Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1070
Karar No: 2018/125

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1070 Esas 2018/125 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/1070 E.  ,  2018/125 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 326-169

    Kamu malına zarar verme suçuna teşebbüsten sanık ..."in TCK"nun 152/1-a, 35, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Bayındır Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.04.2013 tarihli ve 326-169 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 01.07.2015 tarih ve 24263-27974 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.09.2015 tarih ve 219690 sayı ile;
    "...06.06.2012 tarihli tutanakta "...kapı ve sandalyelerde zarar ve ziyan olmadığı" belirtilmiştir. Tanık beyanı da bu yöndedir. Sonuç olarak ne sandalyelerde, ne de kapıda kirlenme, zedelenme vs. meydana gelmemiş, bir değer kaybı oluşmamıştır.
    Mala zarar verme suçunda herhangi bir zarar oluşmadıkça, malın değerinde bir düşme bulunmadıkça suç oluşmuş sayılmayacaktır. Öte yandan bu suça teşebbüs mümkündür. Örneğin, söz konusu sandalyeler camdan yapılmış olsaydı, sanığın tekmelemesi sonucu kırılmasa, hiçbir zarara uğramasa bile eylem teşebbüs aşamasında kalmış olacaktı. Çünkü suça konu eşyanın dayanıklılığı suça teşebbüs yönünden önemlidir ve eşyanın cam gibi hassas, kırılma ihtimali yüksek malzemelerden imal edilmesi ile ahşap veya çelikten yapılması arasında dayanıklılık açısından bir fark vardır. Tutanakta ise sandalye ve kapının cam olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Ayrıca sanığın elinde kesici, delici vs. bir cisim olduğu da belirtilmemiştir. Bu durumda sandalye ve kapının tekmeye dayanıklı olduğu ve sanığın elverişli bir vasıtaya sahip bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından da söz edilemez. Eylem hoşnutsuzluk yaratsa da suç değildir. Yasa koyucu tarafından unsurlarıyla tanımlanması gerekir.
    Dolayısıyla mala zarar vermeye teşebbüs suçunun unsurlarının oluşmadığı düşünülmektedir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 13.10.2015 tarih ve 14046-30320 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kamu malına zarar verme suçuna teşebbüsün yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ..."in, ağrıyan dişini çektirmek amacıyla Bayındır Devlet Hastanesi Diş Polikliniğine gittiği, doktor olan tanık ..."nın yaptığı muayene sonrasında sanığa, dişinin apseli olduğunu ve ilaç kullanılması gerektiğini söylediği, sanığın da ısrarla dişinin çekilmesini istediği, tanık Figen"in ise, dişinde apse bulunması ve alkollü olması nedenleriyle sanığa, dişinin çekilemeyeceğini anlatmaya çalıştığı, bu duruma sinirlenen sanığın muayene odasındaki sandalyeleri ve kapıyı yumruklayıp tekmelediği, kapıyı çarparak dışarı çıktığı, dışarıdayken de kapıya bir kaç defa yumrukla vurduğu,
    06.06.2012 tarihli olay yeri görgü tespit tutanağında; diş polikliniğindeki kapı ve sandalyelerde zarar ve ziyan olmadığı bilgilerine yer verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur ...; suç tarihinde Bayındır Devlet Hastanesinde Başhekim Yardımcısı olarak görev yaptığını, olayı görmediğini, olay sebebiyle hastanede bir zarar olmadığını,
    Tanık ...; Bayındır Devlet Hastanesi Diş Polikliniğinde diş doktoru olarak görev yaptığını, olay tarihinde sanığın, kız kardeşi tanık ... ile birlikte Polikliniğe geldiğini, alkollü olduğunu muayene sırasında fark ettiği sanığa, ağrıyan dişinin apseli olması ve çekilecek durumda bulunmaması nedeniyle ilaç kullanması gerektiğini söylediğini, sanığın ise bunu kabul etmeyip ısrarla dişinin çekilmesini istediğini, reçete yazmak için masasına geçtiği sırada sanığın odada bulunan sandalyeleri ve kapıyı yumruklayıp tekmelediğini, kapıyı çarparak dışarı çıktıktan sonra da kapıya bir kaç defa yumruk attığını, kamu malına zarar vermeye çalıştığı için polis çağırdığını,
    Tanık ...; kardeşi olan sanığın sürekli alkol kullandığını, olay günü de alkollü olduğunu, suç tarihinde sanık ile birlikte diş çektirmek için Polikliniğe gittiklerini, sanığın doktor odasına girdiği sırada kendisinin kapısı açık olan muayene odası önünde beklediğini, doktorun dişin apse yapması nedeniyle ilaç yazacağını söylediğini, sanığın ise dişinin çekilmesini istediğini, doktorun bu hâliyle dişini çekemeyeceğini söylemesi üzerine de sanığın sadece kapıyı hızla ittiğini, sandalyeleri tekmelemediğini,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ...; dişinin ağrıması nedeniyle bir gece öncesinden alkol aldığını, ertesi gün de hastaneye gittiğini, diş doktorunun muayeneden sonra ilaç yazacağını, alkollü olduğu için dişini çekemeyeceğini söylediğini, kendisinin de ilaç yazılmasına razı olmadığını, dişinin çekilmesini istediğini ifade ettiğini, doktorun bunu kabul etmemesi üzerine de kızgınlıkla kapıyı itip çıktığını, odada bulunan eşyaya zarar vermediğini savunmuştur.
    Uyuşmazlık konusunda 20.02.2018 tarihli müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamaması nedeniyle 13.03.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakere esnasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince öncelikle sanığın suç oluşturan bir eylemde bulunup bulunmadığının tartışılması ve suç oluşturan eyleminin bulunduğu sonucuna ulaşılması hâlinde de niteliğinin belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine uyuşmazlık konuları belirtilen şekilde belirlenmiştir.
    Uyuşmazlık konularının bu şekilde belirlenmesi üzerine somut olayda suç oluşturan bir eylemde bulunulup bulunulmadığının değerlendirilmesi bakımından, sanığın eylemi ile ilgisi bulunan "mala zarar verme", "hakaret" ve "tehdit" suçları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
    TCK’nun “mala zarar verme” başlıklı 151. maddesinin 1. fıkrasında;
    “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde mala zarar verme suçunun basit şekli düzenlenmiş,
    Suç tarihi itibarıyla suçun nitelikli hâlleri aynı Kanunun 152. maddesinde;
    "(1) Mala zarar verme suçunun;
    a) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis veya diğer eşya hakkında,
    b) Yangına, sel ve taşkına, kazaya ve diğer felaketlere karşı korunmaya tahsis edilmiş her türlü eşya veya tesis hakkında,
    c) Devlet ormanı statüsündeki yerler hariç, nerede olursa olsun, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğu hakkında,
    d) Sulamaya, içme sularının sağlanmasına veya afetlerden korumaya yarayan tesisler hakkında,
    e) Grev veya lokavt hallerinde işverenlerin veya işçilerin veya işveren veya işçi sendika veya konfederasyonlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eşya hakkında,
    f) Siyasi partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşlarının maliki olduğu veya kullanımında olan bina, tesis veya eşya hakkında,
    g) Sona ermiş olsa bile, görevinden ötürü öç almak amacıyla bir kamu görevlisinin zararına olarak,
    İşlenmesi halinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (2) Mala zarar verme suçunun;
    a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak,
    b) Toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak suretiyle,
    c) Radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanarak,
    İşlenmesi halinde, verilecek ceza iki katına kadar artırılır" biçiminde sayılmıştır.
    Anılan madde gerekçesinde de; "Suçun konusu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz maldır. Suç, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hale getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketlerden kirletme, örneğin; başkasına ait binanın duvarına yazı yazmak, afiş veya ilan yapıştırmak, resim yapmak suretiyle gerçekleştirilebilir" açıklamalarına yer verilmiştir.
    Suçla korunan hukuki yarar, mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet kavramına, malın bütünleyici parçaları, eklentileri ve doğal ürünleri de dahildir. Mülkiyetin korunmasında amaç, sadece malın fiziksel olarak zarar görmesi olmayıp, malın değerinin de korunmasıdır. Bu nedenle, malın özgülendiği amaca uygun kullanılabilmesini, önemsiz sayılmayacak derecede azaltan bir zararın varlığı yeterli olup, malın maddi zarar görmüş olmasına gerek yoktur.
    Mala zarar verme suçu, kastla işlenebilen bir suçtur. Kastın varlığı için failin, malın başkasına ait olduğunu bilerek ve suçun hareket unsuru olan yıkma, tahrip etme, yok etme, bozma, kullanılamaz hâle getirme, kirletme eylemlerini isteyerek gerçekleştirmiş olması gerekir. Bu suçun oluşabilmesi için genel kast yeterlidir.
    Mala zarar verme suçu, olası kastla da işlenebilen bir suçtur. Örneğin, yol kenarında park etmiş durumda bulunan aracı gören inşaattaki kepçe operatörü, çıkardığı taşların yuvarlanması sonucu aracın zarar göreceğini öngörmesine karşın "Zarar görürse görsün, aracın sahibi de aracını çekseydi" diye düşünürse, mala zarar verme suçu olası kastla işlenmiş olacaktır. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s. 4891-4892) Ancak mala zarar verme suçunun taksirli hali, 5237 sayılı TCK"da suç olarak düzenlenmediğinden, bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
    Görüldüğü gibi mala zarar verme suçunun gerçekleşebilmesi için failin, başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir mala, TCK’nun 151. maddesinin 1. fıkrasında sayılan seçimlik hareketlerden herhangi biriyle zarar vermiş olması gerekmektedir. Seçimlik hareketler maddede; “Kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılamaz hâle getirmek veya kirletmek” şeklinde belirtilmiştir.
    Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğünde yıkmak fiili, "Kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek"; bozmak fiili ise "Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek" şeklinde tanımlanmıştır. Yıkmak fiili yalnızca taşınmazlar için söz konusu olabilir. Kanununda yıkmanın, kısmen veya tamamen olması arasında fark öngörülmediğinden, binanın bir duvarının yıkılması örneğinde olduğu gibi suçun oluşumu için taşınmazın belli bir kısmına zarar verilmesi yeterlidir. Bozmak ise malın kullanım amacına uygun tasarrufunu kısmen veya tamamen ortadan kaldıran ya da güçleştiren bir müdahale olup, süreklilik taşıması gerekli değildir. Geçici olarak malın kullanılamaması da mala zarar verme suçunu oluşturur. Aracın motor aksamının sökülerek, çalışamaz duruma getirilmesi hâli bu fiile örnek olarak gösterilebilir. Yıkmak ve bozmak fiileri, aynı zamanda tahrip etmek fiilini de kapsar. Kullanılamaz hâle getirme eyleminde, malın fiziki varlığı ortadan kaldırılmaksızın, amacına uygun olarak maldan yararlanma imkanının bulunmaması ve bu şekilde değerinin azalması hâli söz konusudur. Yok etmek ise malın fiziki varlığının tamamen ortadan kaldırılarak, tüketilmesi anlamına gelmektedir. Televizyonun yakılması bu fiile örnek gösterilebilir. Kirletmek fiili de, taşınır veya taşınmaz malın, önceki hâle getirilmesi için önemsiz olmayan bir çabayı gerektiren, malın değerinde veya görünümünde azalma veya değişikliklere yol açan, madde kapsamında yer alan diğer eylemler dışındaki durumları kapsar. Mağdurun evinin duvarına yazı yazmak, aracını çizmek gibi örneklerin verilebileceği kirletmek fiili, kirli duruma getirmek, pisletmek olarak tanımlanabilir. Bu seçimlik hareketle işlenen mala zarar verme suçunda, zarar doğuran neticenin sonradan temizlenmek suretiyle ortadan kaldırılması önem taşımaz. Ancak kirletmenin belli bir ağırlığa ulaşmış olması gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
    “1- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
    2- Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
    3- Hakaret suçunun;
    a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
    b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
    c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
    İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
    (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
    (5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Buna göre, TCK"nun 125. maddesinin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekline, üçüncü ve dördüncü fıkralarında nitelikli hâllerine, beşinci fıkrasında ise suçların içtimasına ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmiş, aynı Kanunun 131. maddesinin 1. fıkrasında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının şikâyete tâbi olduğu açıkça ifade edilmiştir.
    Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
    Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçuna ilişkin; 5237 sayılı TCK’ndaki düzenleme, 765 sayılı TCK’ndan farklı olup, 765 sayılı Kanun uygulamasında “memur” kavramına yer verilerek, memura görev sırasında herhangi bir nedenle hakaret edilmesi hali dahi nitelikli hal olarak düzenlenmiş iken, 5237 sayılı Kanunda memur kavramını da içerecek şekilde “kamu görevlisi” kavramına yer verilerek, yalnızca kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret edilmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. "Kamu görevlisi" kavramı 5237 sayılı TCK’nun 6/1-c maddesinde “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi... anlaşılır” şeklinde tanımlanmıştır.
    Görev sırasında ancak görevinden dolayı olmayan hakaretler ise, 125. maddenin 1. fıkrasında düzenlenen basit hakaret olarak kabul edilerek, soruşturulması ve kovuşturulması da mağdurun şikâyetine bağlı tutulmuştur.
    “Görevinden dolayı” hakaretin kabulü için; yapılan kamu görevi ile hakaret eylemi arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Hâkim her somut olayda nedensellik bağının bulunup bulunmadığını araştırarak, sonucuna göre, eylemin, suçun basit haline mi yoksa nitelikli haline mi uyduğunu saptayacaktır. Bu saptama yapılırken, hakaret eylemlerine muhatap olan kamu görevlisinin faile karşı doğrudan veya dolaylı görev yapması koşulu aranmayacaktır. Zira, hakaret doğrudan görevle ilgili olabileceği gibi, görevin yerine getiriliş yöntemi ya da sonuçları ile ilgili de olabilir.
    Tehdit suçu ise 5237 sayılı TCK"nun 106. maddesinde;
    “(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    (2) Tehdidin;
    a) Silahla,
    b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
    c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
    İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
    Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimseye bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. Bası, s.100).
    Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla mal varlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin, tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
    5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde de; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir... Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir. Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz...” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    Sanığın, dişini çektirmek amacıyla Bayındır Devlet Hastanesi Diş Polikliniğine gittiği, burada diş hekimi olan tanık Figen"in yaptığı muayene sonrasında dişinin apseli olduğunu ve ilaç kullanılması gerektiğini söyleyip, sanığın dişinin çekilmesi yönündeki ısrarlı taleplerini reddettiği, bu duruma sinirlenen sanığın muayene odasındaki sandalyeleri ve kapıyı yumruklayıp tekmelediği, kapıyı çarparak dışarı çıktığı, dışarıdayken de kapıya bir kaç defa yumrukla vurduğu olayda; sanığın, kamu kurumu olan Bayındır Devlet Hastanesi Diş Polikliniğine ait maddi değere sahip sandalyeleri ve muayene odasının kapısını kullanılamaz hâle getirmek için kasten tekmelemesi ve yumruklaması şeklindeki hukuka aykırı eyleminin TCK"nun 152. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yer verilen mala zarar verme suçuna uyduğu, ancak suça konu kapı ve sandalyelerin zarar görmemiş olması göz önüne alındığında, elverişli hareketler ile başladığı suçun icrasını tamamlamakla birlikte neticeyi gerçekleştiremeyen sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı, sanığın eyleminin; bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı veya sövme niteliğinde olmaması ve tanık Figen"in de bu yönde bir iddia veya yakınmasının bulunmaması nedenleriyle hakaret, adı geçenin iç huzurunu bozmaya veya onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olmaması nedenleriyle de tehdit suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanığın eyleminin hakaret suçunu oluşturduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, sanığın suç teşkil eden bir eylemde bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından 13.03.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede oy birliğiyle, suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından 13.03.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 27.03.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi