Esas No: 2016/1446
Karar No: 2018/153
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1446 Esas 2018/153 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 24.01.2012
Sayısı : 336-9
Nitelikli yağma suçundan sanıklar ..., ..., ..., ... ve ..."ın 5237 sayılı TCK"nun 149/1-a-c, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, ayrıca sanık ... hakkında TCK"nun 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.01.2012 gün ve 336-9 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı, sanıklar ..., ... ve ... müdafileri ile sanıklar ..., ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6 Ceza Dairesince 26.01.2016 gün ve 26869-100 sayı ile TCK"nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.05.2016 gün ve 158258 sayı ile;
“Sanıkların katılanı, kardeşi ..."in sanık ..."i yaralaması nedeniyle çağırdıkları, bu konuyu konuşmak için Sefaköy tarafına gittikleri sırada katılanın 155 polis imdat hattını aradığı, telefondan yardım istediği esnada sanık ..."in telefonu elinden alıp kapattığı ve ardından cebine koyduğu, sanıkların katılanı dövdükten sonra evinin yakınına bıraktıkları, katılanın hemen polisi arayarak sanıkların yakalandığı, telefonun sanık ..."in üzerinden çıktığı, sanıkların yağma kastıyla fikir ve eylem biriliği içinde hareket etmedikleri, telefonu sahiplenme kastlarının belirlenmediği, sanık ..."in telefonun alındığından haberi olmadığı, bu nedenle yağma suçunun manevi unsuru gerçekleşmediğinden suçun unsurlarının oluşmadığı, eylemin yaralama suçunu oluşturduğu..." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 10.11.2016 gün ve 3971-6539 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefetten verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin; sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli yağma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılğı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanıklara atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının,
2- Sabit olmadığının kabulü hâlinde; katılana karşı işlemiş oldukları cebir kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması gözetildiğinde, sanıklar hakkında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan hakkında düzenlenen adli raporlara göre; frontal bölgede 3 santimetre uzunluğunda ekimoz, saçlı derinin sol temporal bölgesinde 2 santimetre, sol kaş üzerinde 1 santimetre uzunluğunda ve burunda yüzeysel sıyrıkların bulunduğu, bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek nitelikte olduğu, katılanın kanında 1,95 promil alkol tespit edildiği,
Kolluk tarafından düzenlenen 16.08.2010 tarihli tutanağa göre; sanık ..."in suçta kullanılan tabancanın kendisine ait olduğunu ve teslim edebileceğini söylemesi üzerine, görevlilerce sanık ... tarafından t....edilen yere gidildiği ve gösterdiği çöp bidonunun altında tabanca ile içinde beş adet mermi bulunan şarjörün ele geçirildiği,
Yakalama tutanağına göre; sanık ..."in, olay esnasında aracı kullananın sanık ... olduğunu beyan ettiği,
16.08.2010 tarihli teslim tutanağına göre ise; görevlilerce sanık ..."den alınan cep telefonunun tam ve sağlam olarak katılana saat 06.00"da teslim edildiği,
Katılana ait GSM hattına ilişkin HTS kayıtlarına göre; katılanın 16.08.2010 tarihinde saat 01.32"de Balıkesir İl Emniyet Müdürlüğünde görevli Soner Taş ile toplam 25 saniye süren yaptığı, bu görüşmeden sonra yapılan ilk görüşmenin ise saat 08.41"de gerçekleştirildiği,
Balıkesir Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğünce gönderilen telefon çözüm tutanağına göre, katılanın 16.08.2010 tarihinde saat 01.25"de emniyet müdürlüğünü aradığı, katılan ile görevli arasındaki görüşmede; katılanın "Hayati tehlikem var da, ben bir otodayım, çevre yolundayım”, görevlinin “Evet”, katılanın “Beni arabaya aldılar, anladın mı?”, görevlinin “Neredesiniz?”, katılanın “Çevre yolundayım, tokiye doğru gidiyorum, hayati tehlikem var, ne yapayım arayayım dedim”, görevlinin “Ne gibi hayati tehlikeniz var?”, katılanın “Bilmiyorum, aldılar”, görevlinin “Kim aldı?”, katılan “Aldılar işte arkadaşlar”, görevli “Kim?”, katılan “Polis tarafı, yani arkadaşlar aldılar”, görevlinin “Polisler mi aldı?”, katılanın “Yok normal vatandaş aldı”, görevlinin “Binmeseydiniz, niye bindiniz ki arabaya?”, katılanın “Nasıl binmeyeyim ağabey, aldılar işte napayım, hayati tehlikem diye arayayım”, görevlinin “Arabanın plaksı var mı”, katılanın “On”, görevlinin “On, alo” dedikleri,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... kollukta; 15.08.2010 tarihinde saat 01.15 sıralarında kendisini telefon ile arayan sanık ..."ın, ağabeyi olan tanık Ahmet Mansur"un sanık ..."i bıçakla yaraladığını söylediğini, karakola gidip olayın doğru olduğunu öğrendiğini, eve geri geldiğinde sanık ..."ın kendisini tekrar arayıp “Sana taksi gönderiyorum, çevre yoluna gel, kardeşinin ..."i bıçaklaması ile ilgili konuşalım” dediğini, bunun üzerine taksiyi beklemek üzere dışarı çıktığını, yaklaşık on dakika sonra tanık Şahin"in yönetimindeki taksinin gelip kendisini sanık ..."in yanına götürdüğünü, araçtan indiğinde kendisini sanıklar .... ve ..."in karşıladığını, sanıklardan ...."ın “Bin taksiye, ... ile görüşeceksin” demesi üzerine aynı taksiye yöneldiğini, tam bu esnada sanık ..."in belinden çıkardığı tabancayı gösterdiğini, bunun üzerine önce araca binmek istemediğini, ancak korktuğu için araca bindiğini, arka koltuğa oturduğunda yanına sanık ..."in, şoför koltuğuna sanık ..."in, ön yolcu koltuğuna ise sanık ..."in oturduğunu, dışarıda sadece sanık ..."ın kaldığını, araçla taksi durağından ayrıldıklarını, çevre yoluna çıkıp Sefaköy istikametine doğru gittikleri sırada, yardım istemek için cep telefonu ile 155 polis imdat hattını aradığını, telefonun karşı tarafındaki şahsa “İmdat” dediği esnada sanık ..."in elindeki tabancanın kabzası ile kafasına vurup, cep telefonunu elinden zorla alarak kapattığını, bir süre sonra boş bir arsada durduklarını, sanıklar Arif, Halil ve ..."in kendisini araçtan indirdiklerini, sanık ..."in elindeki tabancı ile kafasına vurduğunu, diğer sanıklardan Arif"in tekme attığını, sanık ..."in ise kendisine vurmadığını, kısa bir süre sonra yanlarına sanık ..."in geldiğini, adı geçenin de gelir gelmez kendisine yumruk atıp “Kardeşimi neden bıçaklattırdınız?” dediğini, sanıklara olayla bir ilgisinin olmadığını söylemesi üzerine, kendisini bir çeşmenin yanına götürüp ellerini ve yüzünü yıkadıklarını, daha sonra sanık ..."in aracı ile kendisini evinin önüne bıraktığını, araçtan indikten sonra yakındaki bir kahvehaneye gidip, tanımadığı bir şahıstan aldığı telefon ile polisi arayarak olayı bildirdiğini, sabah 06.00 sıralarında cep telefonunun polisler tarafından kendisine teslim edildiğini, kolundaki saat ile cebindeki bozuk paraların darp edildiği esnada düşmüş olabileceğini, sanık ... dışındaki diğer sanıklardan şikâyetçi olduğunu,
İfadeli teşhis tutanağına göre; sanıkları teşhis eden katılanın, olay günü kendisini telefon ile arayıp taksi durağına çağıranın sanık ..., kendisini durağa götürenin tanık Şahin, durağa geldikten sonra aracı kullananın sanık ..., araç içerisinde kafasına tabanca ile vurup elindeki cep telefonunu alanın sanık ..., götürüldüğü boş arazide kendisini darp edenlerin ise sanıklar ....ve .... olduğunu,
Mahkemede farklı olarak; olay tarihinde telefon ile kendisini arayan sanık ..."ın, gönderdiği taksiye binerek yanına gelmesini istediğini, sanık ..."in kullandığı araca binerek sanık ..."ın işlettiği taksi durağına gittiğini, araçtan indiğinde kendisini sanıklar ..., .... ve Halil"in karşıladığını, sanık ..."in tabanca, sanık ..."in ise bıçak gösterip, kendisini zorla araca geri bindirdiklerini, ardından şoför koltuğuna sanık ..."in, yanına ise diğer sanıklar ... ile Arif"in oturduğunu, araç hareket ettikten bir süre sonra 155 polis imdat hattını arayarak kaçırıldığını, Sefaköy tarafına götürüldüğünü söylediğini, bunun üzerine sanık ..."in telefonu elinden alıp kapattığını ve cebine koyduğunu, bir süre sonra boş bir arsada durduklarını, sanıklar ..., ....ve Halil"in kendisini araçtan indirip darp etmeye başladıklarını, sanık ..."in elindeki tabancanın kabzası ile kafasına vurduğunu, diğer sanıkların telefon ile araması üzerine sanık ..."in de yanlarına gelip kendisini darp ettiğini, kolundaki saat ile cebindeki bozuk paraların da sanıklar tarafından alındığını, bir polis aracının bulundukları yerin yakınından geçtiği sırada sanıklar ....ile Halil"in elleriyle ağzını kapattıklarını, zararının karşılanmadığını, kısmi iadeye muvafakatinin bulunmadığını, sanıklardan şikâyetçi olduğunu, ifadeleri arasında oluşan çelişki nedeniyle sorulduğunda; sanık ..."ın kendisine, tanık Ahmet Mansur"un sanık ..."i bıçakladığını söylemediğini, bu durumun söylenmesi hâlinde kesinlikle taksi durağına gitmeyeceğini, taksi durağından ayrıldıkları sırada aracın ön yolcu koltuğuna sanık ..."in oturduğunu, sanık ..."in de diğer sanıklar ile birlikte kendisini darp ettiğini, kolundaki saat ile cebindeki bozuk paraların sanıklar tarafından alınmış olabileceğini,
Tanık ...; sanık ..."e ait takside şoförlük yaptığını, 15.08.2010 tarihinde tanık Ahmet Mansur"un sanık ..."i bıçakladığını, 16.08.2010 tarihinde saat 01.45 sıralarında sanıklar ...., ..., Halil ve tanımadığı birkaç kişi ile birlikte taksi durağında bulunduğu esnada, Sakarya Mahallesinde bulunan bir müşteriyi alıp getirmesinin istendiğini, sanık ..."e ait taksi ile söz konusu yere gittiğinde yol kenarında beklemekte olan katılanı alıp taksi durağına getirdiğini, araçtan inen katılanın doğruca sanık ..."in yanına gittiğini, aracı park ettikten sonra sanık ..."den izin alıp duraktan ayrıldığını, daha sonra gelişen olaylar hakkında bir bilgisinin bulunmadığını,
Tanık Vahit Demirağ; olay tarihinde katılan ile sanık ..."ı konuşurken gördüğünü, ardından yanlarına sanık ..."in de geldiğini, katılan ile sanık ..."ın sanık ..."e geçmiş olsun dediklerini, bir süre sonra sanık ..."ın “Millete reklam olacağız, dağılalım” demesi üzerine sanıklar ... ve Halil ile katılanın taksiye bindiklerini, sanık ..."in yanındaki koltuğa sanık ..."in, arka koltuğa ise katılanın oturduğunu, sanık ..."ın ise adı geçenler ile birlikte gitmediğini, katılana bıçak çekildiğini ya da katılanın tehdit edildiğini görmediğini,
Tanık Soner Ede; sanık ..."in çalıştığı iş yerinin yanında bulunan büfeyi işlettiğini, olay tarihinde saat 23.45 sıralarında katılan ile sanıkların normal bir şekilde konuştuklarını gördüğünü, tarafların araca bindiklerini görmediğini,
Tanık ...; olay tarihinde sanık ..."i bıçakladığını, bu durumu katılana da söylediğini, iddiaya konu olay hakkında bir bilgisinin bulunmadığını, katılanın sanıklar tarafından dövüldüğünü duyduğunu,
İfade etmişlerdir.
Sanık ...; katılanın ağabeyi olan tanık Ahmet Mansur tarafından 15.08.2010 tarihinde saat 23.00 sıralarında bıçaklandığını, emniyette bu konuda ifadesini verdikten sonra çalıştığı taksi durağına geldiğini, bu sırada kardeşi olan sanık ..."in telefon ile kendisini arayıp yanına gelmek istediğini söyleyerek nerede olduğunu sorduğunu, ardından yanına gelen sanık ... ile yaralandığı olay hakkında konuştuklarını, daha sonra durağın yakınındaki kahveye gittiğini, bir süre sonra durağa geldiğinde katılanı sanık ..."ın yanında gördüğünü, sonradan sanık ..."ın, bıçaklanma olayını konuşmak için katılanı çağırdığını öğrendiğini, katılanın yüksek sesle konuşmasından çevredeki insanların rahatsız olması ve sanık ..."ın da “Burada bağırışmayın, başka bir yerde konuşun” şeklinde uyarıda bulunması üzerine, Sefaköy"de bulunan bir kahveye gitmek için, sanıklar Arif, Halil ve katılan ile birlikte kendisine ait olan taksiye bindiklerini, aracın şoför koltuğuna kendisinin, yan koltuğa sanık ..."in, arka koltuğa ise sanık ... ile katılanın oturduğunu, hareket ettikten bir süre sonra katılana “Kardeşin Ahmet beni neden bıçakladı” diye sorduğunda, katılanın “Benim kimseye verecek hesabım yok, tam vuramamış, zaten ben seni öldürecektim” şeklinde cevap verip elindeki bıçak ile kendisine saldırdığını, bu sırada sanık ..."in katılanı engellemek için üzerinde bulundurduğu tabancayı çıkartıp katılanın kafasına vurduğunu, bunun üzerine boş bir arsaya girerek aracı durdurduğunu, araçtan indiklerinde kendisine tekrar saldıran katılanı ittiğini, bu sırada sanık ..."in de katılana vurduğunu, bir süre sonra sanık ..."in de yanlarına geldiğini, sanık ... geldikten sonra hiçbir olay olmadığını, ardından katılanın, sanık ... ile birlikte yanlarından ayrıldığını, araca bindiğinde yerde bir cep telefonu gördüğünü, sanıklar ....ile Halil"e sorduğunda kendilerine ait olmadığını söylediklerini, bunun üzerine telefonun katılana ait olabileceğini düşünerek taksi durağına bırakmak için yanına aldığını, iş yerine döndükten bir süre sonra polislerin gelip hakkında şikâyet olduğunu söylediklerini, cebinde bulunan katılana ait olan telefonu polislere verdiğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Sanık ... kollukta ve savcılıkta; katılan ve sanık ..."i tanıdığını, her ikisinin de babasına ait olan iş yerinde çalıştığını, 16.08.2010 tarihinde saat 01.00 sıralarında katılanın kendisini telefon ile arayıp tanık Ahmet Mansur"un sanık ..."i bıçakladığını söylediğini, bunun üzerine sanık ..."in yanına gidip kendisi ile konuştuktan sonra, olayın tatlıya bağlanması için katılanı telefon ile arayarak iş yerine çağırdığını, katılanı getirmesi için bir taksi gönderdiğini, iş yerine gelen katılan ile sanık ..."in aralarında konuşmaya başladıklarını, bir süre sonra sanık ..."in kendisine “Biz gidip şu meseleyi konuşalım” dediğini, ardından sanıklar ... ve ....ile katılanın bir taksiye binip yanından ayrıldıklarını, sanık ..."in araca binip binmediğini görmediğini, bu süre zarfında hiç kimsede silah ya da benzeri bir alet bulunduğuna tanık olmadığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini, mahkemede farklı olarak; sanık ..."in bıçak ile yaralanması olayının tatlıya bağlanması için katılanı iş yerine çağırdığını, bu teklifini kabul eden katılanın iş yerine gelip sanık ... ile konuşmaya başladığını, tarafların birbirine seslerini yükseltmeleri üzerine “Müşteriler rahatsız oluyor, gidin sorununuzu başka yerde halledin” dediğini, ardından sanıklar ..., ....ve Halil ile katılanın taksiye binip yanından ayrıldıklarını,
Sanık ...; olay tarihinde bıçaklandığını duyduğu sanık ..."i ziyaret etmek için çalıştığı taksi durağa gittiğini, sanık ... ile sohbet ettikleri sırada alkollü olduğu anlaşılan katılanın yanlarına gelip sanık ..."e “Kardeşimi neden dövdün” dediğini, sanık ..."in “Bir yere gidip konuşalım” şeklinde cevap verdiğini, o esnada iş yerinde bulunan sanık ..."ın da “Müşteriler rahatsız oluyor, burada bağırışmayın” demesi üzerine, Sefaköy tarafına gitmek için sürücülüğünü sanık ..."in yaptığı, sanık ..."in ön, kendisi ile katılanın ise arka koltuğuna oturduğu taksiye bindiklerini, hareket ettikten bir süre sonra katılanın belinden çıkarmış olduğu bıçak ile sanık ..."e saldırması üzerine, sanık ..."i korumak amacıyla üzerinde taşıdığı tabancanın kabzası ile katılanın kafasına vurduğunu, sanık ..."in boş bir arsaya girip aracı durdurduğunu, hep birlikte araçtan indiklerini, katılanın tekrar sanık ..."e saldırması üzerine sanık ..."in katılanı ittiğini, bu sırada kendisinin de elindeki tabanca ile katılanın kafasına birkaç kez vurduğunu, bir süre sonra yanlarına gelen sanık ..."in katılanı alıp götürdüğünü, araca geri geldiklerinde sanık ..."in aracın içinde bir cep telefonu bulduğunu, sanık ... ile birlikte telefonun kendilerine ait olmadığını belirtmeleri üzerine, sanık ..."in katılana ait olabileceğini söyleyerek katılana vermek için telefonu cebine koyduğunu, kendisi dışında kimsenin katılana vurmadığını,
Sanık ... kollukta; sanık ..."in bıçaklandığını duyması üzerine geçmiş olsun demek için çalıştığı iş yerine gitmeye karar verdiğini, taksi durağına doğru yürürken sanık ..."in kullanmış olduğu taksiyi görünce elini kaldırdığını, araç durduğunda aracın arka koltuğunda sanık ... ile katılanın oturduğunu fark ettiğini, sanık ..."in “Gel otur” demesi üzerine aracın ön yolcu koltuğuna oturduğunu, Sefaköy tarafına gittikleri sırada katılanın elindeki bıçak ile sanık ..."e saldırdığını, sanık ..."in, sanık ..."i korumak amacıyla üzerinden çıkardığı tabancanın kabzası ile katılanın kafasına vurduğunu, bir süre sonra sanık ..."in boş bir arsaya girerek aracı durdurduğunu, dışarı çıktıklarında sanık ..."in katılanı darp etmeye devam ettiğini, tarafları ayırmak için aralarına girdiğini, daha sonra hep birlikte oturup konuştuklarını, katılan ile sanıklar ....ve ..."in barıştıklarını, kendisinin katılana hiç vurmadığını, olay günü sanıklar .... ile ...."ı hiç görmediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini, mahkemede farklı olarak; Sefaköy tarafında bulunan boş arsada bulundukları sırada sanık ..."in telefon ile sanık ..."i aradığını, bir süre sonra olay yerine gelen sanık ..."in katılanı alıp evine götürdüğünü, geri dönmek için araca bindikleri esnada sanık ..."in bir cep telefonu bulduğunu ve katılanı kast edip “Ertesi gün veririm” diyerek yanına aldığını,
Sanık ...; 16.08.2010 tarihinde saat 01.00 sıralarında sohbet etmek için kardeşi sanık ..."i aradığını, telefona cevap veren sanık ..."in ses tonundan telaşlı olduğunu anlaması üzerine sanık ..."e nerede olduğunu sorduğunu, Sefaköy tarafında olduğunu belirten sanık ..."e, kendisine ait kooperatifin bulunduğu yere gidip orada beklemesini söylediğini, iş yerine ait araç ile sanık ..."in yanına gittiğinde katılanı, elleri ve yüzü kanamış vaziyette gördüğünü, bu sırada sanıklar ... ile Arif"in de katılanın yanında olduğunu, olayın büyümemesi için katılanı alıp evine götürdüğünü, kendisinin katılana yönelik bir eyleminin olmadığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuşlardır.
Katılan ..., hükümden sonra gönderdiği dilekçesinde özetle; sanıkların kendisine ait cep telefonunu yağmalama amacı ile değil polise haber vermesini engellemek amacıyla aldıklarını belirtmiştir.
5237 sayılı TCK"nun 148. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK"nun 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.
765 sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Ceza Genel Kurulunun 05.07.2013 gün ve 1548-346 sayılı, 25.02.2014 gün ve 678-98 sayılı, 20.05.2014 gün ve 617-271 ve 18.11.2014 gün ve 810-501 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Uyuşmazlık konularının sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmeleri için ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1 - Sanıklara atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığı;
Katılanın ağabeyi olan tanık Ahmet Mansur"un, sanık ..."i bıçakla yaralaması üzerine sanıkların katılanı ıssız bir yere götürüp darp etmeye karar verdikleri, bu kararın icrası kapsamında sanık ..."ın söz konusu bıçaklama olayından kaynaklanan husumeti giderme bahanesiyle katılanı, sanık ..."in çalıştığı taksi durağına çağırdığı, katılanın bu teklifi kabul edip adı geçen sanığın gönderdiği taksiye binerek söz konusu yere gittiği, araçtan inen katılanı sanıklar ...., ..., ....ve Halil"in karşıladığı, ardından sanık ..."in üzerinde bulundurduğu tabancayı gösterip katılanı geldiği araca zorla bindirdiği, arka koltuktaki katılanın yanına sanık ..."in, şoför koltuğuna sanık ..."in, ön sağ koltuğa ise sanık ..."in oturdukları, araca binmeyen sanık ..."ın taksi durağında kaldığı, araç taksi durağından ayrıldıktan bir süre sonra katılanın cep telefonu ile polisi arayıp yardım istediği, bunun üzerine sanık ..."in tabancasının kabzası ile katılanın kafasına vurduğu ve telefonu alıp cebine koyduğu, aracın Sefaköy civarındaki boş bir arsada durduğu, sanıklar ..., ....ve Halil"in katılanı araçtan zorla indirip darp etmeye başladıkları, kısa bir süre sonra sanık ..."in de söz konusu yere gelip “Kardeşimi neden bıçaklattınız” diyerek katılana yumruk attığı, ardından sanık ..."in katılanı aracına alıp evine bıraktığı, katılanın olayı polise bildirip şikâyetçi olması üzerine sanıkların görevlilerce yakalandığı, sorulması üzerine sanık ..."in, katılana ait cep telefonu cebinden çıkarıp görevlilere teslim ettiği olayda;
Katılanın, aracın arka koltuğuna zorla bindirildikten sonra yanına sanık ..."in, şoför koltuğuna sanık ..."in, sağ ön koltuğa ise sanık ..."in oturduğu, bu şekilde araç hareket ettikten bir süre sonra yardım istemek için 155 polis imdat hattını arayarak konuştuğu esnada, sanık ..."in tabancanın kabzası ile kafasına vurup, elindeki telefonu alarak cebine soktuğunu beyan etmesi, bu yöndeki yakınmalarının ifadeli teşhis tutanağı ve katılan hakkında düzenlenen adli raporlar ile desteklenmesi, katılana ait telefonun sanık ..."in üzerinde ele geçirilmesi ve sanıklar ..., ....ve Halil"in savunmalarından araçta kendilerine ait olmayan bir cep telefonun bulunduğunun anlaşılması karşısında; katılanı hürriyetinden yoksun kılma konusunda aldıkları birlikte suç işleme kararının icrası sırasında, sanık ..."in başlangıçta var olmayan, ancak süreç içerisinde ortaya çıkan ani bir kararla cebir kullanmak suretiyle katılanın cep telefonunu yağmaladığı, bu sırada araçta bulunan sanıklar ....ve Halil"in de sanık ..."in eylemine katıldıklarının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Katılanın zorla bindirildiği araca sanık ..."ın binmemesi, bu oluşun katılan, tanıklar Şahin ve Vahit ile sanıklar ..., ....ve Halil"in beyanları ile doğrulanması, sanık ..."in, katılana ait telefonun yağmalanmasından ve katılanın bir arsaya götürülmesinden sonra söz konusu yere geldiğinin sanıklar ..., ....ve Halil ile katılanın beyanlarından anlaşılması, sanık ..."in, darp edilen katılanı yakındaki bir çeşmeye götürüp elini ve yüzünü yıkamasına yardımcı olması, ardından olayın daha fazla büyümemesi için kendisine ait araç ile katılanı evine bırakması ve sanıklar .... ve ...."in atılı suçlamayı kabul etmemeleri karşısında; olayın başlangıç ve gelişimine göre, sanıklar .... ve ...."in diğer sanıklar ..., ....ve Halil ile birlikte aldıkları suç işleme kararının yalnızca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu kapsadığı, sanıklar .... ve ...."da var olan suç işleme kararının sonradan alınan ani bir karar ile işlenen nitelikli yağma suçunu kapsadığına ve adı geçenlerin atılı suçun icrası sırasında etkin hareketleri ile fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurduklarına dair savunmalarının aksine, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanıklara atılı nitelikli yağma suçunun sabit olmadığına yönelik itirazın, sanıklar ..., ....ve Halil bakımından reddine, sanıklar .... ve .... yönünden ise kabulüne karar verilmelidir.
Yapılan müzakere esnasında, bir kısım Genel Kurul Üyeleri tarafından; nitelikli yağma suçunu işledikleri sabit olduğu sonucuna ulaşılan sanıklar ... ve ..."ın suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğunun değerlendirilmesi gerektiğinin belirtilmesi üzerine bu konu da ele alınıp incelenmiştir.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için faillik ve yardım etme kavramlarının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
TCK"nun 37. maddesindeki; "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nun 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde, suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
"Yardım etme" ise 5237 sayılı TCK"nun 39. maddesinde; "(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak" şeklinde, "Bağlılık kuralı"da aynı Kanunun 40. maddesinde; "(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’nda şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
TCK’nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak,
Olarak sayılmıştır.
2- Manevi yardım ise;
a) Suç işlemeye teşvik etmek,
b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,
d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,
Şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılana yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi kararının icrası sırasında sanık ..."in sonradan ortaya çıkan ani bir kararla cebir kullanmak suretiyle katılanın cep telefonunu yağmaladığı olayda, aracın sürücülüğünü yapması nedeniyle sanık ..."in aracın arka koltuğunda gerçekleştirdiği eyleme müdahale imkânı bulunmayan sanık ..."in, müşterek failliğin dışında kalan, ancak sanık ..."e yardım etme düşüncesi ile gerçekleştirilen, neticenin meydana gelmesi bakımından nedensellik değeri taşıyan ve suçun icrasını destekleyici ve kolaylaştırıcı nitelikteki eyleminin TCK"nun 39. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendi kapsamında kaldığı, aracın sağ ön koltuğunda oturmasına karşın olay esnasında aracı kullanan sanık ..."den farklı olarak yağma eylemine müdahale imkânı bulunan sanık ..."in ise, sanık ... tarafından işlenen suçun icrası sırasındaki katılanın kendini koruma imkânını azaltıcı rolü ve suçun işlenmesini engellemeye yönelik herhangi bir davranışta bulunmaması göz önüne alındığında; birlikte suç işleme kararı kapsamında, katılana yönelik gerçekleştirilen yağma fiili üzerinde sanık ... ile ortak hâkimiyet kurduğu ve buna bağlı olarak TCK"nun 37. maddesi uyarınca müşterek fail olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının sanık ... bakımından reddine, sanık ... yönünden ise değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Sanıklar ..., ... ve ..."a atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına ve sanık ..."ın suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlıklar konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Oluşu yukarıda açıklanan olayda; HTS kayıtlarından katılana ait cep telefonunun sanık ... tarafından kullanılmaması, katılanın üzerinde bulunan saat ve para gibi diğer eşyanın sanıklarca alınmaması, sanıkların katılanı darp ettikten sonra elini ve yüzünü yıkaması konusunda yardımcı olmaları, katılanın sanıkların bilgisi dahilinde sanık ... tarafından olay yerinden evinin yakınına götürülüp bırakılması, katılanın hükümden sonra sunduğu dilekçede sanıkların suça konu cep telefonunu yağma amacıyla değil, polisi aramasını engellemek amacıyla aldıklarını belirtmesi ve Balıkesir Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğünce gönderilen telefon çözüm tutanağı içeriğine göre araç içerisinde sanıkların yanında katılanın polisi arayıp kaçırılma olayını anlattığı sırada içinde bulundukları aracın plakasını söylemeye başladığı anda konuşmanın sona ermesi, o sırada telefon cihazının katılanın elinden alınmış olması birlikte değerlendirildiğinde; suça konu cep telefonunun katılanın polise haber vermesini engellemek amacıyla alınmasında, sanıkların faydalanma amacıyla hareket ettiklerinin sabit olmadığı anlaşıldığından, sanıklara atılı yağma suçunun sübut bulmadığının kabulü gerekmektedir.
Sanık ..."in yararlanma kastı bulunsa bile ani bir kararla hareket edip atılı suçu işlemesi durumunda diğer sanıklardan ... ve ..."ın aynı suça katılmalarından söz edilemez.
Fakat sanık ..."in diğer sanık ... ile ortak suç işleme kararı ile olay üzerinde birlikte hâkimiyet kurarak atılı suçu işledikleri çoğunluk görüşü olarak ortaya çıkması aşamasından sonra, aynı sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK"nun 37. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Çoğunluk sanıklar ... ve ..."ın diğer sanık ... ile ortak suç işleme kararına sahip olduklarını kabul etmiş olup gelinen bu aşamadan sonra sanık ..."in diğer sanıklar ....ve ... ile aynı araçta bulunması, sanık ..."in bir an yağma suçunu işlemekten vazgeçmesi durumunda o anda onun yerine geçip yağma suçunu tamamlama durumunda olduğundan suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurduklarının ve bunu bağlı olarak eyleminin de aynı Kanunun 37. maddesinin birinci fıkrası kapsamında müşterek faillik olarak kabul edilmelidir" görüşüyle,
Sanık ..."e atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan dört, sanıklar ... ve ..."a atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşünceleriyle,
Sanık ..."in suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık ..."in nitelikli yağma suçuna iştirakinin TCK"nun 39. maddesi kapsamında kaldığı görüşleriyle,
Sanık ..."ın suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık ..."ın nitelikli yağma suçuna iştirakinin TCK"nun 37. maddesi kapsamında kaldığı düşünceleriyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
2- Sanıklar .... ve ...."in katılana karşı işlemiş oldukları cebir kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması gözetildiğinde, sanıklar .... ve .... hakkında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığına gelince;
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için; “bileşik suç” kavramından ne anlaşılması gerektiği ile TCK’nun 109. maddesinin 6. fıkrası üzerinde durulması gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan kural "gerçek içtima" olup, bu ilke uyarınca "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusudur. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" denilmektedir. Anılan kuralın istisnaları, Türk Ceza Kanununun birinci kitabının "Ceza Sorumluluğunun Esasları" başlıklı ikinci kısmının, "Suçların İçtimaı" başlığını taşıyan beşinci bölümünde bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtima maddelerinde düzenlenmiştir.
TCK"nun 42. maddesinde, gerçek içtima kuralının istisnalarından olan bileşik suç; "biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış, kanun koyucu bununla da yetinmeyerek; "bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" düzenlemesini getirmiştir.
Bileşik suçta tek başlarına suç teşkil eden iki ayrı eylem birleşmekte, ancak suçlardan biri diğerinin içinde eridiğinden, faile iki ayrı suçtan değil, yalnızca en ağır neticenin karşılığı olan suçtan ceza verilmektedir. Bir başka anlatımla, farklı suç olarak düzenlenen birden fazla sonuç bir araya gelip, kendisini oluşturan suçlardan tamamen ayrı isim ve özellikte bağımsız bir suç oluşturmaktadır. İki suçun bir araya gelip birleşerek, bileşik suç oluşturma durumu iki şekilde meydana gelebilmektedir. Bunlardan ilki, bir suçun diğerinin unsuru; ikincisi ise, bir suçun diğer suçun ağırlaştırıcı nedeni olması halidir. Bileşik suçun birinci halinin tipik örneği, yağma suçudur. Gerçekten de yağma, hırsızlık ve cebir-şiddet suçlarından ibarettir. Fakat bu iki suç, bağımsız kimliklerini, hatta isimlerini kaybetmek suretiyle başka bir suç şekline, yani yağmaya vücut vermektedir. Bir suçun diğerinin ağırlaştırıcı nedeni olduğu bileşik suç tipine ise, konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde işlenen yağmayı örnek göstermek mümkündür. Bu durumda aslında bağımsız bir suç olan konut dokunulmazlığının ihlali yağmanın nitelikli halini meydana getirmekte, bu nedenle faile yalnızca nitelikli yağma suçunun cezası tatbik edilmekte, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ceza verilememektedir. Bileşik suçun varlığından söz edebilmek için, bir suçun diğerinin unsuru veyahut da ağırlaştırıcı nedeni olduğu hallerde iki suçun kaynaşarak tek suç haline gelmesi gerekmektedir. Bu suretle kaynaşan suçlardan birinin, kanundaki açık hüküm gereğince diğerinin unsurunu ya da ağırlaştırıcı sebebini teşkil etmesi şarttır. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1999, 14. Baskı, C. 1, s. 406)
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu düzenleyen, 5237 sayılı TCK’nun 109. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, 6. fıkrasında ise; “Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” hükümlerine yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 109. maddesinin anılan fıkralarına ilişkin gerekçesinde de; “...Maddenin ikinci fıkrasında kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile kullanılarak işlenmesi, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak belirlenmiştir. Suçun temel şekli açısından cebir, tehdit veya hile kullanılmasına gerek yoktur. Örneğin kişi içeride uyumakta iken kapının kilitlenmesi hâlinde, söz konusu suçun temel şekli gerçekleşmiş olmaktadır. ... Altıncı fıkraya göre, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu amaç suçu oluşturan kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın gerçekleştirilebilmesi için veya fiilin icrası sırasında araç olarak cebir, tehdit veya hile kullanılmasını cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâl olarak düzenlemiştir. Bu nitelikli hâl ile, başlı başına suç teşkil eden cebir ve tehdit filleri yönüyle bir bileşik suç oluşturulmuş, cebir ve tehdit kullanılması söz konusu suçu nitelikli hâle getiren unsurlar olarak düzenlemiştir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 4. Baskı, Ankara 2017, s. 412) Yine, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi sırasında mağdur üzerinde uygulanan cebrin, kasten yaralama suçunun temel şeklini oluşturması hâlinde TCK"nun 109. maddesinin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilecek, ayrıca kasten yaralama suçundan failin cezalandırılması yoluna gidilmeyecektir. Bu anlamda, anılan suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi, bir başka deyişle cebrin TCK"nun 87. maddesi kapsamında kalması hâlinde gerçek içtima hükümleri gereğince her iki suçtan da ceza verilmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusunda yapılan değerlendirmede;
Yukarıda birinci uyuşmazlık konusunda açıklanan oluş ve kabule göre; sanıklar .... ve ...."in katılana yönelik TCK"nun 86. maddesinin 2. fıkrası kapsamındaki cebrin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi sırasında gerçekleştirilmesi ve bu suç nedeniyle yerel mahkemece sanıklar .... ve .... hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmesi karşısında; olay sırasında katılana uygulanan cebrin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup sanıklar .... ve ...."in ayrıca kasten yaralama suçundan cezalandırılamayacakları kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında ulaşılan sonuç karşısında, adı geçen sanıkların katılana karşı işlemiş oldukları cebir kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması da gözetildiğinde, sanıklar ..., ... ve ... hakkında basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a- Sanıklar ..., ... ve ..."a atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına, sanık ..."in suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna, yine sanıklar ... ve ..."in katılan karşı işlemiş oldukları cebir kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması gözetildiğinde, sanıklar ... ve ... hakkında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar bakımından REDDİNE,
b- Sanıklar ... ve ..."e atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından KABULÜNE,
c- Sanık ..."ın suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık yönünden değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.01.2016 gün ve 26869-100 sayılı, sanıklar ..., ... ve ... hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.01.2012 gün ve 336-9 sayılı hükmünün;
a- Sanıklar ... ve ..."in atılı nitelikli yağma suçunu işlediklerine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının,
b- Sanık ..."ın suça iştirakinin TCK"nun 39. maddesi kapsamında yardım eden niteliğinde olduğunun,
Gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA, sanıklar ... ve .... Önce hakkında nitelikli yağma suçundan cezalarının infazlarına başlanmış ise İNFAZLARININ DURDURULMASINA, başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değillerse DERHAL SERBEST BIRAKILMALARI için YAZI YAZILMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, sanıklar ..., ... ve ..."a atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına ve sanık ..."in suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlıklar bakımından oy çokluğuyla, sanıklar ... ve ..."e atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına, yine sanıklar ... ve ..."in katılan karşı işlemiş oldukları cebir kullanmak suretiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması gözetildiğinde, sanıklar ... ve ... hakkında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki kasten yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar yönünden oy birliğiyle 13.03.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede, sanık ..."ın suça iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık bakımından ise 13.03.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 10.04.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.