11. Hukuk Dairesi 2009/3297 E. , 2011/1674 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasında görülen davada ... 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 09.10.2008 tarih ve 2007/105-2008/543 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 15.02.2011 gününde davacı temlik alan TMSF avukatı ... ile davalılardan ..., ..., ..., ..., ... vekili ... geldi, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin eski yönetim ve denetim kurulu üyeleri olan davalıların, (37,50)TL sermaye borcu ödemesi için ortaklara zamanında çağrı yapmadıklarını, A.Ş.’nden sağlanan fonları şirketin sermaye ihtiyacı için verimli
kullanmak yerine .. Grubuna bağlı kuruluşların iştirak hisselerini TMSF’ndan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı şekilde satın almak için kullandıklarını, grup banka ve şirketlerinden sağladıkları kaynakları teminatsız olarak mali durumu bozuk olan grup kuruluşu A.Ş.’ne aktardıklarını ve bu alacağın tahsili için hiçbir hukuki girişimde bulunmadıklarını ileri sürerek, davalıların müvekkili şirketi uğrattıkları zararlara karşılık şimdilik (10.000)TL’nın temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, 01.05.2007 tarihli sözleşme ile dava konusu alacak TMSF’na temlik edilmiştir.
Davalılar, ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalıların tümünün Grubu şirketlerinde bordrolu personel iken işlerini kaybetme kaygısı ile kayden yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak atandıkları, davalıların zarardan sorumlu tutulabilmesi için sadece anılan vasıflarının tespitinin yeterli olmayacağı, şirketin iradesinin oluşumuna katılmış olsalar dahi bağımsız karar alma yetkilerinin bulunmadığı, kasten hareket ettikleri kanıtlanamayan davalılar hakkında TTK’nun 336/5. maddesinin uygulanamayacağı, davalı denetçilerin de kusurlu olduklarını ispata yarar bir kanıtın sunulamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı şirketin eski yönetim ve denetim kurulu üyeleri olan davalılar aleyhine açılan sorumluluk davasıdır.
Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da, öğretideki baskın görüşe göre, TTK’nun 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir (Gönen Eriş, Ticari İşletme ve Şirketler, s:1941, 1942, 1999). Nitekim TTK’nun 338. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat etmedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Yine TTK.’nun 346. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kural olarak müdürlerin sebebiyet verdikleri zararlardan sorumlu olmadıkları, ancak ehil olmayan müdürler tayin etmek veya onların şirket için zararlı olan iş ve işlemlerine karşı müsamaha göstermek veya idare meclisinin salahiyetli olmadığı hususlara müdürleri mezun kılmak suretiyle sebebiyet verdikleri zararlardan dolayı şirkete karşı 336. madde hükmünce sorumlu olacakları belirtilmiştir. Denetim kurulu üyelerinin de kusursuz olduklarını ispat etmedikçe zarardan sorumlu bulundukları, TTK’nun 559. maddesinde düzenlenmiştir.
Dolayısıyla yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumlulukları anılan yasa maddelerine göre belirlenmelidir. TTK’nun sistematiğinde yönetim ve denetim kurulu üyelerinin zarardan sorumlu tutulabilmeleri için bu görevlere göstermelik olarak atanıp atanmadıklarının veya bağımsız karar alma yetkilerinin bulunup bulunmadığının tespitinin gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlık yönünden de davalıların, başkalarının talimatları ile hareket etmek zorunda kaldıklarını söyleyerek sorumluluktan kurtulmaları mümkün değildir. O halde mahkemece davalıların kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat etmedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları ve yine denetim kurulu üyesi bulunan davalıların sorumluluklarının, bu sıfatlarının dikkate alınarak ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Bu durum karşısında mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan şekilde incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir edilen 825.00 TL duruşma vekillik ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.