Esas No: 2020/4546
Karar No: 2022/389
Karar Tarihi: 18.01.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/4546 Esas 2022/389 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/4546 E. , 2022/389 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 17. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 17.10.2017 tarih ve 2014/1078 E. - 2017/1116 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi'nce verilen 18.12.2019 tarih ve 2018/227 E. - 2019/2325 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, icra müdürlüğünün takip dosyası ile 66.656,00 TL ve 25.000,00 TL bedelli 2 adet çeke dayanılarak müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, bu çeklerden 30/11/2013 düzenleme tarihli 66.656,00 TL bedelli çekte müvekkilinin aval veren olarak gösterildiğini, ancak imzanın müvekkiline ait olmadığını, 30/10/2013 düzenleme tarihli 25.000,00 TL bedelli çekte ise imza yada cirosunun bulunmadığını ve borcu olmadığını belirterek, söz konusu çekler ve takip dosyası nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, kendisini dava dışı şirket yetkilisi ve sahibi olarak tanıtan davacının müvekkili şirket yetkilisine ... ve davalı vekillerinden Av. ...'e borcu ödeyeceğini söylediğini, 03/05/2010 tarihli protokolü faksladığını, 65.656,00 TL bedelli çekin davacı tarafından Jir Mir İnş. Tarım Orman Oto San. Tic. Ltd. Şti.'nin borcu için davalı şirket sorumlusu ...'in önünde bizzat düzenlenerek ve imzalanarak davacı tarafından verildiğini, davacının keşideci gibi sorumlu olduğunu ileri sürerek davanın reddine ve tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; takibe konu 30/10/2013 tarih ve 25.000,00 TL bedelli çekte davacıyı borçlandırır şekilde aval imzası veya ciranta olmadığı, 30/11/2013 tarihli 66.656,00 TL bedelli çekteki aval veren imzasının davacıya ait olmadığı ve dolayısıyla bu çekler nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüyle söz konusu çekler ve icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 25.000,00 TL bedelli çek için İİK. md. 72 uyarınca kötü niyet tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; duruşma yapılarak dava konusu 2 adet çekin keşide tarihlerinden önceki tarihlere ait dosyada bulunan belge asılları ile birlikte davacı adına atfen atılan imzaların davacıya ait olup olmadığı hususunda grofolog bilirkişiden alınan rapordaki imzaların davacı elinden çıkmadığı tespitinin isabetli olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, takibe konu iki adet çekten dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece yargılamasında eksiklik görülerek 1498820 numaralı çekteki imzaların davalı elinin ürünü olup olmadığının tespiti yönünde araştırma yapılarak grofolog bilirkişiden rapor alınmış gerekçesinde bu delile dayanarak ilk derece mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığının ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediğinin anlaşılması halinde istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir. Başka bir anlatımla, yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılması halinde ve bu hale münhasır olarak başvurunun esastan reddine karar verilmesi gereklidir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda da açıklandığı üzere yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde inceleme yapılması ve gerekçe genişletilmiş olması durumunda HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince esastan yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki oluşacağı açık olup bu durum ise kanuna açık bir aykırılık oluşturur ve re’sen bozma nedeni teşkil eder.
Hükümden sonra 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 356. maddesine eklenen ve yayım tarihinde yürürlüğe giren 2. fıkra, yukarıda belirtilen hallerde, farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektirir nitelikte değildir. Nitekim, bilindiği ve HMK’nın 354. maddesinde ve özellikle bu maddenin gerekçesinde değinildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerince yapılacak incelemenin biri denetim açısından, diğeri ise dava konusu uyuşmazlık bakımından olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Ayrıntıya girilmeden ifade edilecek olursa, Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu uyuşmazlık üzerinde bir inceleme yapılması halinde, 356/2. maddede değinilen ve verilmesi öngörülen gerekli karar, yeniden esas hakkında bir karardır. Tüm bu nedenlerle, HMK m. 353/1-b-1 kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu nedenle ve HMK’nın 369/1. ve 371. maddeleri uyarınca bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 18/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davalının alacaklı olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalının istinaf kanun yoluna müracaatı üzerine delil toplayan Bölge Adliye mahkemesi, neticede itirazların yersiz olduğu kanaatine vararak istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı, Bölge Adliye Mahkemesinin bir takım ek deliller topladıktan sonra, ilk derece mahkemesiyle aynı sonuca varması halinde yeni hüküm kurmasının zorunlu olup olmadığı, başka bir deyişle esastan ret kararı verip veremeyeceği hususundan kaynaklanmaktadır. Konuyu değerlendirmeye geçmeden evvel HMK’nun konuya dair hükümlerine ve özellikle 22.07.2020 tarihli değişikliğe göz atmakta fayda bulunmaktadır.
HMK’daki konuya dair düzenleme:
Duruşma yapılması ve karar verilmesi (2)
MADDE 356- (1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.
Şeklinde iken, 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir.
7251 sayılı kanunla eklenen fıkra uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi duruşma açıp ilave delil toplamasına rağmen ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazlarını yerinde olmadığı ve dolayısıyla kararın isabetli olduğu kanaatine varırsa esastan ret şeklinde hüküm kurma yetkisine de haiz olacaktır. Zira bu halde Bölge adliye Mahkemesi ilave tahkikat yapmasına rağmen ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu sonucuna varmış bir başka deyişle istinafa konu kararı ilave gerekçe koymak suretiyle teyit etmekle yetinmiştir. Değilse, bahsi geçen değişikliğin başka türlü yorumlanması, 2020 yılında yapılan değişikliği işlevsiz bırakacak, fiilen yürürlüğe girmeme gibi bir durumla karşılaşılacaktır. Bu arada, esastan retle sonuçlanan binlerce Bölge Adliye Mahkemesi karanının sair temyiz itirazlarına girilmeksizin usul bozmalarına konu yapılması Anayasanın 141. maddesinde “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” ve buna paralel HMK madde 30 yer alan: “Hakim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki emredici usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Dairemizce işin esasına girilerek sair temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle usul bozulması yapılması şeklinde tezahür eden çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz.18.01.2022