Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/78
Karar No: 2018/162

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/78 Esas 2018/162 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/78 E.  ,  2018/162 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 16. Hukuk Dairesi
    Mahkemesi :İcra Ceza
    Günü : 19.03.2012
    Sayısı : 26-161

    Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan sanık ..."nun İİK"nun 337/a maddesi uyarınca 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ümraniye 2. İcra Ceza Mahkemesince verilen 25.05.2009 gün ve 78-250 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 17.10.2011 gün ve 2762-5956 sayı ile;
    "İİK’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, bununla birlikte İİK’nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasıdır. Bu durumda, Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirilmesi nedeniyle İcra ve İflas Kanununun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirlere yönelik olduğu, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanununun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemelerinin yasal olarak mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hâl böyle olunca sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    İstanbul Anadolu 11. İcra Ceza Mahkemesi ise 19.03.2012 gün ve 26-161 sayı ile ilk hükümde direnerek sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.11.2013 gün ve 223896 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 721-663 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 03.02.2017 gün ve 59-502 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra ve İflas Kanununun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunu işlemelerinin mümkün olup olmadığının tespitine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme kararı verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmelidir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada 10.01.2012 tarihli tensip zaptında İİK’nun 349. maddesi gereğince sanığa duruşma gününün tebliğine karar verilmesine rağmen duruşma gün ve saatini bildirir, bozma ilamı ekli davetiyenin sadece sanık müdafiine tebliğ edilmesiyle yetinildiği ve sanık müdafii ile şikâyetçi vekilinin katıldığı celsede önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 gün ve 16-28 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nda cürüm-kabahat ayrımına son verilmesi üzerine, bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel kanunlardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Kanuna uyarlanması amacıyla 5252 sayılı Kanunun 7. maddesi ile kanunlarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak İcra ve İflas Kanununda yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezasını gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
    Ancak, bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören kanun koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanununun 16. babı kapsamındaki fiilleri ikili bir ayrıma tabi tutarak, bir kısım eylemleri suç olarak düzenleyip, hapis ve adli para cezası şeklinde yaptırıma bağlamış, diğer bir kısım eylemleri ise, kabahat olarak düzenlemek suretiyle, yaptırımlarını disiplin veya tazyik hapsi şeklinde belirlemiştir. Bir kısım suçların resen takibi öngörülmüş, diğer bir kısım suçların takibi ise şikâyet şartına bağlanmış, bu husus suç tanımının yer aldığı maddelerde; “Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur”, “alacaklının şikâyeti üzerine”, “ilgilinin şikâyeti üzerine”, “zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine” ibareleriyle açıkça belirtilmiştir.
    İcra ve İflas Kanunundaki yaptırım sistemi ile ilgili yapılan bu değişikliklere karşın, bu Kanundaki suçlar bakımından kabul edilen özel muhakeme usulünü düzenleyen maddelerde köklü herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle İİK"nda düzenlenen suçlar bakımından, yeni dönemde de 5271 sayılı CMK hükümleri değil, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümleri uygulanmalıdır.
    Ancak atıf yapılan hâllerde CMK hükümlerinin uygulanabileceği açıktır. Diğer taraftan İcra ve İflas Kanununda kendine özgü bir özel yargılama sisteminin öngörülmüş olması, bu Kanunda düzenlenen suçlara ilişkin yargılama işlemlerinin ceza muhakemesi faaliyeti olmadığı anlamına gelmemekte olup, aksine sınırlayıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde ve özel kanunun amaç ve prensiplerine uygun düştüğü ölçüde ceza muhakemesi kural ve ilkelerinin İİK’nda düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da uygulanması gerekir.
    2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun, icra ceza mahkemelerindeki muhakeme usulünü düzenleyen 349. maddesinde;
    "Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.
    İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeye veya vekil göndermeye mecburdurlar.
    İcabında icra mahkemesi, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
    Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoluyla sorguya çekilir.
    Maznun, şikâyeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.
    Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.
    Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hâle getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur" hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere bu kuralla icra ceza mahkemelerinde sanıklara sadece vekil aracılığı ile değil bizzat duruşmada hazır bulunma imkânı verilmiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi hâlinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık ancak usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi durumunda duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği kabul edilebilecektir.
    Ceza Genel Kurulunun 05.12.2006 gün ve 300-276 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığa celpname gönderilmeden yokluğunda yargılama yapılıp karar verilmesi, savunma hakkının bütünüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğundan, yasaya mutlak aykırılık oluşturmakta ve kararın bu nedenle bozulmasını gerektirmektedir.
    Öte yandan 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 353. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere, bu bapta yer alan suçlardan dolayı verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanacak, karar tarihine göre de 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken hükümleri doğrultusunda işlem yapılacaktır.
    Bu kapsamda 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinde;
    "Yargıtay"dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
    Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhâlde dinlenilmesi gerekir" düzenlemesi yer almaktadır.
    Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa müdafii ve vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Hükmün aleyhe bozulması hâlinde ise sanığın duruşmadan haberdar edilmesi yeterli olmayıp aleyhe bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması zorunludur.
    İİK"nun 349. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamalarda sanığa tebligat yapılarak savunması alınmadan hüküm kurulmasının mümkün olduğu gözetildiğinde, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesinin icra ceza mahkemelerinde görülen davalarda uygulanması mümkün olmayıp hüküm aleyhe bozulmuş olsa bile bozmadan sonra sanığın dinlenmesi zorunlu değildir. Ancak bozma kararı ister sanık aleyhine ister sanık lehine olsun her hâlükârda, bozmadan sonra yeniden davaya bakacak mahkemenin İİK"nun 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326/1. maddesi uyarınca sanık ve varsa müdafiine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edip duruşmadan haberdar olmalarını sağlaması, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi veya müdafiini göndermemesi durumunda yokluklarında yargılamaya devam olunarak bir karar verilmesi gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
    Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ olunup sanığa bozmaya karşı beyanda bulunma imkânı tanınmadan, yalnızca müdafiine yapılan tebligat ile yetinilip sanığın yokluğunda direnme kararı verilmesi İİK"nun 353/2. maddesi delaletiyle 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibariyle uygulanması gereken 326/1. maddesine aykırıdır.
    Bu itibarla, yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- İstanbul Anadolu 11. İcra Ceza Mahkemesinin 19.03.2012 gün ve 26-161 sayılı direnme kararına konu hükmünün, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi