Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/485
Karar No: 2021/1188
Karar Tarihi: 07.10.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/485 Esas 2021/1188 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/485 E.  ,  2021/1188 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalının temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacılar İstemi:
    4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; dava konusu taşınmazlardaki bir kısım payların mirasbırakan ...’a vefat eden eşinden dolayı intikal ettiğini, murisin bu payların satışı için gelini olan dava dışı ...’a vekâletname verdiğini, vekil ..."ın da vekâletname ile kayınvalidesine ait tüm payları eşi olan davalı ..."a devrettiğini, murisin gerçek amacının bağış olduğunu ve diğer mirasçıları miras haklarından yoksun bırakmak istediğini, gerçek bir satış sözleşmesi ve ödenen bedel bulunmadığını, yapılan bağışın satış gibi gösterildiğini, ayrıca tapuda gösterilen bedeller ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark olduğu gibi murisin terekesinden de para çıkmadığını ileri sürerek, davaya konu ... İlçesi, Buruncuk Köyü, 101 ada 58 parsel ile 101 ada 11 parsel sayılı taşınmazlarda geçersiz sözleşme ile oluşturulan tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında taraflar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı cevap dilekçesinde; babasının 1974 yılında vefat ettiğini, o tarihte bütün kardeşlerinin küçük olduğunu, kendisinin ise evin en büyük erkek evladı ve evli olduğunu, bu nedenle annesini yanına aldığını, kardeşlerinin geçimleriyle ilgilenip hepsini ayrı ayrı masraflarını bizzat karşılayarak evlendirdiğini, annesinin ise öldüğü tarihe kadar iltihaplı romatizma hastası olduğunu, sürekli olarak tedavi gördüğünden sık sık doktora götürüp getirdiğini, ilaç ve tedavi giderlerini kendisinin ödediğini, annesinin herhangi bir sağlık güvencesinin bulunmadığını ancak 75 yaşlarında iken yaşlılık aylığı almaya başladığını, hastalığı dışındaki tüm ihtiyaçlarını da kendisinin karşıladığını, vefat ettiği tarihe kadar annesinin akli melekeleri yerinde olsa bile hastalığı nedeniyle son yedi ayını yatağa bağımlı geçirdiğini, bu süreçte tüm bakımını eşinin yaptığını, davacıların ise bir gün dahi gelerek annelerinin hatırını ve bir ihtiyacı olup olmadığını sormadıklarını, annesinin yaşanan tüm bu sürece şahit olması nedeniyle hem kardeşleri hem de kendisi için yaptığı masraflar karşılığında paylarını devretmek istediğini, bu konuda kendisinin bir talebi ve baskısı olmadığını, hatta annesinin zorlaması sonucunda devrin yapıldığını, ne annesinin ne de kendisinin kardeşlerinden mal kaçırmak gibi bir amaçlarının bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 2013/484 E., 2014/75 K. sayılı kararı ile; tapuda gösterilen satış bedeli ile devredilen payların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, davalının murise yaptığı ödemeyi kanıtlayamadığı, murisin eşinin ölümünden sonra davalı ile birlikte yaşadığı ve ihtiyaçlarıyla daha çok davalının ilgilendiği, bu nedenle murisin eşinden miras yoluyla intikal eden paylarını davalı oğluna bırakmak istediği, bunun için gelinini vekil tayin ederek hileli satış işlemi yaptığı, oysa ki murisin geçinmek için mallarını satmaya ihtiyacının bulunmadığı, gerçek amacının satış değil bağış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.06.2016 tarihli ve 2014/18456 E., 2016/6923 K. sayılı kararı ile;
    "...Bilindiği ve TMK 6., HMK 190. maddelerinde düzenlendiği üzere herkes iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.
    Somut olayda, dinlenen davacı tanığı dahi işlemin satış olduğunu beyan etmiş, dolayısıyla muvazaa iddiası davacılar tarafından kanıtlanamamıştır.
    Her ne kadar, akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.
    Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2017 tarihli ve 2017/602 E., 2017/835 K. sayılı kararı ile; bozma kararına gerekçe yapılan davacı tanığının görgüye değil duyuma dayalı olarak bilgi sahibi olduğu, başka gerekçe olmadan tek bir tanığın duyuma dayalı beyanına itibar edilerek kurulan bozma hükmünün hukukî olmadığı, ayrıca davalının cevap dilekçesinde bulunan “…annem kendi takdirleri sonucu bu taşınmazları bizleri zorlayarak, hatır atarak tapuları devretmiştir…” şeklindeki beyanın mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, böyle olunca davalının herhangi bir ücret ödemeden taşınmazları annesinin zoruyla üstüne aldığını kabul ettiği, kesin delil olan mahkeme içi ikrar nedeniyle davanın kabulüne karar verildiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mirasbırakanın dava konusu taşınmazlardaki paylarını dava dışı gelinine verdiği vekâletname ile davalı oğluna satışına ilişkin işlemin, diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığı iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

    13. İrade ile beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
    "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
    14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
    15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
    16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
    18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
    19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu"nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
    20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
    21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
    22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
    23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
    24. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
    25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
    26. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
    27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
    28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    29. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
    30. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;1928 doğumlu olan mirasbırakan Nuriye Yalçın 28.10.2011 tarihinde vefat etmiş olup, sağlığında 06.08.2009 tarihli vekâletname ile dava dışı gelini Hatice Yalçın’ı vekil tayin etmiş, adı geçen vekil de çekişme konusu taşınmazlarda murise ait bulunan 2/8 payları 02.09.2009 tarihli satış işlemiyle eşi davalı ...’a devretmiştir.
    31. Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarına göre, eşini erken yaşta kaybeden murisin geride altı çocuğuyla kaldığı, bunun üzerine en büyük çocuğu olan davalı oğluyla birlikte yaşamaya başladığı, davalının desteği ile diğer çocuklarını büyütüp evlendirdiği, öldüğü tarihe kadar davalı oğlunun evinde yaşayan murisin her türlü bakım ve ihtiyacını davalının sağladığı, hastalığı nedeniyle uzun yıllar boyunca hastaneye götürüp getirdiği, tedavi ve ilaç giderlerini karşıladığı, ölmeden önceki son aylarında yatağa bağımlı duruma gelen murisin bu dönemdeki bakımının da yine davalı ve eşi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
    32. Olayların anlatılan bu gelişimi karşısında, murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla değil de uzun yıllar boyunca evinde yaşadığı davalı oğlunun kendisine sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu ve yine ileride de bakacağı düşüncesiyle temlikte bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, murisin son zamanlarında yatağa bağımlı olduğu bakıma daha çok ihtiyaç duyduğu dönemi de temlik tarihinden sonra yaşadığı ve bu dönemde kendisine yine davalı ile eşinin baktığı dosya kapsamı ile sabittir.
    33. Yukarıda açıklandığı üzere murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmadığı gibi, Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarihli ve 2010/1-295 E., 2010/333 K.; 23.05.2019 tarihli ve 2017/1-1263 E., 2019/603 K.; 23.01.2020 tarihli ve 2017/1-1247 E., 2020/47 K.; 11.02.2021 tarihli ve 2017/1-1229 E., 2021/72 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere satışa konu bir malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet, bakım veya emek de semen olarak kabul edilebilir ve böyle bir durumda temlik ivazlı sayılır. Evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de ana babanın normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu, yani görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
    34. Davalının cevap dilekçesi bir bütün olarak ele alındığında bakım savunmasında bulunduğu açık olup, uzun yıllara dayanan bakım ve hizmetin normal bir bakım olarak kabul edilemeyeceği, annesine özel bir bakım ve destek sağladığı gibi taşınmaz paylarının temlik tarihi itibariyle gerçek değerleri de yapılan bakımla orantılıdır. Böyle olunca somut olayda hizmetin semen olarak değerlendirilmesi hukuka uygun düşeceğinden, temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.
    35. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, mirasbırakan Nuriye Yalçın’ın tek malvarlığı olan dava konusu taşınmazlardaki paylarını birlikte yaşadığı oğluna satmasını gerektirir haklı bir nedenin bulunmadığı, duruşma sırasında taşınmazı satın aldığını beyan eden davalının satış bedeli ödediğini kanıtlayamadığı, esasında cevap dilekçesindeki savunma içeriğine göre bir satış bedeli de ödemediği, tüm bunlar karşısında murisin birlikte yaşadığı oğlunu diğer mirasçılarından üstün tutarak mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlikte bulunduğunun anlaşıldığı, buna göre yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    36. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.


    KARŞI OY

    Davaya konu taşınmazların toplam yüzölçümü 209.900 m² olup murisin 2/8 payı bulunmaktadır. Muris payına karşılık gelen yüzölçümü miktarı 52.475 m² dir.
    Dosyada dinlenen davacı tanığı ile biri dışındaki davalı tanıklarının beyanları birbiri ile uyumlu bir şekilde İsmail’in sağlığında annesi Nuriye Yalçın’a baktığı, Nuriye’nin kocası Ömer’den kalan tarlalardaki miras hissesini ...’a sattığını duyduğu ve bu satım karşılığında ne kadar para aldığını bilmedikleri yönündedir. Bu tanık beyanları diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı bir muvazaanın varlığı veya yokluğunu ispatlayan beyanlar olmadığı gibi gerçek bir satış bulunduğunu ortaya koyan beyanlar da değildir. Zira duymaya dayalı bu beyanlar tapuda zaten satış olarak gösterilen işlemin aktarılmasından öte bir beyan değildir.
    Akit tablosuna göre taşınmaz satış suretiyle devredilmiş olup dinlenen tanıklar duyuma dayalı olarak murisin bu yeri oğluna sattığından söz etmişler ise de gerçek bir satış bulunmadığı murisin asıl amacının taşınmazdaki tüm hisselerini oğluna devretmek olduğu bizzat davalının cevap dilekçesindeki beyanlarından anlaşılmaktadır. Zira davalı davaya cevap dilekçesinde, annesinin kendisine diğer çocuklarım ve torunlarım bakmıyor ilgilenmiyor, bu yüzden üzerime olan taşınmazlarımı senin bana ve çocuklarıma yapmış olduğun harcamalarına karşılık olarak eşin Hatice’ye vermek istiyorum dediğini beyan etmiş ayrıca annesinin kendi takdirleri sonucu bu taşınmazları bizleri zorlayarak, hatır atarak tapuları devretti şeklinde beyanda bulunmuştur.

    Davalı tanıklarından İsmail Şirin beyanında, davalının annesi Nuriye’nin bir gün yanına gelerek kocası Ömer’den kalan tarlalardaki hissesini kime vereyim diye kendisine danıştığnı, kendisinin de sana kim baktıysa ona ver dediğini beyan etmiştir. Bu tanık beyanı da ortada gerçek bir satış bulunmadığını göstermektedir. Bu tanık davalı tanığı ise de bunun önemi yoktur. Zira hukuk yargılamasında tanık beyanları değerlendirilip hükme esas alınırken kim tarafından tanık gösterildiğine değil beyanlarının hangi tarafın dayandığı vakıaları ispatlar nitelikte olduğuna bakılacaktır.
    Tapu kaydında gösterilen satış bedeli ile taşınmazların satış tarihindeki gerçek değeri arasında fahiş fark bulunmaktadır. Muris iki parça taşınmazdaki tüm hisselerini devretmiş olup devir tarihinde emekli maaşı bulunan murisin bu taşınmazı satma ihtiyacı içinde bulunduğu da ileri sürülüp ispatlanmamıştır.
    Dosyadaki tüm bu olgular ve deliller karşısında murisin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla kocasından miras kalan 200 dönümü aşkın taşınmazdaki 50 dönümü aşan tüm hisselerini gerçek bir satış olmaksızın devrettiği açıkça anlaşıldığından muris muvazaası nedeniyle tapu iptali koşulları oluşmuş olup direnme uygun bulunarak diğer hususlar incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan gerçek bir satış bulunmadığı ve muris muvazaası bulunduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi