10. Hukuk Dairesi 2015/24813 E. , 2016/1456 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 02.03.2011 tarihli iş kazası sonucu yaralanan sigortalı için yapılan tedavi gideri ve geçici iş göremezlik ödemelerinin işverenlerden tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 21 ve 23. maddeleridir.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Dairemiz bozma ilamında, 5510 sayılı Yasa"nın 8 ve 23. maddeleri uyarınca davalı işverenlerin sorumluluğu bulunup bulunmadığının araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtildiği halde, Mahkemece, bozma ilamı kapsamında araştırma yapılmaksızın, davalıların 23. maddeye dayalı sorumlu oldukları kabul edilmiştir.
Öte yandan, önceki bozma ilamında "23’üncü maddeye göre işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ilkesine dayalı olup, zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerekir. Öte yandan; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51’inci maddesindeki; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” ve 52’nci maddesindeki “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükümleri gözetilerek, zarar gören(sigortalının) müterafik kusurları da nazara alınarak söz konusu maddeler kapsamında Hâkim tarafından takdir edilecek uygun bir indirimin yapılması gereği göz önünde bulundurulması" gerektiği belirtilmiş olup, hakkaniyet indirimi yapılırken, 23. maddeye dayalı sorumluluğun, işverenin 21. maddeye dayalı kusur sorumluluğundan daha ağır bir sorumluluk olduğu gözetilerek, hakkaniyet indirimi yapılırken, işverenin kusur oranına isabet edenden daha fazla bir tutarın belirlenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek işyerinin hangi tarih itibariyle kapsama alınması gerektiği ve sigortalının hangi tarihte işe girdiği belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ve 23. maddeye dayalı sorumluluğun kusur sorumluluğundan daha ağır bir sorumluluk olduğu gözetilmeksizin, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılara iadesine, 09.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.