8. Hukuk Dairesi 2016/2672 E. , 2019/3435 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, dava konusu 9 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak, davalılar murisi ve diğer davalı yükleniciler arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunduğunu ve bu sözleşmeye göre yükleniciler üzerinde kalan dairelerden 9 nolu dairenin vekil edeni tarafından satın alındığını, taşınmazda henüz kat irtifakının kurulmadığını belirterek dava konusu 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 9 nolu dairenin mülkiyetinin vekil edenine aidiyetinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, yapının yıkımına karar verildiğini, Yargıtay uygulamalarına göre plan ve projeye aykırı yapılardan dolayı arsa sahibine karşı dava açılamayacağı beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile davaya konu 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ... Sitesi B Blok 4. Kat 9 Nolu (Yapı ruhsatına göre B Blok 2. Kat 10 nolu) dairenin davacıya aidiyetinin tespitine karar verilmesi üzerine; hüküm, bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.Iı TMK 684/1 mad.). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 mad.). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçlar anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724. 729 maddeler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 mad.) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re"sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1 -h, 115 mad.).
Öğretide ve Yargıtay"ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda tapu pay malikinin muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir. Tapu kaydına göre malik olmayan davacının muhdesatın tespiti isteğine gelince, kural olarak, malik olmayan davacının, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre eda davasına ilişkin talepte bulunması mümkün iken, muhdesatın tespiti davasını açmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Somut olayda, davacının dava konusu taşınmaz üzerinde yer alan daireyi yükleniciden haricen satın aldığı, dairenin kendisine tesliminden sonra malik sıfatı ile zilyet olarak tasarrufta bulunduğu ancak adına tapu düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, eda davasına konu olabilecek talebin tespit davası açmak suretiyle istenilmesinde hukuki yararın varlığından bahsedilemeyeceğinden Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeler ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden bir kısım davalılara iadesine, 28.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi