8. Hukuk Dairesi 2016/8872 E. , 2019/3372 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, yetkisizliğe karar verilmiş olup hükmün davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı üçüncü kişi vekili, 30.01.2015 tarihinde mülkiyeti müvekkili şirkete ait malların haczedildiğini, müvekkili şirketin istihkak iddiası üzerine ... 15. İcra Hukuk Mahkemesince 10.02.2015 tarihinde takibin devamına karar verilmesi üzerine aynı adrese bu sefer muhafaza işlemi için gelindiğini, müvekkili şirketin bu sefer cebri icra baskısı altında, çekince koyarak dosya borcunu ödemek zorunda kaldığını belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, davanın asıl icra dairesinin bulunduğu yerde açılması gerektiğini açıklayarak yetkisizlik kararı verilmesini, aksi taktirde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davaya dahil edilen borçlu, usulüne uygun dava dilekçesi tebliğine karşın duruşmalara katılmamış, cevap da vermemiştir.
Mahkemece; istihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemelerinde açılabileceği, davalının yerleşim yerinin de asıl icra takibinin yapıldığı yerin de ... İli sınırları içinde kaldığı gerekçesi ile yetki yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmiş, kararı davacı üçüncü kişi vekili temyiz etmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK" nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
1.Davacı üçüncü kişi vekilinin yetkisizlik kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
üçüncü kişinin açtığı istihkak davasında takip alacaklısı yasal hasım olmakla birlikte, takip borçlusunun istihkak iddiasına karşı tutumu belirli ise davada taraf olarak gösterilmesi gerekli değildir. Yargıtayın ve Dairemizin istikrar kazanan uygulaması da bu yöndedir.
Borçlunun da istihkak iddiasına itiraz etmiş olması halinde, davanın alacaklı ve borçluya karşı birlikte açılması, yani her ikisinin de davalı olarak gösterilmesi gerekir. (KURU Baki İcra ve İflas Hukuku El Kitabı İkinci Baskı syf. 558 vd.)
Böyle bir durumda, davalılar (alacaklı ve borçlu) arasında şekli anlamda mecburi dava arkadaşlığı söz konusu olur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES ..., Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, ... 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
Somut olaya gelince, haciz esnasında borçlu şirket vekilinin hazır olduğu ve gelinen adresin borçlu şirket ile ilgisinin olmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.Bu durumda, üçüncü kişinin istihkak iddiasının borçlu tarafından kabul edildiği ve borçlu ile üçüncü kişi arasında istihkak iddiası yönünden uyuşmazlık bulunmadığı, dolayısıyla eldeki uyuşmazlığa özgü olarak alacaklı ile borçlu arasında şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, Mahkemece borçlu şirketin davaya dahil ettirilmesi doğru olmamıştır. Temyize konu davadaki asıl uyuşmazlık ise, davacı üçüncü kişi ile davalı alacaklı arasındadır. Bu koşullarda, davalı alacaklının yetki itirazının incelenmesinde;
Dava, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra açılmış olup; bu Kanun’da 1086 sayılı HUMK’un 512. maddesine paralel bir düzenleme getirilmemiştir. Bu durumda İİK’nin yetkiye ilişkin 4, 50. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nin 5, 6. maddeleri uyarınca genel yetki kuralının uygulanması gerekir. Buna göre istihkak davalarının asıl icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılması mümkündür.Basit yargılama usulüne uygun yürütülen taşınır mala ilişkin istihkak davalarında yasaca kesin yetki kuralı öngörülmediğinden yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. HMK"nin 19/4. madde hükmüne göre de yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir. Hakim doğrudan (re"sen) yetkisizlik kararı veremez.
Davalı alacaklı taraf cevap dilekçesinde süresi içerisinde usulüne uygun olarak yetki ilk itirazında bulunmuştur. Davalı alacaklı şirketin yerleşim yeri ... sınırları içinde kaldığı gibi asıl icra takibinin yapıldığı yer de ..."dur.
Açıklanan ilkeler doğrultusunda,dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı üçüncü kişi vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2.Davacı üçüncü kişi vekilinin yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
6100 sayılı HMK"nin 331/2. maddesinde “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik ve gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderini ödemeye mahkum eder” biçiminde düzenleme yapılmıştır. Bu durumda yetkisizlik kararı veren Mahkemenin bu kararla birlikte yargılama giderlerine ve yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretine ( 6100 sayılı HMK 323/1-ğ md) hükmetmesi doğru olmamıştır. Ne var ki, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HMUK"un 438/7.maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle hüküm fıkrasının "Peşin harcın mahsubu ile bakiye 1,01 TL’nin davacıdan alınarak Hazine"ye ödenmesine,” “Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,” “Davalı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden AAÜT"ye göre 1.306,20 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,” “ Kullanılmayan gider avans kısmının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,” şeklindeki 3.,4., 5. ve 6. bentlerinin hüküm fıkrasından tamamen çıkarılmasına, hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK"un 438/7. fıkrası gereğince düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, taraflarca İİK"nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 28/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.