi önemlidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Mahkemece mağdurun hangi eyleminin sanık üzerinde haksız tahrik teşkil edebilecek düzeyde hiddet veya şiddetli eleme neden olduğu denetime imkân verecek şekilde gerekçeye yansıtılmamıştır. Sanığın kardeşi olan temyiz dışı ... ile mağdur arasında ortaklık ilişkisinden kaynaklı hukukî bir ihtilaf bulunduğu ve sanığın eylemini, mağdur tarafından ...’a bazı tapu devirlerinin yapılmaması nedeniyle gerçekleştirdiği dava dosyası kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece bu hususun haksız tahrik teşkil ettiği kabul edilmiş ise alacak borç meselesinden kaynaklı hukukî uyuşmazlıkların haksız tahrik nedeni olmayacağı, Yargıtay tarafından kabul edilmiş yerleşik bir uygulamadır. Kaldı ki inceleme konusu dava dosyasının, Torbalı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 09.06.2015 tarihli ve 2014/379 Esas, 2015/187 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan açılan kamu davasının, 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan hukukî ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla yaralama suçuna dönüşme ihtimaline binaen verilen görevsizlik kararı ile yüksek dereceli ağır ceza mahkemesine gönderildiği, ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 08.02.2016 tarihli ve 2015/288 Esas, 2016/29 Karar sayılı kararının gerekçesinde “ ... sanık ...'in müştekiye "tapuları ver" dediği, müştekinin "vermezsem ne olur" diyerek karşılık vermesi üzerine, sanık ...'in "canını alırım" diyerek tehdit ettiği ve aynı anda müştekinin ağız kısmına yumruk attığı, müştekinin alınan doktor raporunda kişinin yaşamını tehlikeye sokmadan basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez ve çehrede sabit iz kalır şeklinde yaraladığının tespit edildiği, Olayın tanığı Kadri Gülser'in alınan beyanında, sanık ...'in müşteki ...'a "canını alırım" diyerek tehdit edip, yumruk vurduğunu gördüğünü ve duyduğunu beyan ettiği, sanığın eyleminin tahrik altında alacağın tahsili maksatlı yağma suçunu oluşturduğu, ...” şeklinde yer verilen açıklamaya istinaden sanık hakkında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
Sanığın soruşturma aşamasında bulunamadığı, bu nedenle hakkında herhangi bir adlî muayene raporunun dosya arasına alınamadığı, sanık savunmasının ilk kez kovuşturma aşamasında tespit edilebildiği ve mağdur ile sanık arasında karşılıklı kavga gerçekleştiğine dair sanığın herhangi bir iddiası bulunmadığı gibi mağdur ile tanık M.K.G.’nin de ilk ifadelerinde böyle bir anlatıma yer vermedikleri anlaşılmakla, sanığın eylemini hukukî alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirdiğinin kabulü ile haksız tahrik hükmü uygulanmış ise suç konusu eylemin 5237 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren özel bir hâli olarak müstakil düzenlemeye sahip bir suçu oluşturduğu, bu itibarla suç vasfının özelliğini teşkil eden hususun aynı zamanda haksız tahrik teşkil etmeyeceği anlaşılmıştır.
Mahkemece, mağdur tarafından sanığa yöneltilen ve haksızlık içeriği bulunduğu kabul edilen eylemin, denetime imkân verecek şekilde gerekçeye yansıtılması suretiyle sanık hakkında kurulan hükümde, 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca haksız tahrik indiriminin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerekirken “... müştekinin olaydan önce başlayan ve olay anında da sanığı tahrik edici söz ve davranışlar sergilediği kabul edildiği için, hakkında tahrik hükümlerinin de uygulanmasının gerektiği, ...” şeklindeki soyut nedene dayalı olarak olayda haksız tahrikin bulunduğunun kabul edildiği ve mağdur tarafından sergilendiği kabul edilen haksız eylemin teşkil edebileceği hiddet veya şiddetli elemin de gerekçede değerlendirilmesi suretiyle haksız tahrik indirim oranının belirlenmesi gerekirken,“... tahrik nedeniyle indirim yapılırken; olayın oluş şekli ve sanıkta oluşturduğu kızgınlığın derecesi nazara alınarak hak ve nesafet kurallarına göre indirim yapılması cihetine gidildiği, ...” şeklinde belirtilen sebeple (½) oranında haksız tahrik indirimi uygulanması hukuka aykırı bulunmuştur.
4. Sanık müdafiinin, mağdur hakkında Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından tanzim olunan 23.12.2015 tarihli adlî muayene raporunun maddî gerçeği yansıtmadığına yönelen temyiz sebebi yönünden; adlî tıp kriterleri ve Dairemizin yerleşik ve süreklilik gösteren içtihatlarında kabul edildiği üzere yüzde sabit iz hususunda görüş belirten raporların, olay tarihi üzerinden en az 6 ay geçtikten sonra ve mağdurun bizzat muayene edilmesi suretiyle tanzim edilmesi gerektiği, gerçeği yansıtmadığı ileri sürülen raporun, mağdurun bizzat muayenesi neticesinde ve suç tarihinin üzerinden geçmesi gerekli asgarî süre geçtikten sonra tanzim edildiği, dava dosyasına mağdurun yüz bölgesini kapsayan fotoğrafları sunulmuş ise de fotoğrafçılık tekniği ve mağdurun ilerleyen aşamalarda sanıktan şikâyetçi olmaması hususları karşısında, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulu tarafından tanzim olunan 23.12.2015 tarihli adlî muayene raporunun objektif delil niteliğinde olduğu anlaşıldığından, inceleme konusu hükümde bu sebebe dayalı bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.
5. Sanık müdafiinin, sanık hakkında 5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve 5237 sayılı Kanun’un 51 inci maddesi gereği erteleme müesseselerinin yetersiz gerekçeye istinaden uygulanmasına yer olmadığına karar verildiğine yönelen temyiz sebebi yönünden; sanığın güncel adlî sicil kaydı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ortamından temin olunarak incelenmiş ve dava dosyası arasına eklenmiştir.
Buna göre sanığın, ... 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 27.03.2008 tarihli ve 2007/329 Esas, 2008/79 Karar sayılı kararı ile kasıtlı suçtan neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine karar verildiği ve söz konusu hükmün, 5237 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tekerrüre esas teşkil ettiği belirlenmiştir.
Bu durumda sanık müdafiinin talebinin iki alt başlık altında incelenmesi gerekir:
a) Erteleme müessesesi yönünden;
5237 sayılı Kanun’un, “Hapis cezasının ertelenmesi” başlıklı 51 inci maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümünde;
“... erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
Gerekir.”
Şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
Somut olayda sanığın, kasıtlı bir suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile mahkûmiyetinin bulunması karşısında Mahkemece, takdiren değil, kanunen erteleme müessesesinin uygulanmasına engel bulunduğu belirlendiğinden hükümde bu nedene dayalı bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.
b) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu yönünden;
5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinde; “Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması” hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tatbiki yönünden aranan kanunî bir koşuldur.
O hâlde, somut olayda sanığın, kasıtlı bir suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile mahkûmiyetinin bulunması karşısında Mahkemece, takdiren değil, kanunen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasına engel bulunduğu belirlendiğinden hükümde bu nedene dayalı bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.
6. Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz sebepleri reddedilmiştir.
V. KARAR
Gerekçe başlığında (3) numaralı bölümde açıklanan nedenle ... 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, 13.07.2021 tarihli ve 2021/133 Esas, 2021/260 Karar sayılı kararına yönelik sanık müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, 1412 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sonuç ceza miktarı açısından sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınmasına,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
09.05.2022 tarihinde karar verildi.