Esas No: 2018/17
Karar No: 2018/136
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/17 Esas 2018/136 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesince 07.03.2016 gün ve 178-178 sayı ile, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesince 01.06.2016 gün ve 165-183 sayı ile, sanığın 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.12.2016 gün ve 16228-21011 sayı ile;
"...Olay günü sanığın, kahvehanede oturmakta olan mağdurun yanına gelerek, onunla, üç yıldır ayrı yaşadığı, resmi nikâhlı olmadığı eşinin ve çocuklarının tarım işçisi olarak çalışmalarına aracılık ettiği için tartışmaya başladığının, mağdurun oradan uzaklaşmak istediğinin, sanığın, kendisini takip ederek tartışmayı devam ettirdiğinin, mağdurun kendince açıklamalarına devam ettiği sırada sanığın belinde bulunan bıçağı çıkararak, iki kez batına nafiz olacak, bir kez de sol kol dirsek altında cilt - cilt altı adaleye nafiz olacak şekilde yaraladığının, dosyada bulunan, CD izleme ve çözüm tutanağından sanığın, sokakta konuşurken sağ elinde bulunan bıçağı gizlediğinin, sonrasında mağdurun karnına sapladığı bıçağı sağ eli ile bastırarak bir süre basılı tuttuğunun ve enlemesine olarak sokağın bir başından diğer başına kadar sürüklediğinin, eylemini münferit darbe dışında, bir süre devam ettirdiğinin, Balıkesir Devlet Hastanesi epikriz raporundan, mağdurun vaki yaralanma nedeniyle, "göbek üst hattından 2 cm çapında, 2 cm derinliğinde, aynı hatta 2 cm çapında batına nafiz yaralar olduğunun, bu yaralanmaların mide ön ve arka duvarı ile ileumda 2 ayrı yerde perforasyon oluşturduğunun anlaşılmasına" göre sanığın eyleminin adam öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturacağının gözetilmemesi,
2) Sanığın dosya kapsamına uymayan beyanına dayanılarak hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 15.02.2017 gün ve 41–27 sayı ile;
"...Olayın ani gelişen bir olay olduğu, sanık ile katılan arasında öldürmeyi gerektirecek açık bir husumet bulunmadığı, olay yerinden elde edilen CD görüntülerinden de anlaşılacağı üzere sanığın saldırısını devam ettirme imkânı olduğu hâlde basit bir engelleme üzerine bu saldırısına son vermiş olması dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı kastının öldürmeye yönelik değil yaralamaya yönelik olduğu kabul edilmiştir.
Bozma ilamında "Mağdurun karnına sapladığı bıçağı sağ eliyle bastırarak bir süre basılı tuttuğunu ve enlemesine olarak sokağın bir başından diğer başına kadar sürüklediği" şeklinde bir belirlemede bulunulmuş ise de, bu belirlemenin neye dayalı olarak yapıldığı anlaşılamamaktadır.
Bozma öncesi mahkememizin 01.06.2016 tarihli oturumunda adli emanetin 2015/2874 sırasına kayıtlı güvenlik kamera CD"si duruşma salonunda mahkememizce izlenmiştir. Güvenlik kamera CD"sinde sanığın katılanı bıçakladıktan sonra katılan sırtüstü yere düşüp yerde sırtüstü bulunduğu sırada elinde bıçak olduğu hâlde katılana yönelik başkaca bıçak darbesi yoktur. Sanığı bu sırada engelleyen herhangi bir neden veya kimse bulunmamaktadır. Sanığın yanına yaklaşan kişi, sanık elinde bıçağı kaldırmış vaziyette katılan yerde iken bir müddet bekledikten sonra sanığın yanına gelmiş, sanığa yönelik fiziki bir güç kullanmaksızın, sanık eylemine son vermiştir. Sanığın elinde bıçak varken sanığın yanına gelen kişi, bir müddet sonra hafifçe sanığın sırtına elini götürmüştür. Ancak sanığa yönelik, eylemine son vermeye ilişkin herhangi bir eylemde bulunmamıştır. Sanığın eylemine devam ederek katılanı öldürme imkânı varken bu eylemine devam etmemesi sanığın katılanı öldürme kastıyla hareket ettiğine ilişkin mahkememizde ciddi şüpheler oluşturmuştur. "Şüpheden sanık yararlanır" evrensel yargılama ilkesi gereğince, sanığın öldürme kastıyla hareket etmediği mahkememizce değerlendirilmiştir.
Yine sanık başlangıçtan beri değişmeyen savunmasında katılan ile tartıştıkları sırada kendisine katılan tarafından "orospu çocuğu, ananı bacını sinkaf ederim" şeklinde sözlerle hakarette bulunduğunu savunduğunu, olayın görgü tanığı bulunmadığı için bu savunmanın aksinin ispat edilemediği anlaşıldığından bu durum sanık lehine haksız tahrik sayılarak TCK"nun 29. maddesi uygulanmıştır." şeklindeki gerekçeyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.11.2017 gün ve 22174 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.12.2017 gün ve 19323-17172 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, sanık ve müdafiinin temyiz isteklerinden vazgeçmeleri nedeniyle ve direnme hükmünün kapsamına göre inceleme, katılan vekilinin temyiz talebi üzerine sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğu,
2- Sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
07.09.2015 tarihli tutanakta; Balıkesir ili, Merkez ilçesi, Yıldırım Mahallesi, Barbaros Sokakta bir şahsın yaralandığının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiğinde, kesici delici aletle yaralanan katılanın hastaneye kaldırıldığı, sanık ..."in olay yerinde bulunamadığı, olayı gören tanık veya tanıklara rastlanılmadığı, olay yerinde kan izi veya herhangi bir bulgu tespit edilemediği bilgilerine yer verildiği,
20.09.2015 tarihli CD izleme ve çözüm tutanağında; katılan ve sanığın saat 14.10.14"te güvenlik kamerasının görüş açısına girdikleri, sokak üzerinde ayaküstü konuştukları, sanığın sağ elinde bulunan bıçağı gizlediği, daha sonra ani bir hareketle bıçağı katılanın sol karın boşluğuna sapladığı, bıçağı bastırarak bir süre katılanın vücudunda tuttuğu, katılan ve sanığın 14.10.25 sıralarında tekrar kameranın görüş açısına girdikleri, sanığın bıçaklı saldırısının devam ettiği, katılanın kendisini savunmaya çalıştığı, geri kaçtığı sırada yere düştüğü, sanığın saat 14.10.42"de olay yerinden kaçarak uzaklaştığı tespitlerine yer verildiği,
Katılan hakkında düzenlenen epikriz belgesinde; göbek üst, orta hatta her ikisi de batına nafiz biri 2 cm çapında ve 2 cm derinliğinde, diğeri 2 cm çapında ve 1 cm derinliğinde kesici delici alet yarası olduğunun, ayrıca katılanın sol kol dirsek altında cilt cilt-altı, adaleye nafiz 3 cm uzunluğunda bir kesici delici alet yarası daha bulunduğunun, batına nafiz yaralanmaların mide ön ve arka duvarında, ince bağırsakta iki ayrı yerde delinmeye neden olduğunun, tedavisi yapılan katılanın 7 gün sonra taburcu edildiğinin ifade edildiği,
Katılan hakkında düzenlenen 24.05.2016 tarihli adli raporda; katılanın karın sağ kısmında 2 adet sıyrık, karın sol tarafta batına nafiz 2 adet, sol kol dirsek altında adaleye nafiz 1 adet kesici delici alet yarası bulunduğu, mide ve ince bağırsak perforasyonuna neden olan yaralanmaların, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... kollukta; yazları akrabalarından çalışmak isteyenleri toplayıp İzmir ili, Menemen ilçesindeki tarlalarda çalışmaya götürdüğünü, sanığın eşi olan Gülizar"la uzaktan akraba olduklarını, Gülizar"ın sanıktan ayrıldıktan sonra ekonomik sıkıntı çektiğini, 2015 yılının Mayıs ayında yanına gelen ..."ın, kendisini de tarlada çalışmak üzere Menemen"e götürmesini istediğini, bunun üzerine Gülizar"ı çocukları ile birlikte çalışmaya götürdüğünü, Eylül ayına kadar çalıştıklarını, daha sonra Balıkesir"e döndüklerini, olay günü saat 14.00 sıralarında sanıkla karşılaştığını, sanığın kendisine hitaben “Lan kim oluyorsun da benim ailemi alıp tarlaya götürerek çalıştırıyorsun” dediğini, kendisinin de mağdur durumdaki Gülizar"ın bizzat evine gelerek, çocukları ile birlikte tarlada çalışmak için iş istediğini, bunun üzerine onları çalışmaya götürdüğünü, hak ettikleri ücreti de ödediğini söylemesi üzerine, sanığın sırtını dönerek çakıdan büyük, otomatik açılıp kapanan bir bıçak çıkardığını, daha sonra bu bıçakla doğrudan karın bölgesine vurduğunu, sanıkla boğuşmaya başladığını, bu sırada kolundan da yaralandığını, ardından sanığın “Son uyarım, çocuklarımı bir daha götürürsen kafana sıkarım” diyerek olay yerinden ayrıldığını,
Cumhuriyet savcılığında; sanığın eşi Gülizar"ın, dayısının kızı olduğunu, sanıkla uzun yıllar resmi nikâh kıymaksızın yaşayan Gülizar"ın sanıktan beş çocuğu olduğunu, ancak sanığın ailesinin geçimi ile ilgilenmemesi nedeniyle çocuklarını da alarak sanıktan ayrıldığını, geçim sıkıntısına düşen Gülizar"ın amelelik yaparak ailesini geçindirmeye çalıştığını, kendisinin ise halk arasında “dayıbaşılık” olarak tabir edilen işi yaptığını, yardım etmek amacıyla akrabası olan Gülizar"ı çalışmaya götürdüğünü, sanığın bu nedenle kendisine husumet beslediğini, olay günü Balıkesir il merkezinde bulunan bir kahvehanede çay içtiği sırada, sanığın gelip yan masaya oturduğunu, kendisi ile ilgilenmeden kalkıp kahvehaneden çıktığını, sanığın peşinden gelip kendisini durdurduğunu ve “Sen kime danışıyorsun da benim çocuklarımı götürüyorsun” dediğini, kendisinin de sanığa çocuklarının ve eşinin mağdur durumda olduklarını, ısrar etmeleri üzerine çalışmaya götürdüğünü, sorunu varsa bunu eşi ve çocukları ile konuşarak halletmesi gerektiğini söylediğini, sanığın yanından ayrılacağı sırada sanığın kendisini durdurarak, “Sen şimdi çocukları götürecek misin?” diye sorduğunu, gereken cevabı verdiğini belirtip sanıktan uzaklaşmaya çalışırken sırtını dönen sanığın belinden bir şey çıkarıp kendisine yetiştiğini, bıçağa hız kazandırmak için gerinerek iki kez karın boşluğuna bıçakla vurduğunu, üçüncü kez karnını hedefleyerek hamle yaptığında iki eli ile sanığın bıçak bulunan elini tuttuğunu, engel olamadığını, mücadele ederken yere düştüğünü, bu sırada da sanığın bıçağı yukarıdan aşağı kendisine saplamak için birçok kez hamle yaptığını, elleri ile kendisini korumaya çalıştığını, kolundan yaralandığını, bu esnada tanımadığı birinin sanığa “Yeter artık, öldürdün adamı” dediğini, sanığın olay yerine gelen bu şahsın müdahalesi üzerine eylemine son verdiğini, olay yerinden uzaklaşırken de, “Bir dahaki sefere kafana sıkacağım” dediğini,
Mahkemede; sanığın bıçakla üç kez karnına vurduğunu, yere düşünce bıçağı koluna sapladığını, bir şahsın sanığa müdahale ederek sanığın bileğini tuttuğunu ve sanığı üzerinden aldığını,
Tanık ...; sanıkla 16 yıl kadar birlikte yaşadıklarını, yaklaşık üç yıl önce geçimsizlik nedeniyle ayrıldıklarını, Mayıs ayında akrabası olan katılana giderek zor durumda olduğunu, çocukları ile beraber çalışmak için Menemen"e gitmeyi istediğini söylediğini, dört ay çalıştıklarını, ücretini tam olarak aldığını, olayı görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Olaydan yaklaşık 8 ay sonra yakalanan sanık ... Cumhuriyet savcılığında; ... ile 15 yıl birlikte yaşadıklarını, müşterek beş çocuklarının bulunduğunu, resmi nikâh kıymadıklarını, yaklaşık üç sene önce Gülizar"ın çocukları da alarak ailesinin yanına gittiğini, bir daha da dönmediğini, Gülizar"ın köylülerinden çekindiği için köye gidemediğini, bu yüzden çocuklarıyla irtibat kuramadığını, olay günü Gülizar"ın halasının oğlu olan katılanı çarşıda gördüğünü, çocuklarını görmesine yardımcı olması için ondan yardım istediğini, katılanın ise kendisine “Lan orospu çocuğu, çocukların bana mı kaldı, ben onları çalışmaya götürüyorum, çalışıp para kazanıyorlar, onların sana ihtiyacı yok, ananı bacını sinkaf ederim” diyerek hakaret ettiğini, katılanın bu saldırgan tutumu üzerine paniğe kapıldığını, karpuz kesmekte kullandığı çakıyla katılanın bacağına doğru hamle yaptığını, bıçak sekince katılanın kolundan yaralanıp yere düştüğünü, kendisinin de olay yerinden ayrıldığını, olayın istemi dışında gerçekleştiğini, bıçağı hatırlamadığı bir yere attığını, Balıkesir"i terk ederek Trabzon"a gittiğini, gemilerde balıkçılık yaptığını, arandığını duymasına karşın gemi kaptanı izin vermediği için gemiyi terk edemediğini,
Mahkemede; katılanla eşi Gülizar arasında gönül ilişkisi bulunmadığını, olay günü çocukları ile görüşmesini sağlaması için katılandan yardım istediğini, katılanın kendisine hakaret etmesi üzerine korkutmak için bıçağı katılana doğru salladığını, öldürme kastının bulunmadığını, pişman olduğunu,
Savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna "subjektif unsur" denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı TCK"nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK"nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Diğer yandan; 5237 sayılı TCK"nun 29. maddesinde haksız tahrik; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 765 sayılı Kanunda yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere; gerek fail, gerekse mağdur ya da maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak haksız bir eylem ile mağdur ya da maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, gerçekleştirdiği fiille karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık ..."in, olay tarihinden 20 yıl kadar önce katılanın akrabası ... ile birlikte yaşamaya başladığı, yaklaşık 16 yıl süren bu ilişkiden sanığın 5 çocuğu olduğu, olay tarihinden 3 yıl kadar önce sanıkla geçinemediğini ileri süren ..."ın, çocuklarını da yanına alarak sanığı terk ettiği ve ailesinin yanına yerleştiği, geçim sıkıntısı çekmeye başlayan ... akrabası olan ve tarlalarda çalışmak üzere tarım işçisi temin eden katılan ..."a giderek zor durumda olduğunu, çocukları ile birlikte tarım işçisi olarak iş aradığını söylemesi üzerine, katılanın 2015 yılı Mayıs ayında Gülizar Karabay ve çocuklarını İzmir ili, Menemen ilçesine çalışmaya götürdüğü, Eylül ayına kadar çalıştırdıktan sonra ücretlerini vererek tekrar Balıkesir"e dönmelerini sağladığı, olay günü katılan Balıkesir il merkezinde bir kahvehanede oturduğu sırada, sanığın gelerek katılanın yan tarafındaki masaya oturduğu, sanığın gelmesi üzerine katılanın kahvehaneden ayrıldığı, katılanı takip etmeye başlayan sanığın, katılanı durdurup “Sen kime danışıyorsun da benim çocuklarımı çalışmaya götürüyorsun” diyerek katılanla tartışmaya başladığı, katılanın durumu izah ederek uzaklaşmaya çalışmasına rağmen sanığın ısrarla tartışmayı sürdürdüğü ve yanında taşıdığı ele geçirilemeyen bıçağı çıkarıp, doğrudan katılanın karın bölgesine şiddetle birkaç kez vurduğu, kendini korumaya çalışan katılanın sanıktan uzaklaşmak isterken yere düştüğü, sanığın yerdeki katılana yönelik bıçaklı saldırısını devam ettirdiği, eliyle kendisini korumaya çalışan katılanın bu sırada kolundan da bıçakla yaralandığı, bu esnada olay yerinden geçmekte olan bir şahsın, sanığa hitaben “Yeter artık, öldürdün adamı” şeklindeki sözlü uyarısı ve ardından yaptığı fiili müdahale üzerine sanığın eylemlerine son verip olay yerinden kaçtığı, katılanın batına nafiz iki ayrı bıçak yaralanması sonucu mide ön ve arka duvarı ile ince bağırsakta iki ayrı yerde perforasyona neden olacak ve yaşamsal tehlike geçirecek şekilde yaralandığı ve tıbbi müdahaleler sonucu sağlığına kavuşabildiği olayda; sanığın, ayrıldığı eşi ve çocuklarına iş bulduğu gerekçesiyle katılana husumet beslemesi, öldürmeye elverişli nitelikteki kesici delici aletle katılana saldırması, saldırı başladığı sırada ayakta sabit durmakta olan katılanın doğrudan karın bölgesini hedef alması, katılanın vücudunda meydana gelecek yaralanmayı artırmak için gerinerek güç alıp hızla ileri savurduğu bıçakla katılanın karın bölgesine birçok kez hamle yapması, batın bölgesine iki kez isabetle vurması ve yine yaralanmanın düzeyi, iç organlardaki tahribatı artırmak maksadı ile katılanın vücuduna saplanan bıçağa bastırması, elinden kurtulmaya çalışırken yere düşen katılana yönelik saldırısını ısrarla sürdürmesi, olay yerinden geçmekte olan bir şahsın önce sözlü sonra fiili müdahalesi ve katılanın etkin direnmesi üzerine eylemlerine son vermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu; ayrıca, her ne kadar olaydan sonra kaçan ve yaklaşık sekiz ay sonra yakalanan sanık çocukları ile görüştürmesi için yardım istediği katılanın kendisine hakaret etmesi üzerine katılana bıçakla vurduğunu iddia etmiş ise de, olay günü sanığın katılanın oturduğu kahvehaneye gitmesi, kendisini görmesi üzerine rahatsız olup kahvehaneden ayrılan katılanın peşinden giderek takip etmesi, yolda durdurduğu katılanın izahta bulunmasına karşın ısrarla katılana hesap sorması ve yanında taşıdığı bıçakla katılana aniden saldırması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin bir haksızlığa tepki olarak değerlendirilemeyeceği, katılanın kendisine hakaret ettiğine ilişkin iddialarının soyut nitelikte kaldığı ve katılandan sanığa yönelen haksız bir fiilin söz konusu olmadığı anlaşıldığından, olayda sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanık hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüs yerine kasten yaralama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması ve koşulları bulunmadığı hâlde haksız tahrik hükmünün uygulanması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.02.2017 gün ve 41-27 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun ve sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2018 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.