Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 23.11.1983-01.01.1989 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 23.11.1983 ile 01.01.1989 tarihleri arasında babası olan davalı Mehmet İspir’e ait işyerinde geçen ve SSK’na eksik bildirilen çalışmalarının tespitini istemiştir.
Mahkemece, 23.11.1983 ile 28.02.1988 tarihleri arasında kuruma bildirilmeyen 478 günlük sürede davalı işyerinde çalışıldığının tespitine karar verilmiş ve karar süresinde davalılardan SSK Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemenin eksik inceleme ve araştırma ile anılan sonuca vardığı anlaşılmaktadır. Gerçekten bu tür hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği, Yargıtayın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olan bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren, tarafından verilip verilmediği, ya da çalıştıklarının kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de, tanıkların; çalışmanın konusu, sürekli, kesintili ya da mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren işçi ve işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve posta başı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlenmelidir. Mahkemenin bu tür davaların kişilerin sosyal güvenliğine ilişkin olması ve kamu düzenini ilgilendirdiğini göz önünde tutarak gerektiğinde; doğrudan soruşturmayı genişletmek suretiyle ve olabildiğince delilleri toplaması gerekmektedir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da açıktır.
Yapılacak iş söz konusu fiili ve hukuki gerçekler ve özellikle 506 sayılı kanunun m:79/10,2-9 hükümleri dikkate alınarak, dava konusu dönemde, işverence Kuruma bildirilen dönem bordrolarında adı bulunan tanıkların veya davalı işyerine komşu olan diğer işyerlerinde, çalıştığı zabıta marifetiyle tespit edilen ve komşu işyerlerinde kayıtlı bulunan komşu iş yeri çalışanlarının; çalışmanın niteliği, gerçek bir çalışma olup olmadığı ve devamlılık arz eden bir iş olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, davalıya ait işyerinde geçen ve kuruma noksan bildirilen çalışma olgusunun somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10. maddeleri gereğince kanıtlanıp kanıtlanmadığı değerlendirilmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yanlış değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.