Esas No: 2017/3072
Karar No: 2021/1164
Karar Tarihi: 05.10.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3072 Esas 2021/1164 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkette tahsilat elemanı olarak çalıştığını, işveren tarafından kendisine maxi-scooter tipi motosiklet verilerek fatura dağıtım ve tahsilatların bu şekilde yapılmasının istendiğini, davacının 12.09.2008 tarihinde saat 08.00 sıralarında şirkete giderek gerekli evrakları alarak tahsilat için şirketten ayrıldığını, Ataşehir Tirio Konutlarının önünde bulunan kavşakta kırmızı ışıkta durduğunu, yeşil ışık yanınca hareket ettiğini, bu sırada yan yolda bulunan bir minibüsün kendisine kırmızı yanmasına rağmen durmayarak müvekkiline çarptığını, kazadan sonra müvekkilinin %15 (%20,20) oranında malul kaldığını, işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yükümlülüklerine aykırı davrandığını, sırf daha fazla tahsilat yapabilmesi ve daha hızlı olması için çalışanlara araba yerine motosiklet verildiğini hatta işverenin motoru hızlı kullanmaları gerektiğini söyleyip günde kaç adrese uğradıkları hususunda çalışanları birbiriyle yarıştırma durumuna soktuğunu, buna göre prim verileceğinin beyan edildiğini, davacının daha sonra haksız ve kötü niyetli olarak işten çıkarıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1000TL maddi tazminat ile 15.000TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
5. Davacı vekili 02.12.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile; maddi tazminat talebini 116.098,22TL arttırarak 117.098,22TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı ...vekili; davacının fatura dağıtım ve tahsilat elemanı olarak çalışırken 12.09.2008 günü 34 FE 3817 plaka sayılı motosikletle Kavacık’tan TEM otoyolunu kullanarak Ataşehir’e gitmekte iken Küçükbakkalköy çıkışında trafik ışıklarında kendisine kırmızı yanmasıyla durduğunu, akabinde yeşil ışık yanmasıyla harekete geçen davacıya kırmızı ışıkta geçen plakasını alamadığı beyaz renkli minibüsün çarpıp olay yerinden hızla ayrıldığını, davacının yere düştüğünü, çevredekilerin yardımıyla hastaneye kaldırıldığını ve sağ bacağında kırık tespit edildiğini, davacının teşhis ve tedavi aşamasındaki tüm masraflarını davalı şirketin karşıladığını, özel hastanede bütün tedavilerinin yaptırıldığını, tedavi süresince çalışmadığını, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinden verilen çalışabilir kağıdını şirkete ibraz ettiğini ve çalışmaya devam ettiğini, geçirdiği iş kazası dikkate alınarak davacının kredi kontrolörlüğüne getirildiğini, bunun üzerine davacının işten ayrılmak istediğini beyan ettiğini karşılıklı mutabakatla iş sözleşmesinin sona erdiğini, davacının sulh ibraname ve feragat başlıklı belgeyi ihtirazi kayıt olmaksızın imzalayarak maddi ve manevi tazminat vesair herhangi bir talepte bulunmayacağına dair tam ve kesin olarak müvekkilini ibra ettiğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesinin 25.02.2016 tarihli ve 2010/363 E., 2016/42 K. sayılı kararı ile; 506 sayılı Kanun’un 11. maddesine göre olayın iş kazası olduğu, dava konusu olayda davalı işverenliğin %15, plakası ve sürücüsü belirlenemeyen minibüs sürücüsünün %75, kazalı davacının da %10 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği ancak hesaplamada davalı işverenin davacının kusuru dışındaki kusurlardan sorumlu olduğu gözetilerek hesap bilirkişisi tarafından hesaplanan davacının talep edebileceği 117.098,22TL maddi tazminat ile tarafların kusur durumları, bilimsel görüşler ve yargı kararlarındaki ilkeler gözetilerek takdiren 10.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
8. İstanbul Anadolu İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını davalı ...vekili süresinde temyiz etmiştir.
9. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 21.03.2017 tarihli ve 2016/9785 E., 2017/2262 K. sayılı kararı ile; “.. Dava, sigortalının 12.09.2008 tarihli iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacının davalı şirkette fatura dağıtım ve tahsilat elemanı olarak çalışırken, olay günü sabah saatlerinde şirket merkezinden aldığı faturalar için işlem yapmak üzere kendi dağıtım bölgesine motosiklet ile giderken, trafik ışığı bulunan kavşakta, kırmızı ışıkta durduğu, trafik ışığının yeşile dönmesine müteakip harekete geçtiği sırada, sağında kendisine kırmızı ışık yanan ve plakası tespit edilemeyen bir aracın trafik ışığı ihlali yaparak hareket etmesi ve davacıya çarpması neticesinde davacının %20,2 oranında malul kaldığı anlaşılmıştır.
İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğudur. Bu kapsamda işveren özen yükümlülüğü kapsamında alması gereken önlemleri almamış ve bu nedenle de zararlandırıcı bir olay meydana gelmiş ise akti yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenin bu zarardan sorumlu tutulacağı tartışmasızdır. Fakat işverenin almadığı yada eksik aldığı bu önlemler ile zararlandırıcı olay arasında nedensellik olması esastır. Diğer bir ifade ile eğer zararlı netice ile işverence hiç alınmayan yada eksik alınan önlemler arasında doğrudan bir bağ kurulamıyor ise bu zararlı neticeden işverenin sorumlu tutulması doğru olmayacaktır. Aksinin kabulü işverenin oldukça geniş sınırlar içeren akti sorumluluğunun sınırlarının dahada genişletilmesi olur ki bu kabul edilebilir bir hal değildir. Yine kaza ile işverence alınmayan önlemler arasında uygun illiyet bağının bulunması da işverenin sorumluluğu için esastır.
Ayrıca şunu belirtilmekte de fayda vardır. Teknik bilgi gerektiren hallerde mahkemelerce konusunda uzman kişilerden bilirkişi raporu alınması gerekli olmakla birlikte bilirkişilerin raporundaki değerlendirmelerin mahkemelerce denetlenmesi, gerektiğinde mahkemece ek rapor alınması, ek rapora rağmen bilirkişi değerlendirmesinin oluşa uygun düşmediği tespit olunması halinde ise gerekirse bir başka bilirkişi heyetine olayın inceletilmesi gerekir.
Somut olayda; hükme esas kusur bilirkişi heyet raporunda davalı işveren şirkete %15 oranında kusur verilmiş ise de; iş kazasının plakası tespit edilemeyen aracın trafikteki tam kusurlu davranışı nedeniyle gerçekleştiği anlaşılmaktadır. O halde gerçekleşen iş kazasında işverenin özen yükümlülüğü kapsamında alabileceği bir tedbirin bulunduğundan ve giderek sorumluluğunu gerektirecek bir kusurunun olduğundan bahsetme imkanı bulunmamaktadır. Kazanın gerçekleşmesinde trafik kuralı ihlali yapan ve plakası tespit edilemeyen üçüncü kişi niteliğindeki araç şoförünün ağır kusuru nedeniyle, iş kazası ile işveren şirket arasındaki illiyet bağının kesildiğinin kabulü ile davanın reddi gerekirken; kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesinin 13.07.2017 tarihli ve 2017/283 E., 2017/365 K. sayılı kararı ile; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Genel Sağlık Sigorta Kanunu’nun 13/e bendi uyarınca sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı bedenen engelli hâle getiren olay iş kazası olarak tanımlanmış olup Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan teftiş sonucunda da olayın iş kazası olduğunun belirtildiği mahkememizce aldırılan kusur raporunda gerekli iş güvenliği eğitimini vermeyen davalı şirketin %10 (15) oranında kusurlu bulunduğu söz konusu kazanın işverenin emir ve talimatı doğrultusunda işin ifası esnasında gerçekleştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK:
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 12.09.2008 tarihinde motosiklet ile trafikte kendisine kırmızı ışık yanmasıyla durarak, yeşil ışık yanmasıyla harekete geçen davacıya kırmızı ışıkta geçen aracın çarpması şeklinde gerçekleşen zararlandırıcı olayda üçüncü kişi niteliğindeki araç şöförünün ağır kusurunun bulunup bulunmadığı, zararlandırıcı olay ile zarar arasındaki illiyet bağının üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle kesilip kesilmediği; buradan varılacak sonuca göre davalının maddi ve manevi tazminat isteminden sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Öncelikle konu ile ilgili kavram ve mevzuat hükümlerinin açıklanması yerinde olacaktır.
14. İşçi kavramının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımı yapılmıştır.
15. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. maddesinde “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
16. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 393/1. maddesinde ise hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.
17. Bu hâliyle denilebilir ki, hizmet sözleşmesi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden, taraflardan her birinin öteki tarafın edimine karşı borç yüklendiği, iki taraflı bir sözleşmedir.
18. Hizmet sözleşmesinden kaynaklanan iş ilişkisi ise işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, işyeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür. İşveren gözetme borcu gereği çalıştırdığı işçileri işyerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dâhil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
19. İş kazasının gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan BK"nın 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel hâlleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile işçi ile birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi hâlinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
20. 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
21. Mevzuatta bulunan bir kısım boşluklar kanun koyucu tarafından 30.06.2012 yürürlük tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (6331 sayılı Kanun) ile doldurulmaya çalışılmıştır. 6331 sayılı Kanun"un 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanun"un 77 ve devamı bir kısım maddeler yürürlükten kaldırılarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeni düzenlemeler getirilmiştir. 6331 sayılı Kanun ile iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerinin düzenlemesi amaçlanmıştır.
22. Bunun yanında 6331 sayılı Kanun’a paralel olarak BK"nın 332. maddesi gelişen teknoloji ve diğer veriler gözetilerek revize edilmiş ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK"nın 417. maddesinde bu doğrultuda hükümlere yer verilmiştir. Bu madde; “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
23. Borçlar Kanunu"nun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş bir yaklaşımla düzenlenen TBK"nın 417. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hüküm ile 4857 sayılı İş Kanunu"nun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi, 3. fıkrasındaki düzenlemesi ile de hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukukî niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. İşverenin gözetme borcu iş sözleşmesinden kaynaklandığından işçi, iş kazasından doğan vücut bütünlüğünün zedelenmesi nedeniyle açacağı maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerine (TBK 112 ve 417.) dayanabilecektir. Öte yandan, işverenin bu davranışı, kişi varlıklarını doğrudan korumayı amaçlayan (iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin) emredici kuralların kusurlu bir davranışla ihlali niteliğinde olup, aynı zamanda haksız fiil oluşturur. Bu nedenle işçilerin iş kazasından kaynaklanan tazminat taleplerinde sözleşmeden doğan ile haksız fiilden doğan dava hakları yarışır. İşçinin ölümü veya vücut bütünlüğünün zedelenmesi hâli sözleşmeye aykırılık doğuracak olmakla birlikte bu durum aynı zamanda bir haksız fiilin unsurunu da oluşturur (Oğuzman, Kemal: İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Zararlardan İşverenin Sorumluluğu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 34, S. 1-4, 1968, s. 339). İşçi zararının tazmini için sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil hükümlerine dayanmakta serbesttir.
24. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
25. Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 594). Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “sübjektif sorumluluk” da denilmektedir.
26. Bununla birlikte sorumluluğun asli şartı; zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Bu sebep sonuç ilişkisine genel anlamda illiyet bağı denir.
27. Burada sözü edilen illiyet bağı, uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (Eren, s. 561). Başka bir deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.
28. İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, sadece kusur sorumluluğunda değil, kusursuz sorumlulukta da kabul edilmektedir (Eren, s. 561.). Her üç neden açısından da, illiyet bağının kesildiği iddiası, sorumlu kişiler tarafından açıkça ispatlanmadıkça kabul edilmemelidir. Bu bakımdan sorumluluktan kurtulmak oldukça zorlaştırılmıştır.
29. Bu genel açıklamalardan sonra, iş kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuat kapsamında bir kazanın hangi “hâl ve durumlarda” iş kazası sayılacağı “yer ve zaman” koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiş olduğunu ifade etmekte yarar vardır.
30. Konuya ilişkin yasal düzenleme, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun)“İş Kazası ve Meslek Hastalığının Tarifi” başlıklı 11. maddesinde yer almakta ve bu maddenin iş kazasına ilişkin (A) fıkrasında aynen;
“A) İş kazası aşağıdaki hal ve durumlardan birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,
c) Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda ,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında. …….” denilmektedir.
31. Açıklanan bu madde hükmüne göre, iş kazası; maddede sayılı olarak belirtilmiş hâl ve durumlardan herhangi birinde meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.
32. Gerek uygulama ve gerek öğretide açıkça kabul edildiği ve madde metninden de anlaşıldığı üzere bu hâllerden birine girmeyen sigorta olayı iş kazası sayılamaz. Sayılan bu hâllerin birlikte gerçekleşme koşulu bulunmayıp, herhangi birinin gerçekleşmiş olması gerekli ve yeterlidir.
33. Başka bir deyişle iş kazası hukuksal nitelikte bir olay olup, bu olayın yukarıda açıklanan yasa maddesinde sınırlandırılan ve belirtilen hâllerden herhangi birinin oluşmasıyla ortaya çıkması gerekir.
34. Yeri gelmişken, iş kazasının unsurları üzerinde de kısaca durulmalıdır. Bunlar şöyle sıralanabilir: kazaya uğrayan sigortalı sayılmalı; bu sigortalı bir kazaya uğramalı ve uğranılan kaza 506 sayılı Kanun"un yukarıda ayrıntısı açıklanan 11. maddesinin (A) fıkrasında sayılan hâl ve durumlardan birinde meydana gelmeli; sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan bir olay biçiminde gerçekleşmeli; bu olay ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.
35. Hemen ifade etmek gerekir ki, yasanın iş kazasını sigortalıyı zarara uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması illiyet (nedensellik) bağını iş kazasının bir unsuru olarak ele almayı gerektirmiştir. Ne var ki, burada aranan “uygun illiyet (nedensellik) bağı” olup, bu da yasanın aradığı hâl ve durumlardan herhangi birinde gerçekleşme olgusu ile sonucun birbiriyle örtüşmesi olarak anlaşılmalı, yasada olmadığı hâlde, herhangi başkaca kısıtlayıcı bir koşulun varlığı aranmamalıdır.
36. Kısacası; anılan yasal düzenleme, sosyal güvenlik hukuku ilkeleri içinde değerlendirilmeli; maddede yer alan herhangi bir hâle uygunluk varsa zararlandırıcı sigorta olayının kaynağının işçi olup olmaması ya da ortaya çıkmasındaki diğer etkenlerin değerlendirilmesinde dar bir yoruma gidilmemelidir.
37. Ayrıca somut olayda iş kazasının gerçekleştiği tarihten sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun (5510 sayılı Kanun) 13. maddesine göre iş kazası;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır." şeklinde tanımlanarak 506 sayılı Kanunda belirtilen iş kazası kavramı genişletilmiştir.
38. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bakımından inceleme yapıldığında sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası unsurları kazaya uğrayanın 5510 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılması, sigortalının kazaya uğraması, sigortalının kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması ve kaza ile sigortalının uğradığı bedensel zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunmasıdır (Güzel, Ali/Okur, Ali Rıza/Caniklioğlu, Nurşen: Sosyal Güvenlik Hukuku, Yenilenmiş 18. Bası, İstanbul 2020, s. 362-377). 5510 sayılı Kanun"da iş kazası sayılan hâllerden (b) bendi dışında kazanın yapılan işle ilgisini aramamaktadır. İş kazası kavramının kanunda bu şekilde geniş düzenlenmesinin sebebi sosyal güvenlik hakkının koruyucu kapsamının mümkün olduğunca genişletilmesinin amaçlanmasıdır (Süzek, Sarper: İş Hukuku,İstanbul 2015, s. 449).
39. İşverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı Kanunun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise iş yerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Prof. Dr. Tankut Centel, İşverenin İşyerinde Sağlık ve Güvenliği Sağlama Yükümü, Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası, cilt: 27 sayı: 3 Mayıs 2013).
40. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlayışla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuştur.
41. Öte yandan, iş kazası üçüncü kişinin ağır kusuru sonucu meydana gelmişse işverenin sorumluluğuna gitmek mümkün olmayacaktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarihli 2012/21-1121 E. 2013/386 K. sayılı kararında illiyet bağının mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilmesi hâlinde işverenin sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmadığına değinilmiştir.
42. Hemen belirtilmesi gerekir ki burada sözü edilen üçüncü kişi ile kastedilen işverenle hiçbir ilgisi olmayan kişilerdir.
43. Öte yandan olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi işverenin kazadan her durumda sorumlu olacağı anlamına gelmemektedir. İş kazası sebebiyle sorumluluğun söz konusu olabilmesi için salt kaza olayının varlığı yeterli değildir. Kaza ile zarar arasında uygun bir bağlantının mevcudiyeti önemli bir yere sahiptir. Zira illiyet bağının olmadığı durumlarda sorumluluktan bahsetmek mümkün değildir (Yener Mehmet Zahid; İş Kazası ve Meslek Hastalıklarının Sulh Sözleşmesi ve İbra Sözleşmesi ile Çözülmesi, Adalet Dergisi, 2020/1, 64. Sayı, s.531-564 s.539).
44. Somut olayda; davalı şirkette fatura dağıtım ve tahsilat elemanı olarak motosiklet ile çalışan davacının, 12.09.2008 tarihinde motosiklet ile trafikte kendisine kırmızı ışık yanması üzerine durduğu, yeşil ışık yanınca harekete geçtiği bu sırada kırmızı ışıkta geçen plakası tespit edilemeyen beyaz renkli servis aracının çarpması sonucu bacağında kırıklar meydana geldiği ve bu suretle yaralandığı anlaşılmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının 28.02.2014 tarihli ve 93246/İNC/12 sayılı raporunda olayın 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca iş kazası olduğu ancak olayın işverenin kastı, veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi sonucu meydana geldiğine ilişkin tespit yapılamadığı, ışık ihlali yapan ve plakası belirlenemeyen aracın olayın meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğu belirtilmiştir.
45. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgular bir arada değerlendirildiğinde; 506 sayılı Kanun’un 11. maddesi gereği olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi gerektiği uyuşmazlık dışı ise de, iş kazasının meydana gelmesinde işverenin alabileceği bir tedbirin veya sorumluluğunu gerektirecek kusuru olduğundan söz etme imkanı bulunmadığı, işverenin sorumluluğu için kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olmasının yeterli olmadığı, kazanın tamamen üçüncü kişinin ağır kusuru sonucu gerçekleştiği, iş yerine özgü tehlikeyle, meydana gelen sonuç arasında uygun illiyet bağının kesildiği sonucuna varılmıştır.
46. Hâl böyle olunca davanın reddi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
47. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunda davacı ile davalı işverenin de kusurlu olduğu yönünde tespit yapıldığı, rapordaki kusur oranlarının hatalı olduğu düşünüldüğü takdirde yeni rapor alınması gerektiği yönünde bozma yapılmasının gerekli olduğu, illiyet bağının kesildiğinin yeni alınan rapor ile tespit edilmesi gerektiği, olayın iş kazası olması ve üçüncü kişinin kusuru ile illiyet bağının kesildiğinden bahsedilemeyeceği, direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
48. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Ülkemizin de onayladığı 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşmesinin 3. maddesinde “işyeri teriminin, işçilerin, işleri nedeniyle gitmeleri veya bulunmaları gereken ve işverenin doğrudan veya dolaylı kontrolü altında bulunan bütün yerleri kapsadığı” belirtilmiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nun 3/h maddesinde işyeri; “Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu” olarak tanımlanmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 66/f maddesinde de açıkça “Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler, çalışma süresinden sayılmıştır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nun 3/g maddesine göre, “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen özre uğratan olay, iş kazasıdır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesine göre ise iş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) Bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.
O hâlde bir olayın iş kazası olması için, öncelikle kazaya maruz kalanın (bedenen ve ruhen engelli hâle gelenin) sigortalı olması, olayın işyerinde meydana gelmesi gerekir.
İşyeri kavramına, işverenin doğrudan veya dolaylı kontrollü altındaki yerler ile İş Kanunu uyarınca çalışma süresinden sayılan işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen sürelerin geçtiği yerler, araçlar da işyerinde sayılacaktır. O hâlde işveren işçileri işyerine araçla evlerinden alıp götürüyor ve iş bitimi de evine bırakmakla yükümlü ise sigortalının bu geliş ve gidiş sırasındaki zamanı işyerinden olup işverenin gözetme borcu kapsamında kalmaktadır.
Nedensellik (illiyet) bağı, işverenin iş sözleşmesine dayalı olarak kanundan kaynaklanan icrai veya ihmali yükümlülüğünü yerine getirmemesinin sonucu olarak meydana gelen zararın, yükümlülüğün yerine getirilmemesinden kaynaklanmış olmasını ifade eder. Bu nedenle, iş kazası sonucu meydana gelen zarara, işverenin yükümlülüğünü yerine getirmemesinden başka nedenler sebep olmuşsa, nedensellik bağı bulunmayacaktır.
Önemli belirtilmelidir ki işverenin kusurlu davranışı ile eylem (kaza arasında) uygun illiyet bağı yoksa bu durum iş kazası olgusunu ortadan kaldırmaz. Bu işverenin sorumluluğunu etkiler. Kusur sorumluluğunda üç hâlde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusurudur.
Belirtilen hususları özetlemek gerekirse; iş kazasının varlığı için ilgili kişinin sigortalı olması, kazaya uğraması, kaza karinesinin varlığı ve kaza ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda somut olayın iş kazası olup olmadığını incelemek açısından nedensellik bağının üzerinde durulması gereklidir. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukukî anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir. İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği kusura dayanmaktadır. Türk Hukuk Sistemi uyarınca, özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur. Bu durumda, işverenin kusurlu eylemi ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı yoksa işverenin sorumluluğundan söz edilemeyecektir.
İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir. Zararla eylem arasında illiyet bağının mevcut olması, zararın eylemin bir neticesi olarak ortaya çıkması, yani eylem olmadan zararın meydana gelmeyeceğinin kesin olarak bilinmesidir. Hiçbir hukuk düzeni mevcut olmayan illiyeti yaratamaz. Hukukî netice olarak zararın tazmin sorumluluğunun kabulü için, bir sebebe illi olarak bağlanan neticeler silsilesinin içinde hangi kesimin gerekli ve yeterli olacağını belirlemek yine hukuk düzeninin görevidir. İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukunda iş kazası yönünden illiyet bağının belirlenmesi büyük önem taşır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; olay işyeri kavramına dahil olan araç ile çalışmakta iken meydana geldiğinden, kazaya maruz kalanın (bedenen ve ruhen engelli hâle gelenin) sigortalı olması, olayın iş yerinde meydana gelmesi koşulları gerçekleştiği için meydana gelen olay iş kazası niteliğindedir.
Dosyada hükme esas alınan kusura ilişkin bilirkişi raporunda belirtildiği ve dosya kapsamından anlaşıldığı üzere davaya konu olay, Motosiklet sürücüsü ... Kavacık istikametinden TEM yolunu kullanarak Ataşehir istikametine doğru seyir hâlinde iken, olay mahalli olan TEM yolu Küçükbakkalköy çıkışındaki kavşağa geldiğinde kırmızı ışıkta durması ve daha sonra ışığın yeşile dönmesi ile Ataşehir istikametine doğru dönmeye çalıştığı sırada, yan taraftan gelen, plakası ve sürücüsü belirlenemeyen beyaz renkli Minibüsün kırmızı ışıkta geçmesiyle Motosiklet sürücüsü ..."e çarpması sonucu bu kişinin yaralanması biçiminde meydana gelmiştir.
Raporda yapılan kusur değerlendirmesine göre meydana gelen kazada kazaya karışanlar yönünden hem kazazede işçi hem de kimliği belirlenemeyen üçüncü kişi kusurludur.
Bu konuda raporda; meydana gelen olayda kim olduğu belirlenemeyen beyaz renkli Minibüs Sürücüsünün, trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara, trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere uyması ve de trafiğin güvenliğini riske koymadan, trafik ışıklarına göre seyrine devam etmesi gerekirken kırmızı ışık ihlali yaparak hem kendi can emniyetini, hem de 34 FE 3817 plakalı Motosiklet sürücüsü ..."in can emniyetini riske attığı için, olayımızda birinci derecede (%75 oranında) kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Raporda kazazede işçi ... yönünden ise; olay sırasında Karayolları Trafik Kanunu Madde 52, 4857 sayılı İş Kanunu geçici Madde 2 uyarınca İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü Madde 2"ye aykırı hareket ettiği, bu nitelikli birinin, her ne kadar trafik ışıkları kendisine yeşil yanıyorsa da veya geçiş üstünlüğü söz konusu ise de, gelişigüzel biçimde geçmeye çalışmaması, yan taraftaki araçların kural ihlali yapabileceği ihtimalini göz önünde bulundurması, yan taraftaki trafiğin durduğuna emin olduktan sonra geçişini yapması, hızını, görüş durumunun gerektirdiği şartlara uydurması, diğer yönlerdeki trafiği kontrol altında tutması gerektiği, eğer, bu kişi hızını, görüş ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydursaydı, yan taraftaki trafiğin durduğuna emin olduktan sonra geçişini yapsaydı, olaya maruz kalmayacağı, bu nedenlerle kazazede işçinin de olayda üçüncü derecede (% 10 oranında) kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Raporda belirlenen bu oluş şekline göre kazaya karışan üçüncü kişi kırmızı ışık ihlali yapmış ve geçiş üstünlüğü kazazede işçide olsa da gelişigüzel biçimde geçmeye çalışmaması, yan taraftaki araçların kural ihlali yapabileceği ihtimalini göz önünde bulundurması, yan taraftaki trafiğin durduğuna emin olduktan sonra geçişini yapması, hızını, görüş durumunun gerektirdiği şartlara uydurması, diğer yönlerdeki trafiği kontrol altında tutması gerektiği hâlde buna dikkat etmediği için kusurun paylaştırılması gerekli olup tüm kusurun üçüncü kişide olduğu, sigortalının bir kusuru bulunmadığı söylenemeyecektir.
Özel daire bozma kararında kusur yönünden yeni bir rapor alınmasına da değinilmeksizin raporda belirtilenlerin aksine üçüncü kişinin tam kusurlu olduğu kabul edilerek sonuca gidilmiş ise de bu kabul şekli dosya kapsamına va alınan rapora da uygun değildir.
Bu olay iş kazası olmasaydı minibüs sürücüsüne verilen % 75 kusurdan arta kalan kusurun tamamı olan % 25 kusur kazazede işçiye verilecek idiyse de işçiye isabet eden bu kusurun işlenmesinde işverenin işgüvenliği kurallarından doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesinin de etkisi var ise bu kusurun tamamı veya bir kısmı işverenin kusuru haline gelecektir.
Bu konuda bilirkişi raporunda; “Davalı işveren müessesenin (TNT International Express Taş. Tic. Ltd. Şti.) işyerinde veya yaptırdığı işlerinde, 4857 sayılı İş Kanunu Madde 77, 4857 sayılı İş Kanunu geçici Madde 2 uyarınca İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü Madde 2, 3, 4"de belirtilen hususlara riayet etmesi gerekirdi. Kural olarak, bu gibi işlerde çalışan işçilerin çalışması bir düzene, yazılı kurala bağlanmalı ve bu kurallar çalışanlara tebliğ edilerek anılan kurallar çerçevesinde çalışması sağlanmalı, ayrıca da araç kullanan çalışanların trafik kurallarına uygun seyrini sürdürmeleri, kontrol altında tutularak ve denetlenerek sağlanmalı idi. Uyulacak kurallar belirlenerek sürücüye tebliğ etmeli ve de bunlara uyularak araç kullanılması işyeri uygulaması hâline getirilmeli idi. Dosya kapsamında, böyle bir tebliğin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Yine kural olarak; kazalı (her ne kadar uygun ehliyeti var ise de), belgeli iş güvenliği uzmanı tarafından iş sağlığı ve güvenliği hususlarında hem genel olarak, hem de yapılan işin özeline yönelik biçimde eğitilmeli, bilgilendirilmeli ve de buna ilişkin olarak eğitime katılım belgesi tanzim edilmeli idi. Bu aynı zamanda Karayolları Trafik Yönetmeliği Madde 98"in de gereğidir. Sürücünün trafik kurallarına uyarak seyrine devam etmesi için eğitilmesi ve bilgilendirilmesi, aynı zamanda iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi kapsamındadır. Dosya kapsamında görülen motosiklet sürücü değerlendirme testinde, eğitmen kişinin belgeli iş güvenliği uzmanı olup, olmadığı belli değildir. Ayrıca, dosya kapsamındaki oryantasyon eğitimleri arasında görülen işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitiminin, hem eğitim konuları belli olmamakta, hem de eğitimi veren kişi veya kişilerin belgeli iş güvenliği uzmanı olup, olmadıkları da belli değildir. Dosya kapsamında kazalının, belgeli iş güvenliği uzmanı tarafından hem genel olarak, hem de yapılan işin özeline yönelik olarak iş sağlığı ve güvenliği hususları ve trafik kurallarına uyum hususlarında eğitildiğine ve de bilgilendirildiğine dair eğitime katılım belgesi görülememiştir. Eğer, kazalı, belgeli iş güvenliği uzmanı tarafından hem genel olarak, hem de yapılan işin özeline yönelik olarak iş sağlığı ve güvenliği hususları ve trafik kurallarına uyum hususlarında eğitilmiş ve bilgi sahibi edilmiş olsaydı ve de iş güvenliği hususları izlenerek veya yeterli biçimde gözetim ve denetimde bulunulsaydı, bu da işyeri uygulamasına dönüştürülseydi, kazalı, kendisine yeşil yandığını gördüğü anda gelişigüzel biçimde geçmeye çalışmaz, yan taraftaki araçların kural ihlali yapabileceği ihtimalini göz önünde bulundurur, yan taraftaki trafiğin durduğuna emin olduktan sonra geçişini yapar, hızını, görüş durumunun gerektirdiği şartlara uydurur, diğer yönlerdeki trafiği kontrol altında tutar ve olay olmazdı. Bu nedenlerle, olayımızda davalı işveren ikinci derecede kusurludur.” açıklamaları yapılmıştır. Raporda bu gerekçelerle işveren % 15 oranında kusurlu bulunmuştur.
Raporda da belirtildiği gibi olayın meydana gelmesinde etkisi bulunan ve işçinin kazaya neden olan kusurlu davranışlarında işverenin yerine getirmediği yükümlülükler de etkili olmuştur. Uyulmayan yükümlülükler ile iş kazası niteliğini taşıyan olay arasında illiyet bağı mevcut olup işveren bu kusuru nedeniyle sigortalının yaralanması ile doğan zarardan sorumludur.
İşverenin iş kazasından sorumlu olduğunu kabul eden direnme kararı dosya kapsamına uygun olup direnme uygun bulunarak dosyanın miktar incelemesi için özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.