1. Hukuk Dairesi 2019/4149 E. , 2020/565 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.09.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ...ile temyiz edilen asil davacı ... ve vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, dava dışı Orka ...Ltd. Şirketinin davalı banka ile imzaladığı kredi sözleşmesi lehine kayden maliki olduğu 1733-1734-1735-1736-1739-1741 parsel sayılı taşınmazlarını teminat olmak üzere ipotek verdiğini, esas borçlu olan Abdullah Yorulmaz"ın aldığı kredinin büyük bir kısmını ödemeden meçhule gittiğini, akabinde davalının krediyi kat edip asıl borçlu ve kendisi aleyhine Ankara Gayrimenkul İcra Müdürlüğünün 2006/409 Esas sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlattığını, bankaya uzlaşma önerdiğini, bunun üzerine davalı banka ile yaptığı 26.03.2008 tarihli protokol ile borç toplam 420.000,00.-TL olarak belirlenerek 33 ay vade ile geri ödenmesi, vade sonu ve borcun kapanması sonrasında bankaya devredilen taşınmazların yeniden adına tescil yapılacağının kararlaştırıldığını, bankaya 231.789,83.-TL ödeme yaptığını, bakiye taksitlerin aksatılması ve 33 aylık sürenin dolması sebebi ile bankanın vefa hakkını tapudan terkin ettirdiğini, bu arada 1741 sayılı parselin Esenboğa Havaalanı 3.pist kamulaştırma sahası kapsamında 913.602,87.-TL tutar üzerinden kamulaştırıldığını, banka ile aralarında yapılan işlemin gerçekte inançlı temlik olduğunu, gerçek bir satış işlemi olmadığını ileri sürerek 1733, 1734, 1735, 1736 ve 1739 parsellerin tapu kayıtların iptali ile adına tesciline, 1741 sayılı parselin satışından yapılan tahsilatın bankaya olan borcundan mahsup edilerek kalan kısmının ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, aynı davanın daha önce kesin hükme bağlandığını, davalının kesinleşmiş ilamın hilafına işbu davayı açtığını, banka ile davacı arasında inançlı bir işlem tesis edilmediğini, bir an için protokolün inançlı işlem kabul edilmesi halinde dahi davacının protokol hükümlerine uygun davranmadığını ve süresini de geçirmiş olduğunu, taşınmazların mülkiyetinin taraflar arasında yapılan satış sonrası bankaya
geçtiğini, bankanın davalıya ait taşınmazları vefa hakkı tanımak suretiyle 26.03.2008 tarihinde satın aldığını, üst üste iki taksitin ödenmemesi üzerine Ankara 14.Noterliğinin 18.07.2009 tarih ve 5845 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davacıya taksitleri ödemesi, aksi halde vefa hakkının hükümsüz kalacağının ihtar edildiğini ve buna rağmen davacının ödeme yapmadığını, iddianın aksine taşınmazların protokolün teminatı olmadığını, kaldi ki taşınmazın satış işleminin ihtar sonrası protokolün feshinden ve vefa hakkının taşınmaz sicilinden terkinden sonraki dönemde yapılmış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasında akdedilen protokolün hükümsüz kaldığına dair davalı savunmasının iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ettiği ve 6098 sayılı TBK’nun 81.maddesindeki "karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ifa sırası" düzenlemesi uyarınca, davalının da edimini ifa etmesi bekleneceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava dışı Orka ...Ltd. Şirketinin davalı bankadan kredi temin ettiği, kredi için davacının 1733-1734-1735-1736-1739-1741 parsel sayılı taşınmazlarına ipotek tesis edildiği, borcun ödenmemesi üzerine davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla Ankara 22. İcra Müdürlüğünün 2006/409 Esas sayılı dosyası ile takip başlattığı, takip sonucu taşınmazın satışına karar verildiği, 1. satış tarihinin; 17.03.2008 2. satış tarihinin; 27.03.2008 olarak belirlendiği, 2. satıştan 1 gün önce 26.03.2008 tarihinde tarafların davacının borcunu taksitlendirerek ödemesi için bir sözleşme düzenledikleri ve aynı gün davalının satışın düşürülmesini talep ettiği, ancak davacının taksitleri aksatması üzerine bankanın 08.07.2009 tarihinde borcun 7 gün içerisinde ödenmesi için davacıya ihtarname tebliğ ettiği, borcun yine ödenmemesi üzerine 19.01.2011 tarihinde 2. ihtarname keşide edilip davacı tarafından bu tarihe kadar ödenen bedel iade alınarak taşınmazların satışa çıkarılacağının bildirildiği, 25.03.2011 tarih ve 1205 yevmiye nolu işlem ile de çekişmeli taşınmazların tapu kaydına konulan vefa şerhinin terkin edildiği, davacının aynı iddialarla Akyurt Asliye Hukuk Mahkemesinde 2011/120 Esas sayılı dava açtığı, mahkemece gabin nitelendirilmesi yapılarak davanın reddine karar verildiği, kararın Dairenin 01.04.2012 tarihli ilamı ile onandığı verildiği, 13.06.2013 tarihinde de çekişmeli taşınmazlardan 1741 parsel sayılı taşınmazın Esenboğa Havaalanı III. Pist sahası olarak kamulaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar mahkemece hukuki niteleme olarak inançlı işlem nitelendirilmesi yapılmış ise de, bunun doğru olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Şöyle ki, taraflar arasında düzenlenen 26.03.2008 tarihli szöleşme inanç sözleşmesi olmayıp, bir vefa (geri alım) sözleşmesidir. Her ne kadar Türk Borçlar Kanununun 237. maddesine göre, vefa sözleşmesinin resmi şekilde yapılması zorunlu ise de, tapu kayıtlarına şerh verilmekle resmi şekil şartı da yerine getirilmiştir.
Somut olaya gelince, davacı vefa sözleşmesi gereği edimlerini yerine getirmediğinden vefa hakkı tapudan terkin edilmiş ve artık mülkiyet davalı bankaya geçmiştir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 2.037.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.02.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, dava sebebi inançlı işlem olarak değerlendirilmiş, sayın çoğunluk ise vefa sözleşmesinden kaynaklandığı sonucuna varmıştır. Esasen davacının dayandığı sözleşme adi nitelikte ise de tapu senedine işlenmek suretiyle resmiyet kazandığı hususunda tereddüt bulunmadığından tarafımca da dava vefa sözleşmesinden kaynaklı tapu iptal-tscil isteğine ilişkindir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan görüş aykırılığı; davalı bankanın iyi niyetli olup olmadığı, iyi niyetli değilse davanın kabul edilip edilmeyeceği noktasındadır.
Sayın çoğunluk, vefa sözleşmesi gereğince taşınmazların mülkiyeti bankaya geçtiğine göre artık davacının bunları geri isteyemeyeceği görüşündedir.
Halbuki Yerel Mahkemenin gerekçesinde ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, Bankanın amacı, alacağını tahsil etmek olup vefa sözleşmesi de bu nedenle yapılmıştır.
Burada tartışılması gereken husus, taksitlerden ikisini ödeyemeyen borçlunun elinden, davaya konu 6 adet taşınmazın alınmasının hakkaniyet ve iyi niyet kurallarına uygun olup olmadığı hususudur. Zira davacının borç miktarı bilirkişi raporuna göre dava tarihi itibariyle 649.262,04 TL olup tümtaşınmazların değeri 7.845.900 TL dir. Yargılama sırasında kamulaştırılan taşınmazın bu bedelinden bir kısmı dahi kalan borcu ödemeye yetmekte, 233.049,23 TL bedel ise artmaktadır.
Tartışılması gereken asıl husus ise; Bankaların rehin olarak aldığı taşınmazların mülkiyetini kazanmalarının mümkün olup olmadığı noktasıdır. Bilindiği üzere TMK 873/2. maddesi "Borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersizdir" demek suretiyle mülkiyetin geçişine izin vermemiştir. Aynı husus yine TMK"nın 949.maddesinde taşınırlar için düzenlenmiştir.
Her ne kadar vefa sözleşmelerinde mülkiyetin geçişine engel bir durum yok ise de, somut olayda taraflar arasında yapılan protokol incelendiğinde tarafların asıl amacının bankaya olan kredi borcunun ödenmesi, taşınmazların da taminat amacıyla devredildiği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Sözleşmenin yapıldığı tarihte dahi taşınmazların toplam bedelinin kredi borcundan fahiş oranda fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere TMK 2. madesinde "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." düzenlemesi getirilmiştir. Bu nedenle hiç bir hukuk düzeni kötü niyeti korumamış daima cezalandırmıştır. Söz konusu sözleşme yapılırken borçlu borcunu ödeyeceği inancıyla 6 ayrı taşınmazını vefa hakkını saklı tutarak Bankaya devretmiş, Banka da bu amaçla devralmıştır. Bankanın asıl amacı kredi alacağının tahsilidir. Banka gayrimenkul ticareti yapmamaktadır. Nitekim kamulaştırılan 1741 sayılı parsel dahi borcu fazlasıyla karşılamıştır. Bu durumda daha başından bile bir adet taşınmazın borcu karşılayacağı açık iken, 6 ayrı taşınmazın vefa sözleşmesi ile Bankaya intikalinde, Bankanın iyi niyetli olduğundan, hakkını kullanırken dürüst davrandığından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Sonuç itibariyle, somut olay ve sözleşmenin mahiyeti gereği, yapılan vefa sözleşmesi geçerli ise de Banka açısından bir hakkın suistimali söz konusu olduğundan, bu sözleşme ile Bankanın rehinli taşınmazın mülkiyetinin intikalini engelleyen yasa hükmünü dolanması söz konusu olmakla, hukuk düzenince kötü niyetin korunması mümkün bulunmadığından davanın bu gerekçeyle kabulünün doğru olduğu kanaat ve sonucuna vararak kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.