4. Hukuk Dairesi 2011/273 E. , 2012/2979 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve diğeri aleyhine 14/09/2009 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/07/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalılar taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat talebine ilişkindir. Dava kısmen kabul edilmiş; karar davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, ... (... Derneği) ... Şubesi başkanı sıfatıyla Şehitlere Saygı Anıtı"nın yerinden kaldırılmasıyla ilgili yaptığı açıklamayı, davalı ..."ın, sahibi olduğu gazetede çarpıtılarak verdiğini, ... başkanı olan diğer davalı ..."ün de konuyla ilgili kişilik haklarını ihlal edici beyanların aynı gazete nüshasında yayımlandığını belirterek manevi tazminat istemiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, gazetede yayımlanan açıklama ve beyanların davacının kişilik haklarını ihlal ettiği, davalı ..."ün de beyanları kabul etmemekle birlikte yayını tekzip etmediğinden sorumlu olacağı gerekçesiyle talep kısmen kabul edilmiş; karar taraflarca temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız
kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu; "Şehit Anıtı Polemiği" başlıklı yayında, davacı dernek başkanının, kaybolduğunu belirttiği anıtın, davalı ..."ün başkanlığını yaptığı başka bir dernek binasında bulunduğu belirtilmiş; ayrıca davalı ..."ün konuya ilişkin açıklamaları ve davacının toplanan yardımları nasıl ve ne şekilde kullandığını açıklayamadığına dair beyanı yayımlanmıştır. Yayın yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde; özle biçim dengesinin gözetildiği, eleştiri sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığından söz edilemeyeceği ve davalıların da manevi tazminat ile sorumlu tutulamayacağı benimsenmelidir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 28/02/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasa"nın 141/2 maddesine göre "bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." HMUK 388. maddesi ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK 297. maddesinde de hükümde "tarafların iddia ve savunmaların özeti, anlaştıkları ve analaşamadıkları hususları, çekişmeli vakalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla; bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri" içermesi gerektiği düzenlenmiştir.
Oysa yerel mahkemece davaya konu gazete yazısındaki hangi ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu, açıklamadan "davacının bu yazı nedeniyle manevi yönden etkilendiği, gazete yazılarının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu" şeklindeki soyut ifade Anayasa ve H.M.K da düzenlenen gerekçe niteliğinde değildir. Öncelikle mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerektiği düşencesiyle dairemiz çoğunluğunun bozma gerekçesine katılmıyoum. 28/02/2012