Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1337
Karar No: 2021/1184
Karar Tarihi: 07.10.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1337 Esas 2021/1184 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1337 E.  ,  2021/1184 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile eski eşi olan davalı arasında Ankara 1. Aile Mahkemesinin 2008/621 E. sayılı dosyasında görülen boşanma davasının devamı sırasında müşterek çocuk ile müvekkili olan baba arasında kişisel ilişki kurulması yönünde ara karar verildiğini, bu tedbir kararına istinaden Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2009/12731 E. sayılı dosyasında takip yapıldığını, davalı annenin mahkemenin ara kararına rağmen müşterek çocuğu müvekkilinden kaçırdığını, müvekkili ile çocuğunun görüşmesine imkân vermediğini, bu şekilde mahkeme kararının infaz edilemediğini, davalının sadece Ağustos ayı boyunca dört defa kasıtlı olarak çocuğu göstermediğini, müvekkilinin şikâyeti üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/55 E. sayılı dosyasında tedbir kararına aykırılıktan kesin olarak mahkûmiyetine karar verildiğini, davalının velâyet hakkını kötüye kullandığını, çocuk ile babası arasındaki kişisel ilişkinin keyfi olarak engellediğini, müvekkilinin çocuğunu her seferinde 200TL masraf yaparak polis marifetiyle gördüğünü, bu davayı açmak için öngörülen zamanaşımı süresinin dolmadığını, yaşanan bu olaylar nedeniyle müvekkilinin büyük üzüntü ve elem duyduğunu ileri sürerek 10.000TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin müşterek çocuğu davacıdan kaçırdığı veya görüştürmediği iddialarının doğru olmadığını, o tarihte yazlıkta olması nedeniyle görüşmenin gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemenin Birinci Kararı:
    6. Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.03.2014 tarihli ve 2013/416 E., 2014/129 K. sayılı kararı ile; boşanma davası sırasında müşterek çocuk Mehmet Deniz Sulay"ın davacı baba ile kişisel görüşme günlerinin tesis edildiği, davalı annenin mahkeme kararına rağmen birçok kez aynı şekilde çocuğu davacı ile görüştürmediği, bu hususun Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/55 E. sayılı kararı ile sübuta erdiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 8. maddesi gereğince, manevi tazminata hükmedilebilmesi için şahsiyet haklarına saldırı bulunulması, saldırının hukuka aykırı olması, saldırı sebebiyle manevi zararın meydana gelmesi ve saldırıda bulunanın kusurlu olması gerektiği, davalı annenin kasıtlı tutum ve davranışları ile çocuğu babasıyla görüştürmediği, bu durumun davacı babada elem ve ızdıraba sebebiyet verdiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 2000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Özel Daire Birinci Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 08/05/2014 tarihli ve 2014/5485 E., 2014/7448 K. sayılı kararı ile;
    “...Dava, haksız fiil nedeniyle açılan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili, mahkeme kararına rağmen, davalının müşterek çocuklarını müvekkili davacı babadan kaçırdığını, görüşmesine imkan vermediğini, yaşanan bu olaylar nedeniyle müvekkilinin büyük üzüntü ve elem duyduğunu beyanla, 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasını talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, o tarihte müvekkilinin yazlıkta olması nedeniyle görüşmenin gerçekleşemediğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalı annenin mahkeme kararına rağmen birçok kez aynı şekilde çocuğu davacı baba ile görüştürmediği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya arasındaki belgelerden, tarafların boşanmalarına ilişkin yapılan yargılama sırasında müşterek çocuk ile davacı baba arasında kişisel ilişkinin düzenlendiği, buna göre her hafta sonu davacı baba ile müşterek çocuğun görüşmesinin belirtildiği, 2009 yılı Ağustos ayında görüşemedikleri sabittir. Fakat davalı ağustos ayı boyunca yazlıkta olacağını ve yazlığın adresini bildiren ihtarnameyi 03/08/2009 tarihinde davacıya göndermiş ve bu ihtarname, davacıya 07/08/2009 tarihinde tebliğ edilmiştir. Kişisel ilişki tesisine dair kararda görüşmenin belli bir adreste yapılacağına dair hüküm bulunmamaktadır. Bu kapsamda davacının dilerse bildirilen bu adreste müşterek çocuğu görebileceği, davalının, müşterek çocuk ile davacıyı görüştürmeme kastı bulunmadığı anlaşılmaktadır.Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş,bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemenin İkinci Kararı:
    9. Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 12.05.2015 tarihli ve 2014/357 E., 2015/158 K. sayılı kararı ile; davalının davacıya noter kanalıyla gönderdiği ihtarname ile bulunacağı adresi bildirdiği, bu ihtarnamenin davacıya tebliğ edildiği, adresin İzmir İli, Menderes İlçesi, Özdere Beldesindeki yazlık olduğu, bu yazlığın tarafların boşanma sürecinde alındığı, davacının davalı anne ve müşterek çocuğun bulunduğu yeri bilebilecek durumda olduğu, ayrıca davalının çocuğu tatile götürürken davacıya noter kanalıyla bildirmiş olması hususu göz önüne alındığında görüştürmeme kastının bulunmadığı, bu nedenle davanın yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
    10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 29/09/2015 tarihli ve 2015/9920 E., 2015/10252 K. sayılı kararı ile;
    ‘‘…Dava, haksız fiil nedeniyle açılan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı vekili, mahkeme kararına rağmen, davalının müşterek çocuklarını müvekkili davacı babadan kaçırdığını, görüşmesine imkan vermediğini, yaşanan bu olaylar nedeniyle müvekkilinin büyük üzüntü ve elem duyduğunu beyanla, 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasını talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, o tarihte müvekkilinin yazlıkta olması nedeniyle görüşmenin gerçekleşemediğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair 04/03/2014 tarihinde verilen karar, Dairemizin 08/05/2014 gün, 2014/5485 esas, 2014/7448 karar sayılı ilamı ile, davalının, müşterek çocuk ile davacıyı görüştürmeme kastı bulunmadığı, davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile bozulmuş ise de Dairemizin bozma ilamının maddi hataya dayandığı anlaşıldığından bozma kararı kaldırılarak yeniden inceleme yapılmıştır.
    Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelerden Ankara 5 Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/55-1184 e-k sayılı dosyası ile dava konusu eylem nedeni ile davalının kesin olarak mahkumiyetine karar verildiği, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ve maddi vakıalara yönelik belirlemesinin 6098 sayılı TBK"nın 74. maddesi (818 sayılı BK 53) uyarınca hukuk hakimini bağlayacağı gözetilerek davacı yararına uygun miktarda tazminata hükmedilmesi gerekirken maddi hataya dayalı bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir.’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    12. Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.03.2016 tarihli ve 2015/490 E., 2016/72 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak; mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın, Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduğu, bozma ilamındaki açıklamanın maddi hataya dayalı olmadığı, davalı yararına usulî kazanılmış hak oluştuğu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    13. Direnme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Mahkemece Özel Dairenin ilk bozma kararına uyulduğu hususu göz önüne alındığında, Özel Dairenin bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, Özel Dairenin ilk bozma kararındaki açıklamalarının maddi hata olarak kabul edilip edilmeyeceği; buradan varılacak sonuca göre manevi tazminat isteminin hüküm altına alınmasının mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    15. Öncelikle usulî kazanılmış hak ve maddi hata kavramlarından kısaca bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
    16. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin; hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar.
    17. Nitekim HGK"nın 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E., 1981/687 K. sayılı kararında "....mesalâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. (9/5/1960 gün 21 E., 9 K. ve 4.2.1959 gün, 13 E. 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)...." denilmek sureti ile ara kararı ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.
    18. Hemen belirtilmelidir ki, gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda (HUMK), gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (HMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
    19. Mahkemenin, Yargıtay"ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
    20. Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulî kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
    21. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
    22. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usulî kazanılmış hak değer taşımayacaktır.
    23. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakkın da bir değeri kalmayacaktır. HGK"nın 12.03.1997 tarihli ve 1997/7-975 E., 1997/196 K. ile 06.11.1996 tarihli ve 1996/17-561 E., 1997/744 K. sayılı kararlarında bu hususa vurgu yapılmıştır.
    24. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 E.,2013/165 K. sayılı kararları).
    25. Görev konusu da usulî kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı YİBK"da "...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,..." şeklinde ifade edilmiştir.
    26. Bu sayılanların dışında ayrıca hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usulî kazanılmış haktan söz edilemez. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usulî kazanılmış hak doğmaz.
    27. Burada kısaca "maddi hata" kavramından bahsetmek gerekir.
    28. Maddi hata (hukukî yanılma), maddi veya hukukî bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder (Yılmaz, Ejder: Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Birinci Baskı 1976, s. 208).
    29. Burada belirtilen maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
    30. Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda yanlış algılama sonucu açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır.
    31. O nedenledir ki, Yargıtay, bu güne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir. HGK"nın 15.10.1986 tarihli ve 1986/6-491 E., -1986/876 K., 24.05.1995 tarihli ve 1995/9-348 E.,1995/556 K., 02.07.2003 tarihli ve 2003/21-425 E., 2003/441 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-101 E.,2011/128 K., 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E., 2013/548 K., 19.06.2015 tarihli ve 2013/21-2361 E., 2015/1728 K. sayılı kararlarında da; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Bu husus, HGK"nın 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E., 1988/985 K. sayılı kararında "...Yargıtay bozma ilâmına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtay"ca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir..." şeklinde ifadesini bulmuştur.
    32. Ne var ki bozma kararında hukukî yönden bir değerlendirme yapılarak delil değerlendirmesi sonucunda bir sonuca ulaşılmış ise, bu kararın yanlış olduğu ya da delillerin yanlış değerlendirildiği sonradan anlaşılsa bile bozmaya uyulması ile oluşan kazanılmış hakkın varlığı kabul edilmelidir. Bu durum HGK"nın 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E. 1988/985 K. sayılı kararında maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usulî kazanılmış hak oluşmayacağına vurgu yapıldıktan sonra kararın devamında "...Burada şu husus belirtilmelidir ki, bozma kararında hukuki yönden bir değerlendirme yapılmış ve deliller belirli bir doğrultuda değerlendirilerek bir bozma kararı verilmiş ise, bu bozmaya uyulması halinde, bozma yapan Daire hukuki görüş değiştirse veya delil değerlendirmesinin yanlış olduğunu sonradan benimsese dahi burada maddi hatadan söz edilemeyeceğinden usulî kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir. Ancak, Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısı dışında hiç bir suretle başka biçimde yorumlanmayacak tartışmasız bir maddi hataya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise o takdirde usulî kazanılmış hak kuralı hukuki sonuç doğurmayacaktır..." şeklinde ifade edilmiştir.
    33. Aynı görüş HGK"nın 20.01.1988 tarihli ve 1988/1-249 E., 1988/28 K., 20.12.1989 tarihli ve 1989/12-539 E., 1989/662 K., 15.12.1990 tarihli ve 1990/1-450 E., 1990/608 K. ile 09.03.1994 tarihli ve 1993/17-889 E., 1994/123 K. sayılı kararlarında da aynen sürdürülmüştür.
    34. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davanın haksız fiile dayalı manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.03.2014 tarihli kararın davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairenin 08.05.2014 tarihli ve 2014/5485 E, 2014/7448K. sayılı ilamı ile; davalının, müşterek çocuk ile davacıyı görüştürmeme kastı bulunmadığı, davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verildiği, bu sefer davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece bozma ilamının maddi hataya dayandığı gerekçesiyle bozma ilamının kaldırılarak yeniden inceleme yapıldığı, inceleme sonucunda,‘‘…dava konusu eylem nedeni ile davalının kesin olarak mahkumiyetine karar verildiği, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ve maddi vakıalara yönelik belirlemesinin 6098 sayılı TBK"nın 74. maddesi (818 sayılı BK 53) uyarınca hukuk hakimini bağlayacağı gözetilerek davacı yararına uygun miktarda tazminata hükmedilmesi gerekirken maddi hataya dayalı bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir’’ gerekçesiyle kararın bozulduğu anlaşılmaktadır.
    35. Davacı vekilince dava dilekçesinden itibaren yargılamanın tüm aşamalarında Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/55 E. sayılı dosyası delil olarak ileri sürülmüş olup, Özel Daire tarafından ilk temyiz incelemesi yapıldığı sırada bu davaya ilişkin kararın dosya içerisinde yer aldığı, Özel Daire tarafından bu delil değerlendirilmeden kararın bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
    36. Bu durumda; delillerin değerlendirilmesi sonucunda varılan hukukî sonucun yanlışlığı hukukî hata olarak kabul edilse dahi maddi hata olarak kabulünün mümkün olmadığı, mahkemece bozma ilamına uyulmakla birlikte davalı yararına usulî kazanılmış hak oluştuğu anlaşılmakla direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
    37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, HMK’nın 373/4. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, HMK’nın 373/6. maddesine göre de Özel Dairece ikinci kez bozma kararı verilebileceği, davalı yararına kazanılmış hak oluşmayacağı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    38. Hâl böyle olunca; usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacının temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA,
    Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.


    KARŞI OY
    Haksız fiile dayalı olarak açılan manevi tazminat davasında ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kısmen kabul kararı Yargıtay Dairesince “Davanın reddine karar verilmesi” gerektiği gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece bozma kararına uyarak davanın reddine şeklinde verdiği karar temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Özel Dairesince, Dairenin bozma ilamının maddi hataya dayandığı belirtilerek bozma kararı kaldırılarak yeniden inceleme yapılmış ve Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/55-1184 ek sayılı dosyası ile dava konusu eylem nedeni ile davalının kesin olarak mahkumiyetine karar verildiği, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ve maddi vakıalara yönelik belirlemesinin 6098 sayılı TBK"nın 74. maddesi (818 sayılı BK 53) uyarınca hukuk hâkimini bağlayacağı gözetilerek davacı yararına uygun miktarda tazminata hükmedilmesi gerekirken maddi hataya dayalı bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile mahkemenin ikinci kararının da bozulmasına karar verilmiştir. Mahkeme Yargıtay Dairesinin ilk bozma kararına uyulma kararı verilmesi ile usulî kazanılmış hak oluştuğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Uyuşmazlık, Mahkemece Özel Dairenin ilk bozma kararına uyulduğu hususu göz önüne alındığında, Özel Dairenin bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
    HMK’nın 361. maddesinde temyiz edilebilen kararlar “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kâbil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” İfadesi ile açıkça belirtilmiştir. Bu maddeye göre temyize tabi kararlar için temyiz yoluna başvurulabilecektir. Diğer yandan temyiz edilemeyen kararlar HMK’nın 362. maddesinde tek tek sayılmış ve Yargıtay Dairesince davanın esastan ret ve kabulü yönünde bozma kararına uyularak verilen kararın temyiz incelemesine tabi olmayacağı yönünde bir sınırlama olmadığı gibi HMK’nın 373. maddesi 4. bendine göre; “Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.” İfadesi ile ilk derece mahkemesince Yargıtay Dairesince bozma kararına uyarak vermiş olduğu kararın temyiz edilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Gerçekten davanın esastan kabul ve ret bozma kararına uyulması taraflar yönünden usulî müktesep hak sağlamış olsaydı uyularak verilen kararın temyiz edilmesinin hiçbir anlamı olmayacağı gibi temyiz sınırlaması da olması gerekirdi.
    Yargıtayın temyiz incelemesinin sınırları HMK’nın 369. maddesi ile belirlenmiş olup, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir. Keza bozma sebepleri HMK’nın 371. maddesinde:
    a) Hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.
    b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.
    c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.
    ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması.
    şeklinde gösterilmiştir.
    Yargıtayın davanın esastan ret ve kabul bozma kararına uyularak verilen kararın temyiz edilmesi durumunda Yargıtay Dairesi HMK’nın 371. maddesinde sayılan nedenlerin bulunması durumunda bozma kararı verebileceğine göre, davanın esastan reddi yada kabulü yönündeki bozma kararına uyulması taraflar açısından usulî müktesep hak sağlamayacaktır.
    HMK’nın 373. maddesinin 6. bendine göre; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.”
    Maddenin bu bendinde Yargıtay Dairesi tarafından davanın esastan ret veya kabulüne içeren bozmaya uyularak verilen kararın tekrar önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın nasıl inceleneceği hususu özel olarak düzenlenmiştir.
    HMK’nın 373. maddesinin 6. bendindeki düzenlemeden şu sonuçlar çıkmaktadır:
    1- Davanın esastan ret ve kabulünü içeren bozma kararlarına uyularak verilen kararların temyiz edilmesi durumunda Yargıtayca eski kararı kaldıracak şekilde yeniden bozma kararı verilebilecektir. Bu nedenle gerçekten davanın esastan ret ve kabulü yönündeki bozma kararına mahkemece uyulmakla usulî müktesep hak oluşmuş olsaydı uyularak verilen kararın usulî müktesep hak doğması nedeniyle yeniden Yargıtay Dairesince incelenmesi veya önceki bozmasına aykırı bozma kararı verilemeyeceği yönünde düzenleme yer alırdı. Oysa uyularak verilen kararın temyizi üzerine Yargıtayca farklı bir bozma kararı verilebileceği açıkça düzenlenmesi ile davanın esastan ret ve kabulü yönündeki bozmaya uyulması ile taraflar açısından usulî müktesep hak oluşmayacağı açıkça belirtilmiştir.
    Maddenin altıncı bendinde “önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine” dendiğine göre Dairece önceki davanın esastan reddi yada kabulü yönündeki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeni bir bozma kararı verilebilecektir. Gerçekten davanın esastan kabul ve ret bozma kararına mahkemenin uyması taraflar yönünden usulî kazanılmış hak oluşturmuş olsaydı, bozmaya uymakla verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtayın önceki kararı ortadan kaldıracak şekilde yeni bir bozma kararı vermesi mümkün değildi.
    Diğer taraftan altıncı bende göre, Yargıtayca davanın esastan ret ve kabul bozma kararına uyularak verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtayca eski kararı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması durumunda mahkemece bozmaya uyularak yeniden bir karar verilebildiğine göre Yargıtayın davanın esastan reddi veya kabulü yönündeki bozma kararına uyulması usulî müktesep hak oluşturmayacaktır. Keza gerçekten uyulma kararı taraflar açısından usulî müktesep hak oluşturmuş olsaydı mahkemenin ikinci bozmaya karşı uyma kararı vermesi de mümkün olmayacaktı.
    Tüm bu nedenlerle mahkemenin vermiş olduğu karar Yargıtayca, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak verilen kararın temyize tabi oluşu, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtayca, önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeni bir bozma kararı verilebilmesi ve bu bozma kararına karşı alt mahkemece yine uyma kararı verebildiğine göre ilk kararın davanın esastan ret ve kabul yönünde bozulmasına uyulma kararı taraflara usulî kazanılmış hak sağlamayacağından çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi