Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/983
Karar No: 2018/126

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/983 Esas 2018/126 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/983 E.  ,  2018/126 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Günü : 08.03.2011
    Sayısı : 181-130

    Dolandırıcılık suçundan sanık ..."nin TCK"nun 157/1, 51 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis ve 10.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve adli para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.03.2011 tarihli ve 181-130 sayılı hükmün, sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 01.04.2014 tarih ve 15289-5981 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.09.2015 tarih ve 253376 sayı ile;
    "...Sanık ile katılan arasında yakın bir ilişki olduğu, sanığın, katılana zaman zaman borç verdiği ve katılanın kredi çekme işlerinde kefil olduğu sabittir. Dosyada yeminli beyanlarına başvurulan ...., .... ve .... da bu hususu doğrulamaktadır. Ayrıca katılan ve sanık da bu yönde beyanda bulunmaktadır.
    Katılanın sanığa verdiği para miktarı konusunda çelişkiler bulunmaktadır. Katılan 04.01.2010 tarihli beyanında sanığa 13.000 TL verdiğini söylerken, 14.09.2010 tarihli beyanında 10.000 TL verdiğini söylemektedir.
    Katılan dosyada mevcut tapu fotokopisinin sanık tarafından kendisine verildiğini söylemekte ise de, sanık hiçbir aşamada bu hususu kabul etmemektedir. Yine katılan dosyada mevcut tapu fotokopisi aslının ..."ın bulunduğu ortamda sanık tarafından yırtıldığını söylemiş ise de tanık ... 16.09.2010 tarihli beyanında bu hususu doğrulamamıştır.
    Sanık ile katılan arasında gayrimenkul alımı konusunda para alışverişinin olduğu kabul edilse bile, bunun hile ile elde edildiğine dair bir bulguya rastlanılmamıştır. Yine sahte olduğu iddia edilen tapu kaydının sanık tarafından katılana verildiği kabul edilse dahi, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.03.1998 tarihli ve 8-69 sayılı kararında ve yerleşmiş Yargıtay kararlarında vurgulandığı üzere önceden doğmuş borç ilişkisi nedeniyle sahte belge verilmesi durumunda dolandırıcılık suçu oluşmaz. Tüm bu nedenlerle unsurları oluşmayan atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerekir." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 13.10.2015 tarih ve 14048-29866 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı dolandırıcılık suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup suçun sabit olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nun 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanığın, önceden tanıdığı ve aralarında para alışverişi bulunan katılana, Elazığ ili, Baskil ilçesinde ortaklaşa akaryakıt istasyonu açmak için arsa almayı teklif ettiği, bu teklifi kabul eden katılandan, söz konusu arsanın alınması için vekâletname ve 13.000 TL aldığı, daha sonra arsayı satın aldığını söyleyerek yarı hissesi kendisi, yarı hissesi de katılan adına görünen Elazağ ili, Baskil ilçesi, Nazaruşağı Mahallesi, 146 ada, 20 parselde kayıtlı taşınmaza ait sahte tapu senedi fotokopisini katılana verdiği iddiasıyla dolandırıcılık suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
    Katılan tarafından sunulan 25.12.2008 tarihli düzenleme şeklindeki vekâletname fotokopisi içeriğine göre; katılanın, Elazığ ili ve ilçelerinde taşınmaz mal satın alınması ve buna ilişkin işlemlerin yapılması hususunda sanığı vekil tayin ettiği,
    Katılan tarafından fotokopisi sunulan ve sahte olduğu belirtilen tapu kaydında; Elazığ ili, Baskil ilçesi, 146 ada, 20 parselde kayıtlı 1304 metrekarelik arsa niteliğindeki taşınmazın ½ hissesinin katılan, ½ hissesinin ise sanık adına 25.12.2008 tarihinde satın alınmak suretiyle tescil edildiği bilgilerinin bulunduğu,
    Baskil Tapu Sicil Müdürlüğünce gönderilen Elazığ ili, Baskil ilçesi, 146 ada, 20 parselde kayıtlı taşınmaza ilişkin tapu kaydına göre; 25.12.2008 tarihinde satışı yapılan taşınmazın yarı hissesinin sanık, yarı hissesinin ise ... adına kayıtlı olduğu, sanığın kendi adına asaleten, ... adına vekâleten tapu işlemlerini yaptığı,
    Sanığın, 15.05.2010 tarih ve 3.300 TL bedelli, alacaklısı kendisi, borçlusu ise katılan olan bono fotokopisini soruşturma aşamasında ibraz ettiği,
    Sanığın, suç tarihinden önce katılanın İş Bankası ve Halk Bankasından aldığı tüketici kredilerine kefil olduğu, ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla ilgili bankalar tarafından sanığa ihtarnameler gönderildiği, bu ihtarname örneklerinin sanık tarafından dosyaya sunulduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan 28.10.2009 tarihli şikâyet dilekçesinde; aile dostu olan sanığın, emekli ikramiyesini boşa harcamaması gerektiğini söyleyerek Baskil ilçesinde birlikte akaryakıt istasyonu açmak için arsa almayı teklif ettiğini, bu teklifi kabul ederek emeklilik parasının 10.000 TL"sini sanık adına bankaya yatırdığını ve sanığa tapuda işlem yapmak üzere vekâletname verdiğini, daha sonra sanığın, arsayı satın aldığını söyleyerek arsanın ½ hissesi sanık adına, ½ hissesi de kendi adına görünen tapu kaydını verdiğini, sonradan bir işi nedeniyle Tapu Sicil Müdürlüğüne gittiğinde arsanın tapuda sanık ve tanık ... adına kayıtlı olduğunu öğrendiğini, tanık ...."i arayarak durumu izah ettiğini, bu olayı konuşmak için birlikte sanığın yanına gittiklerini, tanık ...."in, sanığa bunu nasıl yaptığını sorduğunu, sanığın da tapuda gerçekte ... yazılı yere yapışkanlı beyaz bir kağıt yapıştırarak üzerine ... yazdığını ve bu şekilde sahte tapu kaydı oluşturduğunu söylediğini, bu konuşma sırasında sanığın sahte olarak düzenlediği tapu senedi aslını yırttığını ve şikâyetçi olmaması konusunda kendisini tehdit ettiğini,
    Savcılıkta önceki anlatımlarından farklı olarak; emekli ikramiyesinin 13.000 TL"sini sanığa elden verdiğini, parayı verdiğine ilişkin herhangi bir belgesi ya da tanığının olmadığını, sanığa başkaca borçlarının da bulunduğunu, bu nedenle sanığın bu paradan alacağını aldıktan sonra geriye kalan 9.000 TL"yi kendi hesabına yatırdığını,
    Yargılama sırasında 14.09.2010 tarihli oturumda; emekli ikramiyesinin 10.000 TL"sini sanığa elden verdiğini; 08.03.2011 tarihli oturumda ise ek olarak; taşınmazın alınması için düzenlettirdiği vekâletnameyi aynı gün faks ile sanığa gönderdiğini, sanığın hafta sonu Elazığ"a gittiğini ve vekâletnameyi gönderdikten sonra tapu kayıtlarını aldığını söylediğini, sanığa güvendiği için emekli ikramiyesinin 13.000 TL"sini sanığın ....Gazimuhtar Caddesinde bulunan Halk Bankası şubesindeki hesabına yatırmak üzere verdiğini, bu parayı banka hesabına yatırdığına ilişkin sanığın bir dekont gösterdiğini, hatta sanığın bu paranın 1.000 TL"sini bankadan çekerek kendisine verdiğini,
    Tanık ... yargılama sırasında 16.09.2010 tarihli oturumda; sanık ve katılanı önceden tanıdığını, İsviçre"de çalıştığını, zaman zaman Gaziantep"e geldiğini, sanığın, Baskil ilçesinde akaryakıt istasyonu açmak amacıyla arsa almayı teklif ettiğini, bu teklifi kabul ederek sanığa taşınmazın satın alınması için 50.000 TL ile vekâletname gönderdiğini, daha sonra sanığın satın aldığı taşınmaza ilişkin tapu kaydı aslını gönderdiğini, taşınmazın satın alınmasından önce sanığın, bu taşınmazda katılanın da hisse sahibi olacağı yönünde herhangi bir şey söylemediğini, katılanın kendisini arayarak konuşmak istediğini söylemesi üzerine sanık ve katılan ile buluştuklarını, sanığın konuşma sırasında, satın alınan arsa üzerinde katılanın hissesinin olmadığını söylediğini, arsa almak için katılandan para aldığına ve tapu kaydı üzerine şerit çekmek suretiyle katılanın adını yazdığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığını, katılanın ise, akaryakıt istasyonu yapmak üzere alınacak arsa için sanığa para verdiğini söylediğini, ancak sanığın bu durumu kabul etmediğini, ayrıca tapu senedinin yırtılması olayının da yaşanmadığını, adına alınan taşınmazın 1/2 hissesini gösteren tapu kaydı aslının kendisinde olduğunu, sanığın, katılandan 18.000 TL alacağı olduğunu, buna ilişkin senedinin de bulunduğunu, ancak aralarında anlaşmaları gerektiğini söyleyerek bu senedi kendisinin yırttığını, katılanın sanığa farklı miktarlarda borcu olduğunu da bildiğini, olaydan önce katılanın Gaziantep"te oturduğu evin satın alınması ile ilgili olarak sanığa vekâlet verdiğini bildiğini ancak Elazığ"da taşınmaz alımı ile ilgili vekâlet verildiğine ilişkin bir bilgisinin olmadığını, 07.01.2011 tarihli oturumda ek olarak; İsviçre"den geldikten sonra sanıktan tapu senedini istediğini, sanığın, kaybolduğunu söyleyerek vermediği tapu senedini, daha sonra bulduğunu belirterek katılan ile buluşmalarından önce kendisine verdiğini,
    Tanık ....; sanığı aile dostu olması nedeniyle tanıdığını, hastanede karşılaştığı katılanın kendisine “Sen kim oluyorsun, senin Vedat"la ne işin olabilir, niye onunla geziyorsun” dediğini, mahallelerinde fırıncılık yapan tanık Arif"e de, sanığı eşi olarak tanıttıktan sonra kendisinin, eşini rahatsız ettiğini söylediğini, ayrıca sanıktan bir tapu kaydını kaybettiğini duyduğunu,
    Tanık ....; fırıncılık yaptığını, sanığı müşterisi olması nedeniyle tanıdığını, katılanın bir kez iş yerine gelerek sanığın eşi olduğunu, tanık Serap"ın eşi olan sanık ile görüştüğünü, onun ev yıkan kötü bir kadın olduğunu söylediğini,
    Tanık ....; su arıtma cihazları satan bir iş yerinde çalıştığını, sanığı da müşterisi olması nedeniyle tanıdığını, sanık ve katılanın zaman zaman yakında bulunan bir kafeye geldiklerini, bir keresinde burada katılan ile sanığın para nedeniyle tartıştıklarını, sanığın katılana 500 TL verdiğini, katılanın da sanığa banka makbuzuna benzer bir kağıt uzattığını, yine başka bir gün aynı kafede sanığın bir tapu senedini kaybettiğini söylediğini, katılana, neden bu kadar sanığın üstüne düştüğünü sorduğunda, katılanın, “Vedat beni bırakamaz, bırakırsa ben yapacağımı biliyorum” şeklinde cevap verdiğini,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ...; aile dostu olan katılanın sürekli evine gelip gittiğini, bu nedenle aralarında bir güven ilişkisinin bulunduğunu, Baskil ilçesinde akaryakıt istasyonu açmak üzere bir arsa alacağını katılana söylediğini, ancak bu amaçla katılandan para almadığını, dosyada örneği bulunan vekâletnameyi alıp almadığını hatırlamadığını, katılana sahte tapu da vermediğini, katılanın çeşitli bankalardan kredi aldığını, kendisinin de katılana kefil olduğunu, başkalarından borç para alarak katılanın borcunu ödediğini, bu nedenle katılanın kendisine borcu olduğunu, bu borçtan kurtulmak için iftira attığını, gerçek tapu kaydının evinde bulunduğunu, bir ara tapu kaydını kaybettiğini, katılanın da bu tapu kaydını evinden alıp üzerinde değişiklikler yaparak kendi lehine kullanmış olabileceğini savunmuştur.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    I- Sanığa atılı dolandırıcılık suçunun sabit olup olmadığı;
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için dolandırıcılık suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCK’nun “dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesi;
    “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
    Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
    1) Fail tarafından hileli davranışlar yapılmalıdır. Mağdurun inceleme eğilimini etkisiz kılacak nitelikte bir takım davranışlarda bulunulmalıdır.
    2) Fail tarafından yapılan hileli davranışlar bir kimseyi aldatabilecek nitelikte olmalıdır.
    3) Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlanmalıdır. Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, verilen zarar ile sanığın eylemi arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Zarar, nesnel kişisel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarardır.
    Madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güven bozulmaktadır. Bu suretle kişinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlâl edilmektedir.
    Dolandırıcılık suçunu diğer malvarlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Bu nedenle, dolandırıcılık suçu, birden çok hukuki konusu olan bir suçtur. Bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemektedir. Mal varlığı zarara uğratılırken, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de, hileli davranışlarla yanıltılmaktadır.
    Bu aşamada “hileli davranışlar” kavramının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    Hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, yanılgıya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika vb. her türlü eylemdir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı olanaklara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Yasa koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hâllerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmez.
    Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
    Dolandırıcılık suçunda hileli davranışın ancak bu şekilde gerçekleşmiş sayılacağını kabul eden bu görüşe “sahneye koyma” (mise en scéne) teorisi adı verilmektedir. O hâlde dolandırıcılık suçunun unsurunu oluşturan hileli davranış şu şekilde tanımlamak mümkündür. Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan hâlden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir. Böylece dolandırılanın iradesi fesada uğratılmakta, sakatlanmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Katılanın tüm aşamalarda özde değişmeyen ve birbiriyle uyumlu beyanlarında, sanığın, akaryakıt istasyonu açmak için Elazığ ili, Baskil ilçesinden birlikte arsa alma teklifinde bulunduğunu, bu teklifi kabul ederek arsanın satın alınması için 28.12.2008 tarihli özel vekâletname ile sanığı vekil tayin ettiğini, sanığın parayı ve vekâletnameyi aldıktan sonra arsayı satın aldığını söyleyerek sahte tapu senedini kendisine verdiğini beyan etmesi, bu beyanlarının 28.12.2008 tarihli özel vekâletname ve sahte olduğu anlaşılan tapu senedi fotokopisi ile doğrulanması ve söz konusu arsanın 28.12.2008 tarihinde sanık tarafından satın alındığının anlaşılması karşısında; sanığın, önceden tanıdığı ve aralarında para alışverişi bulunan katılandan, ortaklaşa açacakları akaryakıt istasyonunun kurulacağı arsanın alınması için vekâletname ve yaklaşık 10.000 TL alıp, sonrasında arsayı satın aldığını söyleyerek yarı hissesi kendisi, yarı hissesi de katılan adına görünen Elazağ ili, Baskil ilçesi, Nazaruşağı Mahallesi, 146 ada, 20 parselde kayıtlı taşınmaza ait sahte tapu senedi fotokopisini verdiği ve bu şekilde atılı dolandırıcılık suçunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde sübuta erdiği kabul edilmelidir.

    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; “İtirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    II- Sanığın eyleminin uzlaştırma kapsamında olup olmadığı;
    Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
    19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK"nun 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK"nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
    5271 sayılı CMK"nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
    "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
    a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
    b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
    1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
    2. Taksirle yaralama (madde 89),
    3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
    4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
    5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
    suçları.
    (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
    (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez" şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle CMK"nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiş,
    Suç ve karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve;
    "(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
    a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
    b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
    1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
    2. Taksirle yaralama (madde 89),
    3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
    4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
    5. Hırsızlık (madde 141),
    6. Dolandırıcılık (madde 157),
    7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
    8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
    suçları.
    c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
    (2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
    (3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklinde kapsamı genişletilmiştir.
    Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK"nun 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
    Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
    5237 sayılı TCK"nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.
    Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
    İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanunun 98. maddesinin birinci fıkrasında;
    “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, infaz sırasında sonradan hükümlü lehine bir kanun yürürlüğe girmesi hâlinde hükmü veren mahkemeden karar istenebileceği hüküm altına alınmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    02.12.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nun 253. maddesinin değiştirilerek, 5237 sayılı TCK"nun 157. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen "dolandırıcılık" suçunun uzlaştırma kapsamına alınması, bununla birlikte yerel mahkeme mahkûmiyet hükmünün Özel Dairenin onama kararı ile kesinleşmesi ve itirazın reddine karar verilmiş olması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinin 2. fıkrası ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 98. maddesi uyarınca bu hususun infaz aşamasında gözetilmesinin olanaklı olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle bu husus infaz aşamasında gözetilebileceğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından REDDİNE,
    2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2018 günü yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla, ikinci uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi