Esas No: 2020/7683
Karar No: 2022/359
Karar Tarihi: 18.01.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7683 Esas 2022/359 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7683 E. , 2022/359 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 14.07.2020 tarih ve 2020/137 E. - 2020/209 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı TPMK vekili tarafından istenmiş ve davalı TPMK vekilinin temyiz dilekçesinin süresi içinde, davacı vekilinin ise süresi dışında verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının Türkiye’de “Beverly Hills Polo Club” markası ile 113029 tescil numarası ile 25. sınıfta, “Beverly Hills Polo Club” marka ve logosu ile 99/000959 tescil numarası ile 3, 14 ve 24. sınıfta, 2011/70286 tescil numarası ile 18, 35, 36, 41, ve 42 sınıflarda, 2012/58877 tescil numarası ile 25. sınıfta ve 2012/61510 tescil numarası ile 3, 9, 14, 18, 24, 25, 35, 36, 41 ve 42. sınıflarda tescilli olduğunu, davalı şirketçe 29.11.2011 tarihinde "ROYAL COUNTY OF BERKSHIRE POLO CLUB" ibareli, 2012/46629 sayılı, 09, 18, 25. sınıftaki mal ve hizmetleri içeren marka tescil başvurusunda bulunulduğunu, davacı şirketçe, iltibas ve tanınmışlık hukuki sebebine dayanılarak yapılan itirazın nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalı Kurum tarafından da davacının markalarının tanınmış olduğunun kabul edildiğini, davalının markasının davacının markası ile benzer ve iltibas yaratacak nitelikte olduğunu, davalının başvurusunun kötü niyetli olduğunu, davalının markasını birçok ülkede tescil ettirmek istemesine rağmen taleplerinin reddedildiğini ileri sürerek, YİDK'in 26.05.2015 tarih 2015-M-4151 sayılı kararının iptali ile “Royal Country of Bershire Polo Club” ibaresi için yapılmış olunan 2012/46629 sayılı marka başvurusunun reddine ve tüm tescil işlemlerinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, "ROYAL COUNTY OF BERKSHIRE POLO CLUB"ın polo spor kulübü ve polo spor okulu olduğunu, 1985 yılında kurulduğunu, davalının polo spor kulübü olması ve polonun at üzerinde sopa ile oynanan bir spor olması sebebiyle polo spor kulübünün adı olan "ROYAL COUNTY OF BERKSHIRE POLO CLUB" ibaresi ile polo sporunun zorunlu unsuru olan “at üzerinde elinde sopa tutan polo oyuncusu” figürünü içeren bir işaret seçilmesinin doğal olduğunu, davalının belirli bir itibara ulaştırdığı polo spor kulübü markasını kulübün yan ürünlerinde kullanmasının kötü niyetli olmadığını, markanın karıştırma ve ilişkilendirilme ihtimaline sebep olacak derecede benzer olmadığını, davacının 2012/58877 ve 2012/61510 sayılı markalarının başvuru tarihinin davalının başvuru tarihinden sonra olduğu için, 99/000956 sayılı markanın ise 3, 14 ve 24. sınıf mallarda tescilli olmasına karşılık davalının marka başvurusunun ise 9, 18, 25. sınıf mallarda tescilinin talep edilmesi sebebiyle 556 sayılı KHK 8/1-b kapsamında dikkate alınamayacağını, markaların kelime unsurlarının benzer olmadığını, markalardaki şekil unsurlarının farklı olduğunu, OHİM kayıtlarında 000554626 ve 000022186 sınıflarında tescilli aynı adda markalarının bulunduğunu, ayrıca yine 11160355 ve 009642621 nolu başvuruları ile ilgili davacının itirazlarının reddedildiğini, davacının tanınmışlık iddiasının somut davada uygulanamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre, davacı vekilinin dava dilekçesinde YİDK kararının iptali ile marka tescil işlemlerinin durdurulmasını talep ettiği, davalı şirketin başvuru markasının dava sırasında tescili halinde hükümsüzlüğü isteminde bulunmadığı, TÜRKPATENT YİDK'in 2015-M-4151sayılı kararının iptaline ilişkin 21.05.2019 tarihli 2019/141 - 2019/247 sayılı kararla ilgili temyiz incelemesi sonunda davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek kararının bu kısmı kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacı dava konusu markanın hükümsüzlüğünü talep etmediğinden hükümsüzlük ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacı şirket vekili ve davalı Kurum vekili temyiz etmiştir.
1- Temyize konu kararın davacı vekiline 23.10.2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuşsa da son günü 06.11.2020 olan başvurunun yasal süre geçtikten sonra 09.11.2020 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince hükmün sonuç bölümünde karara karşı 15 gün içerisinde temyize başvurulabileceği belirtilmiş ve davacı şirket vekilince de 15. günün hafta sonuna denk geldiği ve sürenin ilk iş gününe uzadığı esas alınarak temyize başvurulmuşsa da, kanunda belirtilen süreler kesin olup, hakimin bu sürelere ilişkin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Başka bir deyişle kanunun öngördüğü bir süre hâkim tarafından uzatılıp kısaltılamaz. Temyize ilişkin süreler de yasa tarafından düzenlenen kesin sürelerdir ve re´sen gözetilmesi gerekir. Bu nedenle, somut olayda, kararın tebliğ tarihi olan 23.10.2020 tarihinden itibaren temyiz süresi iki hafta olup, İlk Derece Mahkemesince bu sürenin 15 gün olarak değiştirilmesi mümkün değildir. Bu durumda 6100 sayılı HMK’nın 366. maddesinin yaptığı yollamayla somut olaya uygulanması gereken aynı Kanun'un 346/1. maddesi hükmüne göre, süresinde yapılmayan temyiz istemiyle ilgili olarak İlk Derece Mahkemesi tarafından karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davacı şirket vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı TPMK'dan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, marka tescil başvurusuna yapılan itirazın reddine dair YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 14.07.2020 karar tarihli, 2020/137 Esas, 2020/209 Karar sayılı kararıyla dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığında, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2 maddesi yollamasıyla HUMK'nın 427. ve devamı maddeleri uyarınca 15 günlük temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir.
Temyize konu kararın davacı vekiline 23.10.2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekili tarafından 09.11.2020 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. İlk Derece Mahkemesi Yasa maddelerini de zikrederek temyiz yolunun 15 gün olduğunu belirtilmiş, 15. günün hafta sonuna denk geldiği, davacı vekili sürenin ilk iş gününe uzadığı esas alarak 15. gün temyiz yoluna başvurulmuştur.
Daire çoğunluğu ile oluşan görüş ayrılığımız; Kanun tarafından tayin edilen temyiz yoluna başvuru süresinin, mahkeme kararında hatalı şekilde daha uzun gösterilmesi halinde, Kanunla belirtilen süreden sonra ve mahkeme kararında belirtilen süre içerisinde yapılan temyiz talebinin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi temyiz başvuru süresini iki hafta olarak belirlemiştir. Somut uyuşmazlıkta İlk Derece Mahkemesi kararında temyiz başvuru süresini 15 gün olarak göstermiştir. Davacı taraf 15. günde harcını yatırarak temyiz dilekçesini vermiştir.
Kanun yoluna başvurma süreleri HMK tarafından tayin edilmiştir. HMK 94/1. maddesine göre Kanunun belirlediği süreler kesindir. Kanun tarafından belirlenen sürede işlem yapılmadığı takdirde, sürenin kesin ve hak düşürücü olması nedeniyle artık o işlem yapılmayacaktır. HMK 90/1. maddesi gereğince istisnai haller dışında Kanunun belirlediği süreleri hakim azaltıp çoğaltamaz. Ancak Anayasa’nın 40/2. maddesi gereğince “devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi Kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır...” Anayasa hükmünde de anlaşıldığı gibi HMK 345. ve 361. maddelerinde düzenlenen istinaf ve temyiz süreleri hakim tarafından değil, Kanun tarafından belirlenmiştir. Hakim kararında bu Kanun yollarını ve sürelerini doğru bir şekilde göstermek zorundadır.
Hakimin Kanunda belirlenen kanun yollarının süresini yanlış göstermesi nedeniyle, Anayasa Mahkemesi’nin önüne bireysel başvuru yolu ile gelen dosyalarda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin verdikleri kararlarda Kanun yolu başvuru süresini ilgiliye hatalı bir şekilde bildirmesinin, ilgilinin süreye güvenerek işlem yapması halinde hak kaybına uğraması sonucuna yol açmaması gerektiğine karar vermiştir. Gerekçesini de Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerine dayandırmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Bu hak da bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığı etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmektedir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen ya da mahkeme kararını etkisiz hale getiren işlemler mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğindedir.
Bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi bu hususları dikkate alarak, dava açma sürelerinin düzenlenmesinin son derece karışık ve dağınık mevzuatın, aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde kat’i yorumdan kaçınması gerektiğini belirtmiştir. Yani Anayasa Mahkemesi Kanun yoluna başvuru süresinin Mahkeme Kararlarında hatalı olarak gösterilmesi halinde, bu süreye güvenerek başvuruda bulunan ilgilinin taleplerinin süre yönünden reddedilmemesi gerektiği kanaatindedir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50/2 maddesi gereğince “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlal ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.”
Yeniden yargılama yapılması mümkün olmadığı takdirde, başvurucu lehine tazminata hükmedilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda verdiği emsal kararlarda bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda emsal kararlarında belirttiği gibi, Anayasa Mahkemesi bir ihlalin olduğunu tespit etmesi halinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna ulaşması halinde yeniden yargılama yapması için dosyayı karar veren mahkemeye göndermektedir.
Öğretide de Anayasa Mahkemesi’nin bu hususa ilişkin bireysel başvurularda vermiş olduğu kararlarının isabetli olduğu, kanunda tayin edilen sürenin mahkeme kararıyla hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, Anayasal hükümler çerçevesinde ilgililerin mahkeme kararına duydukları güvenin korunmasına ilişkin haklı beklentilerinin göz önüne alınmalı ve mahkemeye erişim haklarının engellenmemesi gerektiği görüşü savunulmaktadır. (Pekcanitez/Atalay/Özkes/Kuru, Akil/Gül)
Belirtildiği gibi Bireysel Başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesinin önüne gelen bu tür uyuşmazlıklarda Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini, mahkemeye erişim hakkının ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyaları ilk derece mahkemelerine iade etmesine karar vermektedir. (örneğin, AYM’nin 2014/19638 başvuru numaralı kararı)
Yukarıda izah edilen nedenlerle, Dairemiz çoğunluğunun görüşü Adil Yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkını engelleyici nitelikte olduğu gerekçesiyle, davacı tarafın temyiz başvurusu kabul edilerek, dosya üzerinde temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.