Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/519
Karar No: 2018/132

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/519 Esas 2018/132 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/519 E.  ,  2018/132 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Günü : 24.02.2009
    Sayısı : 767-57

    Sanık ..."nin hırsızlık suçundan TCK"nun 142/1-b maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK"nun 116/2. maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK"nun 151/1. maddesi uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tüm suçlar yönünden aynı Kanunun 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına ilişkin İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2009 gün ve 767-57 sayılı hükümlerin, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.06.2014 gün ve 5460-10964 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.06.2014 gün ve 190397 sayı ile;
    "...Yerel mahkeme sanık hakkında her üç suç yönünden mahkûmiyet kararı tesis ederken kısa kararda TCK"nun 62. maddesinin uygulanmayacağına hükmetmişken, gerekçeli kararın açıklama bölümünde söz konusu maddenin uygulanmasına karar verildiğini yazarak kısa karar ile gerekçeli karar arasında açıkça çelişkiye yol açtığından çelişki nedeniyle hükümlerin bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.07.2014 gün ve 9353-13984 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanık müdafiinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı,
    2- Hükmün esasını oluşturan kısa kararda sanık hakkında tüm suçlar yönünden TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı belirtilmesine karşın gerekçeli kararda anılan maddenin uygulandığı belirtilmek suretiyle kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirilip getirilmediği,
    Noktalarında toplanmaktadır.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ... hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yargılama sırasında sanığın 29.12.2008 tarihli özel vekâletname ile avukat ..."ı kendisine müdafii olarak tayin ettiği, adı geçen avukatın, oturumlara sanık müdafii sıfatıyla katıldığı, sanığın, 24.02.2009 tarihli oturumda avukatını azlettiğini, duruşmaları kendisinin takip edeceğini, barodan avukat tayin edilmesini de istemediğini beyan ettiği, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın, hırsızlık suçundan TCK"nun 142/1-b ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK"nun 116/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan aynı Kanunun 151/1 ve 53. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verildiği, tüm suçlar yönünden “sanık suçunu inkâr edip mahkemeye yardımcı olmadığından hakkında TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı” belirtilmesine rağmen gerekçeli kararın açıklama bölümünde, sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından TCK"nun 62. maddesinin uygulanması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
    1- Sanık müdafiinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı;
    5271 sayılı CMK’nun 2/1-c maddesinde “şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı” olarak tanımlanan müdafi, toplumsal savunmayı gerçekleştirmek amacıyla şüpheli veya sanık lehine hareket edip hukuki yardımda bulunan ve gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayan kamusal bir muhakeme süjesidir. (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2010, s. 401 vd.; Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, 12. Baskı, İstanbul 2015, s. 180 vd.; Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 245 vd.; Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 12. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2007, s. 184; Sinan Kocaoğlu, Müdafi, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2012, s. 57)
    Ceza muhakemesinde; dosyayı inceleme, suret alma, şüpheli veya sanıkla görüşme ve yazışma, doğrudan soru yöneltme, ifade alma veya sorgu süresince hazır bulunma gibi, müdafie tanınan birçok yetki bulunmaktadır. Bu yetkilerin birisi de sanık yararına kanun yollarına başvurma hakkıdır.
    Müdafiin kanun yollarına başvurma hakkı, CMK"nun 261. maddesinde; "Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir" şeklinde düzenlenmiştir.
    Buna göre ceza muhakemesinde bir avukatın sanık adına hükmü temyiz edebilmesi için o sanığın müdafii sıfatını kazanmış ve başvuru tarihi itibarıyla da bu sıfatını kaybetmemiş olması gerekmekte olup aksi takdirde temyize hak ve yetkisi bulunmayacaktır.
    Müdafi sıfatı, şüpheli veya sanığın ya da kanuni temsilcisinin seçimi ya da baro tarafından görevlendirme suretiyle kazanılabileceğinden böyle bir görevlendirme veya seçim olmaksızın müdafi olarak işlem yapmak mümkün değildir. (Centel-Zafer, s.173 vd.)
    Şüpheli veya sanığın ya da kanuni temsilcisinin seçtiği müdafie "seçilmiş müdafi", baro tarafından görevlendirilen müdafiye ise "atanmış veya görevlendirilmiş müdafi" denilmektedir. Seçilmiş müdafiin vekaletnamesinin bulunması şart değildir.
    Hemen belirtmek gerekir ki "seçilmiş-atanmış müdafi" ile "ihtiyari-zorunlu müdafi" kavramları farklı kavramlardır. Şüpheli veya sanığın müdafii aracılığıyla savunulması hususunda tercih yapma imkânına sahip olduğu hâllerde görev yapan müdafi ihtiyari müdafi, görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hâllerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafidir. Görüldüğü gibi müdafiin zorunlu veya ihtiyari olması, şüpheli veya sanığın istemine ya da istemi olup olmadığına bakılmaksızın yani iradesi dikkate alınmadan atanıp atanmadığına bakılarak belirlenmektedir. (Kunter- Yenisey- Nuhoğlu, s. 409; Centel-Zafer, s. 187; Yurtcan, s.192; Kocaoğlu, s.120; Öztürk-Tezcan-M. R. Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan- E. Erdem, s. 250)
    1412 sayılı CMUK, kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafilik sistemini benimsemiş ve sınırlı bazı hâllerde zorunlu müdafilik sistemini getirmişken; 5271 sayılı CMK zorunlu müdafilik sistemini, önemli ölçüde genişletmiştir. 5271 sayılı CMK"na göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (150/2. md.), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (150/3. md.), resmî bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (74/2. md.), tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilmesi (101/3. md.), davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşılan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (204/1. md.) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (247/4. md.) hâllerinde, şüpheli veya sanığın istemi bulunmasa hatta açıkça müdafi istemediğini beyan etse bile müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır. CMK"nun 150/3. maddesinin yürürlüğe giren ilk şeklinde üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından zorunlu müdafi görevlendirilmesi kabul edilmiş iken, 19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı kanunun 21. maddesiyle bu süre "alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren" şeklinde değiştirilmiştir.
    Seçilmiş müdafiinin müdafilik statüsü, seçilen avukat ile şüpheli veya sanığın ya da kanuni temsilcisinin iradelerinin uyuştuğu anda, baro tarafından görevlendirilen müdafiinin müdafilik statüsü ise atamanın yapıldığı ve görevlendirme listesindeki avukatın bu atamayı kabul ettiğini baroya bildirdiği anda başlayacaktır.
    Müdafiin görevinin sona ermesi ise müdafiin seçilmiş veya atanmış müdafi olup olmadığına, seçilmiş müdafiin varsa vekâletnamesindeki özel şartlara ve işin mahiyetine göre farklılıklar arz etmektedir. Ancak genel olarak; müdafilik görevinin savunma görevi bittiğinde sona ereceğini söylemek mümkündür. Bunun dışında bir takım kanuni nedenlerden ötürü veya hukuksal işlemler sonucunda da müdafiin görevi sona erebilir.
    Öte yandan; 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 317. maddesinde; “Yargıtay, süresi içerisinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar” düzenlemesine yer verilmiş olup, aynı Kanunun 315. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece ya da temyiz incelemesi sırasında Yargıtayca öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında sanığın, savunmasını yapmak üzere 29.12.2008 tarihli özel vekâletname ile avukat ..."ı kendisine müdafi tayin ettiği, adı geçen avukatın, oturumlara sanık müdafii sıfatıyla katıldığı, sanığın 24.02.2009 tarihli oturumda avukatını azlettiğini ve duruşmaları kendisinin takip edeceğini beyan ettiği olayda; sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olmadığı gibi yargılamaya konu suçların zorunlu müdafi atanmasını gerektirir suçlardan da olmadığı dikkate alındığında sanık tarafından azledilen avukat ..."ın sanık müdafii sıfatını kaybetmesi nedeniyle hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, temyize hak ve yetkisi bulunmayan avukat ..."ın temyiz isteminin reddine karar verilmeli ve sanığın temyiz talebi ile sınırlı olarak temyiz incelemesi yapılmalıdır.
    2- Hükmün esasını oluşturan kısa kararda sanık hakkında tüm suçlar yönünden TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı belirtilmesine karşın gerekçe bölümünde anılan maddenin uygulanması gerektiği belirtilmek suretiyle kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirilip getirilmediği,
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" şeklinde düzenlenmiştir.
    Ceza Muhakemesi Kanununun "Kararların gerekçeli olması" başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir,"
    "Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
    "1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
    a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
    b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
    c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
    d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
    2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
    3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
    4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir."
    "Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
    "1) Hükmün başına "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
    2) Hükmün başında;
    a) Hükmü veren mahkemenin adı,
    b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
    c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
    d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
    Yazılır.
    3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
    4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
    5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
    6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
    7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir"
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi, Anayasanın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin, mahkeme başkanı ve üyelerin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekillerinin ve yasal temsilcilerinin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği ile varsa müdafiinin adı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında ya da tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüş ve düşünceler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; dosyada mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra hükme esas alınan ve reddedilen bütün deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilerek sonuç kısmında açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç" ya da "hüküm" bölümünde ise, CMK"nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanunun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK"nun 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre mahkûmiyet yerine veya müeyyidenin yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yollarına müracaat mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
    Söz konusu hükümlere göre, hüküm fıkrasının mutlaka yargılama sonunda duruşma tutanağına geçirilmesi ve okunması zorunludur. Uygulamada tefhim edilen bu hüküm fıkrasına ‘kısa karar’ adı verilmektedir. Hükmün gerekçesi bütünüyle tutanağa geçirilmemiş ise hükmün tefhiminden itibaren on beş gün içerisinde gerekçenin dava dosyasına konulması gerekmektedir. Gerekçeli kararda, kısa hükmün aynen bulunması ancak bu kararın gerekçesinin gösterilmesi icap etmektedir. Gerekçeli karar ile kısa kararın değiştirilmesi mümkün olmayıp, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması lazımdır. Başka bir ifadeyle duruşmada tefhim olunan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmamalı, gerekçe ile sonuç ve hüküm kısmı infazda karışıklığa neden olabilecek nitelikte olmamalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda tefhim edilen hüküm fıkrasında sanığın; hırsızlık suçundan TCK"nun 142/1-b ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası; iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK"nun 116/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan TCK"nun 151/1 ve 53. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına, her üç suç yönünden "sanık suçunu inkâr edip mahkemeye yardımcı olmadığından" şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi, gerekçe bölümünde ise, sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından TCK"nun 62. maddesinin uygulanması gerektiğinin belirtilmesi karşısında; kararın hüküm bölümünde TCK"nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığı belirtilmesine rağmen, gerekçe bölümünde tüm suçlar yönünden anılan maddenin uygulanması gerektiği açıklanarak kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirildiğinin ve hükümlerin bu nedenle bozulması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Öte yandan; hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, TCK"nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden bir değerlendirme yapılması da gerekmektedir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükümlerinin, sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından verilen kararların hüküm bölümleri ile gerekçe bölümleri arasında çelişki bulunması ve TCK"nun 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE;
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 02.06.2014 gün ve 5460-10964 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    a- Temyize hak ve yetkisi bulunmayan sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
    b- İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.02.2009 gün ve 767-57 sayılı hükümlerinin, sanık hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından verilen kararların hüküm bölümleri ile gerekçe bölümleri arasında çelişki bulunması ve Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 gün ve 140-85 karar sayılı kararı ile TCK"nun 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden BOZULMASINA,
    3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi