Esas No: 2020/1284
Karar No: 2022/443
Karar Tarihi: 20.01.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/1284 Esas 2022/443 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/1284 E. , 2022/443 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
Uyuşmazlık Hakem Heyetince verilen 29.03.2019 günlü kararın iptali istemi ile İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Bölge Adliye Mahkemesine açılan davanın yargılaması sonucunda davanın reddine ilişkin verilen 04.02.2020 gün ve 2019/6 E. - 2020/1 K. sayılı karar, yasal sürede duruşmalı olarak davacı vekilince temyiz edilmiş olmakla, duruşma için belirlenen 18.01.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Dr. ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Hakem önündeki yargılamada davalı vekili iptal dava dilekçesinde, taraflar arasında 16.09.2014 tarihli simsarlık sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşmenin 15. maddesinde tahkim usulünün düzenlendiğini, bu düzenlemeye göre, "Bu sözleşmeden veya bu sözleşmeyle ilgili mali ve hukuki bütün ihtilaflar öncelikle taraflarca sulh yoluyla çözümlenecek, olmadığı takdirde, Avukatlık Kanunu'nun 35/a. maddesinde düzenlenen uzlaşma usulü denenecektir. Burada da çözüm olmadığı takdirde tahkim usulü esastır. Taraflar kendi hakemlerini seçer, her iki hakem üçüncü başhakemi seçer. Anlaşamadıkları takdirde üçüncü başhakem ve mali müşavir ... veya O'nun belirlediği kişidir. Hakem heyeti, sözleşme hükümleri, mevzuat ve hak ve nasfete göre karar verecektir." düzenlemesinin getirildiğini, hakem heyetinin bu maddeye göre yargılama yaptığını, hakem kararının 07.05.2019 tarihinde tebellüğ edildiğini, HMK'nın 439. maddesi uyarınca, bu hakem kararına karşı işbu iptal davasını açtıklarını, sözleşmenin 15. maddesiyle kararlaştırılan tahkim şartının geçersiz olduğunu, HMK'nın 439. maddesinin 2. fıkrasının a bendinde sözleşmenin geçersizlik hallerinin sayıldığını, tahkim şartının açık, anlaşılır ve kesin olmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, tahkim şartının geçerli olabilmesi için tarafların tahkime gitme yönündeki iradelerinin açık ve kesin olması gerektiğini, tarafların hakeme başvurma iradelerinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konulması gerektiğini, ancak sözleşmedeki tahkim koşulunun bu anlamda açık ve kesin olmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, tahkim koşulunda mali konuların da sözleşmeye dahil edilerek belirsizlik yaratıldığını, oysa tahkim yargılamasının HMK kapsamında ve hukuki konularda yapılabileceğini, sözleşmedeki tahkim şartının, tahkim usulü gibi yanlış anlaşılmaya müsait bir söz öbeği ile ifade edildiğini, buna göre öncelikle sulh ve Avukatlık Kanunu'nun 35/A maddesinde düzenlenen uzlaşma usulünün çalıştırılması şartının konulduğunu, bu durumun tahkim koşulunu belirsiz hale getirdiğini, anılan 35/A maddesindeki düzenlemeye göre, dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra tarafların birlikte uzlaşmaya varmaları halinde taraf avukatlarıyla birlikte imzalanacak anlaşma tutanağının ilam niteliğinde olduğunun hüküm altına alındığını, buna göre bu usulün başlı başına bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğunu, bu hususun tahkim anlaşmasına yazılmasının tahkim iradesinin açık ve kesin olması koşulunu ortadan kaldırdığını, bir an için tahkim şartının geçerli olduğu kabul edilse bile hakem veya hakem kurulunun seçiminde sözleşmede belirlenen veya kanunda öngörülen usule uyulmaması nedeniyle HMK'nın 439/2.b maddesi uyarınca kararın iptal edilmesi gerektiğini, çünkü sözleşmeye göre tahkim maddesinin üç aşamalı olarak kurulduğunu, önce sulh yolunun, bu olmazsa uzlaşma yolunun, bu da olmazsa tahkim yolunun işletilmesi gerektiğini, her iki tarafın avukatı mevcut olup tarafların karşılıklı olarak birbirlerine avukatları aracılığıyla ihtarnameler keşide ettiklerini, buna rağmen karşı tarafın avukatının uzlaşma çağrısı yapmadığını, bilakis ısrarla alacak talebinde bulunduğunu, tahkim usulüne uyulmadığından ve doğrudan hakemde dava açıldığından kararın iptali gerektiğini, tahkim yargılamasının süresi içinde yapılmadığını, HMK'nın 439/2.c maddesi uyarınca hakem kararının tahkim süresi içinde verilmemesinin iptal nedeni olarak düzenlendiğini, somut olayda HMK'nın 427. maddesinin ilk fıkrasındaki bir yıllık süre içinde hakem kararının verilmemiş olması nedeniyle kararın iptali gerektiğini, çünkü hakemlerin ilk toplantısını 12.02.2018 tarihinde yapıp tutanak düzenlediklerini, nihai kararın ise bir yıllık süre geçtikten sonra 29.03.2019 tarihinde verildiğini, bu nedenle kararın iptali gerektiğini, HMK'nın 425/2. maddesinde tahkim yerinin belirlenmesi usulünün düzenlendiğini, sözleşmede tahkim yeri belirlenmediği takdirde hakem kurulunca olayın özelliklerine göre belirleneceğinin düzenlendiğini, buna rağmen hakem kurulunun ne ilk ne de sonraki tutanaklarında tahkim yerinin belirlendiğine dair bir karar almadığını, bu hususun hakem kararının şeklini ve içeriğini düzenleyen HMK'nın 436/1.e. hükmüne aykırı olduğunu, kararın bu nedenle de iptali gerektiğini, davaya konu hakem yargılamasında yargılama usulüne uyulmadığını, kanunun amir hükmü gereği, tahkim yargılamasında tebligatların 7201 sayılı Tebligat Kanunu'na göre yapılması gerekirken bu usule uyulmadığını, hakem kurulunun yetkisini aşarak tebligatları e-posta yoluyla yaptığını ve internet üzerinden yapılan bu tebligatların güvenli e-posta adreslerine yapılmadığını, böylece HMK'nın 438. maddesinde düzenlenen tebligat usulünün ihlal edildiğini, bu nedenle aynı Kanun'un 439/2.b maddesi uyarınca hakem kararının iptali gerektiğini, hakem kurulunun tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiğini ve HMK'nın 439/2.d maddesinde bu hususun iptal sebebi olarak düzenlendiğini, somut olayda taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan ihtilafların tahkim koşuluna tabi olduğunu, tahkim yargılaması sırasında da belirttikleri üzere, davacının bu davaya konu ettiği alacağın TTK'nın 21. maddesindeki düzenlemeye göre faturadan kaynaklanan bir alacağa ilişkin olduğunu, alacak faturaya bağlanmış olduğundan ve karşılıklı mutabakat doğrultusunda faturalandırıldığı ve defterlere işlendiği iddia edildiğinden ve davacı tarafın beyanlarına göre artık alacağın sözleşmeden değil faturadan kaynaklandığı ileri sürüldüğünden sözleşmedeki tahkim şartına dayanılamayacağını, bu nedenle hakemlerin sözleşme dışındaki bir konuda karar verdiklerini, bu nedenle HMK'nın 439/2.d maddesi uyarınca hakem kararının iptali gerektiğini, hakem kararının hukuka ve kamu düzenine aykırı olduğunu, bu nedenle de kararın iptali gerektiğini iddia ederek yukarıda sıralanan nedenlerle, hakem kurulunun davaya konu 29.03.2019 tarihli kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Hakem önündeki yargılamada davacı vekili cevap dilekçesinde, davacının işbu iptal davasında ileri sürdüğü iptal sebeplerinin, tahkim yargılama sürecini uzatmaya ve müvekkilinin alacağının tahsilini geciktirmeye yönelik sebepler olduğunu, tahkim şartı içeren sözleşme maddesinin geçerli olduğunu, tahkim yargılaması başlatılmadan önce karşı tarafa bir çok kez ihtarname çekilerek talepte bulunulduğunu, ancak karşı tarafın ısrarla tahkim koşulu ileri sürerek edimini yerine getirmekten kaçındığını, duruşmalar sırasında tahkim koşulunun geçersiz olduğuna dair bir iddia ileri sürmediğini, sözleşmenin 15. maddesinde kararlaştırılan tahkim şartının açık bir düzenleme olup sözleşmeden kaynaklanan tüm ilgili mali ve hukuki ihtilafların tahkim usulüne göre çözüleceğinin belirtildiğini, tahkim usulünün açıkça düzenlendiğini, tahkim şartının içerik olarak herhangi bir koşula bağlı olmadığını, hakemdeki yargılama boyunca da böyle bir savunma ileri sürülmediğini, müvekkilinin iş bu davayı açmadan önce karşı tarafla uzlaşmak için çaba harcadığını, Bakırköy 40. Noterliği’nin 06.09.2017 tarihli, 23030 Y. sayılı ihtarı ile davacı vekiline alacakla ilgili talebin gönderildiğini, ancak davacı vekilinin Bakırköy 51. Noterliği’nin 19.09.2017 tarihli ve 19892 Y. sayılı cevabi ihtarında karşı alacak talebinde bulunduğunu, daha sonra altı ayrı ihtarname ile yazışma yapıldığını, son olarak müvekkili tarafından Bakırköy 40. Noterliği’nin 11.01.2018 tarihli 0110 Y. sayılı ihtarnamesini göndererek bundan sonra tahkim başvurusu yapıldığını, bu ihtarnamelerin uzlaşmaya davet hususunu ispata yeterli olduğunu, bu konuda ileri sürülen iptal sebebinin yerinde olmadığını, tahkim yargılamasının süresinde olduğunu, çünkü HMK'nın 427. maddesi uyarınca bir yıllık sürenin, hakem kurulunun ilk toplantısından itibaren başladığını, üç kişilik hakem heyetinin ilk toplantısını 16.04.2018 tarihinde yaptığını, nihai hükmün ise 29.03.2019 tarihinde yani bir yıllık süre içinde verildiğini, bu konudaki iptal sebebinin yerinde olmadığını, davacı vekilinin, tahkim yerinin belirlenmediğini ileri sürmüş ise de ilk toplantı tutanağında toplantı yerinin ... Mah. İnönü Cad. Ankara Palas No. 59/7 İstanbul olarak belirlendiğini, kaldı ki tahkim yerinin belirlenmemesinin iptal sebebi olmadığını, HMK'nın 425. maddesi uyarınca tahkim yerinin sözleşmede gösterilmemesi halinde, hakem kurulunca, olayın özelliklerine göre belirleneceğini, hakem kurulunun ilk toplantısında bir belirleme yaptığını ve devamındaki her toplantıda toplantı yerini gösterdiğini, yasal düzenleme uyarınca da hakem kurulunun farklı yerlerde toplantı yapma yetkisi bulunduğunu, kaldı ki karşı tarafın tahkim yeri konusunda yargılama boyunca hiçbir itiraz ve talep ileri sürmediğini, bu konuda ileri sürülen iptal sebebinin yerinde olmadığını, tahkim sözleşmesi dışındaki bir konuda karar verilmesinin söz konusu olmadığını, tahkim yargılamasına geçilmeden önce gönderilen tüm ihtarlara karşı, karşı tarafın tahkim yoluyla çözümden söz ettiğini, yine müvekkilinin tahkim heyetinin ilk toplantısını yapmadan önce Bakırköy 4. İcra Müdürlüğü’nün 2018/4463 esas sayılı dosyası ile faturaya dayalı alacağın tahsili için ilamsız icra takibine giriştiğini, karşı tarafın, itiraz süresi içinde verdiği itiraz dilekçesinde, uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesi gerektiğini belirttiğini, alacağın sözleşmeden kaynaklı olması nedeniyle hakem kararının tahkim sözleşmesi dışındaki bir konuya ilişkin olmadığını, bu konuda ileri sürülen iptal sebebinin yerinde olmadığını, iptal dava dilekçesinde tebligatların usulüne uygun yapılmadığı ileri sürülmüş ise de tahkim yargılaması süresince tüm dilekçe ve kararların tebligatının usulüne dair hiçbir itiraz ileri sürülmediğini, davacının yapılan tebligatlar uyarınca gerekli usul işlemlerini yaptığını, yargılama boyunca hiçbir itiraz ileri sürmemişken aleyhine karar çıkınca böyle bir iptal sebebi ileri sürmesinin hukuka aykırı olduğunu, yukarıda açıklanan nedenlerle iptal davasında ileri sürülen iptal nedenlerinin haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, iptal davasının süresi içinde açıldığı, davacı vekilinin, sözleşmedeki tahkim şartının geçersiz olduğunu, çünkü açık ve kesin bir tahkim iradesi taşımadığını, tarafların öncelikle sulh, olmadığı takdirde avukatları aracılığıyla uzlaşma yoluna başvurması koşulunu getirdiklerini, bu koşulların tahkim iradesini açık ve kesin olmaktan uzaklaştırdığını, bu nedenle tahkim koşulunun geçersiz olduğunu ileri sürdüğü, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin, tahkim koşulu içeren 15. maddesinin, "Bu sözleşmeden veya bu sözleşmeyle ilgili mali ve hukuki bütün ihtilaflar öncelikle taraflarca sulh yoluyla çözümlenecek, olmadığı takdirde, Avukatlık Kanunu'nun 35/a. maddesinde düzenlenen uzlaşma usulü denenecektir. Burada da çözüm olmadığı takdirde tahkim usulü esastır. Taraflar kendi hakemlerini seçer, her iki hakem üçüncü baş hakemi seçer. Anlaşamadıkları takdirde üçüncü baş hakem ve mali müşavir Kemal Özmen veya O'nun belirlediği kişidir. Hakem heyeti, sözleşme hükümleri, mevzuat ve hak ve nasfete göre karar verecektir." düzenlemesini içerdiği, somut olaydaki tahkim koşulu incelendiğinde tarafların hakeme başvurmadan önce görüşerek sulh olmaya çalışacaklarına ilişkin düzenlemenin, tahkim iradesinden kuşkuya düşülmesini gerektirecek bir koşul olarak değerlendirilemeyeceği, kural olarak tarafların her zaman görüşerek sulh olma yoluna gidebilecekleri, bu konudaki iptal nedeninin yerinde görülmediği, aynı gerekçelerin uzlaşma yolu için de geçerli olduğu, davacı vekilinin, tahkim koşuluna mali konuların da eklenmesinin tahkim koşulunu geçersiz hale getirdiğini ileri sürdüğü, sözleşmeden kaynaklanacak mali ihtilafların hakemde çözüleceğinin kararlaştırılmasının, sözleşmeyi geçersiz hale getirmeyeceği, bu sebeple bu iptal sebebinin de yerinde olmadığı, davacı vekilinin, sözleşmedeki ön koşullar yerine getirilmeden, yani sulh için herhangi bir çaba harcanmadan ve avukatlar aracılığıyla uzlaşma çabası gösterilmeden doğrudan hakeme başvurulduğunu, bu nedenle kararın iptali gerektiğini ileri sürdüğü, tarafların sulh görüşmesi yapmalarının veya uzlaşma görüşmesi yapmalarının bir koşul olarak değerlendirilemeyeceği gibi dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra tarafların her zaman sulh olmalarının veya uzlaşmalarının mümkün olduğu, kaldı ki hakemdeki dava açılmadan önce taraflar arasında noter ihtarlarının teati edildiği, ancak herhangi bir uzlaşmanın sağlanamadığı, bu sebeple bu konudaki iptal sebebinin de yerinde olmadığı, davacı vekilinin, hakem kurulunun sözleşmede belirlenen usule uygun olarak seçilmediğini, bu nedenle HMK'nın 439/2.b maddesi uyarınca kararın iptali gerektiğini ileri sürdüğü, dosyanın yapılan incelemesinde, tarafların yukarıda anılan sözleşmenin 15. maddesine göre birer hakem belirledikleri, bu iki hakemin üçüncü hakemi seçmek üzere 12.02.2018 tarihinde toplandıkları, üçüncü hakemin seçimi konusunda anlaşamadıkları, bunun üzerine sözleşmede hakem seçmeye yetkili kılınan mali müşavir Kemal Özmen'in üçüncü hakem olarak Avukat Yahya Yeşiloğlu'nu seçtiği, buna göre hakem seçiminin sözleşme hükümlerine uygun olduğu, bu konuda ileri sürülen iptal sebebinin yerinde olmadığı, davacı vekilinin, tahkim yargılamasının süresi içinde yapılmadığını, bu nedenle HMK'nın 439/2.c maddesi uyarınca hakem kararının iptali gerektiğini ileri sürdüğü, HMK'nın 427. maddesine göre, taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa, birden çok hakemin görev yapacağı davalarda hakem kurulunun, ilk toplantı tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde esas hakkındaki kararını vermesi gerektiği, dosyanın incelenmesinde, tarafların seçtiği birer hakem olmak üzere iki hakemin, sözleşmeye göre üçüncü hakemi seçmek üzere 12.02.2018 tarihinde toplandıkları, ancak üçüncü hakemin seçimi konusunda anlaşamadıkları, iptal davacısı vekili bir yıllık sürenin bu tarihten itibaren başlaması gerektiğini ileri sürdüğü, ancak HMK'nın 427. maddesine göre süreyi başlatacak ilk toplantının, tüm hakemlerin katılımıyla yapılan ilk toplantı olması gerektiği, üçüncü hakem seçildikten sonra tüm hakemlerin katılımı ile yapılan ilk toplantının 16.04.2018 tarihinde yapıldığı, buna göre bir yıllık tahkim süresinin dolmasından önce 29.03.2019 tarihinde hakem heyetinin nihai hükmünü verdiği, bu iptal sebebinin de yerinde görülmediği, davacı vekilinin, hakem kurulunun tahkim yerini belirlemediğini, bu nedenle kararın iptali gerektiğini ileri sürdüğü, HMK'nın 425. maddesi uyarınca tahkim yeri taraflarca kararlaştırılmadığı takdirde hakem heyeti tarafından, olayın özelliklerine göre belirleneceği, aynı maddenin 2. fıkrasına göre hakem veya hakem kurulunun tahkim yargılamasının gerektirdiği durumlarda önceden taraflara bildirmek kaydıyla bir başka yerde de toplanabileceği, duruşma, keşif gibi işlemleri de yapabileceği, iptal sebeplerini düzenleyen HMK'nın 439. maddesinde tahkim yerinin kararlaştırılmamış olmasının tek başına iptal sebebi olarak düzenlenmediği, sözleşmede tahkim yeri kararlaştırılmadığından, tahkim yerini belirleme yetkisinin hakem heyetine ait olduğu, hakem heyetinin toplantı tutanaklarında toplantı yerlerini gösterdiği, ilk toplantının ... Mahallesi ... Caddesi ... Palas No:59/7 Taksim/İSTANBUL adresinde yapıldığı, takip eden toplantının da aynı yerde yapıldığı, daha sonra ... Mahallesi ... Caddesi No.127 ... /İSTANBUL adresinde toplantılar yapıldığı, son duruşmanın da bu son adreste 29.03.2019 tarihinde her iki taraf vekilinin katılımıyla yapıldığı ve hüküm verildiği, davacının hakem toplantılarının yapılacağı yerlerden haberdar edilmediğine ve toplantılara katılmasına imkan sağlanmadığına dair bir iddiası bulunmadığı, tahkim yerinin İstanbul olarak hakemlerce belirlenip, farklı adreslerde toplantıların tarafların bilgisi dahilinde yapıldığı anlaşıldığından bu iptal sebebinin de yerinde görülmediği, davacı vekilinin, hakem kurulunun yargılama sırasında tebligatları HMK'nın 438. maddesindeki düzenlemeye rağmen Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapmayıp elektronik tebligat yolunu seçtiğini, güvenli elektronik tebligat şeklinde tebligat yapmayıp internet üzerinden tebligatlar yaparak yargılamayı sürdürdüğünü belirterek, HMK'nın 439/2.b maddesi uyarınca, hakem kararının iptaline karar verilmesini istediği, HMK'nın 438. maddesi uyarınca, taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı, yasal düzenlemenin emredici olmadığı, taraflarca aksinin kararlaştırabileceği, tarafların bu konudaki anlaşmasının açık bir sözleşme hükmü şeklinde olabileceği gibi yargılama sürecinde zımni olarak ortaya çıkan bir irade şeklinde de tecelli edebileceği, yargılama süreci boyunca tarafların, hakemlerce yapılan tebligatlara bir itirazlarının olmadığı, tebligat şekliyle ile ilgili bir ihtilafın çıkarılmadığı, temel dilekçelerin iadeli taahhütlü posta yoluyla tebliğ edildiği, tarafların yargılamayla ilgili süreçlerden haberdar olmadıklarına dair bir iddianın da ileri sürülmediği, bu durumda tebligatla ilgili usulsüzlük iddialarının iptal sebebi olarak kabulünün mümkün görülmediği, somut olayda davacının, hakemin veya karşı tarafın yaptığı herhangi bir usul işleminden haberdar olmadığını, böylece hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini iddia etmediği, açıklanan bu nedenlerle bu konuda ileri sürülen iptal sebebinin de yerinde görülmediği, davacı vekilinin, hakem kurulunun tahkim sözleşmesi dışında kalan bir konuda karar verdiğini, bu nedenle kararın HMK'nın 439/2.d maddesi uyarınca iptali gerektiğini ileri sürdüğü, davacı vekilinin, karşı tarafın tahkim yargılamasında tahsilini istediği alacağın faturaya dayalı alacak olduğunu, tahkim yargılamasındaki davacının düzenlediği faturanın karşı tarafın kabulünde olduğu, faturanın kesinleştiği ve mutabakata varıldığı iddialarına dayandırdığı, buna göre uyuşmazlığın sözleşmeyle ilgisinin kalmadığını, bu nedenle hakem heyetinin sözleşme dışındaki bir konuda karar verildiğini iddia ettiği, oysa bir temel ilişkiden doğan alacağın faturaya bağlanması ve kesinleşen bu faturaya dayalı olarak alacak talep edilmesinin, bu talebin sözleşmeyle ilgili olmadığı anlamına gelmeyeceği, bu durumda dahi davacının alacağının sözleşmeden kaynaklanan bir alacak olduğu, tahkim yargılamasına konu uyuşmazlığın, taraflar arasında imzalanan ve tahkim şartı içeren sözleşmeden kaynaklanan simsarlık ücret alacağı için düzenlenmiş faturadan kaynaklandığı, uyuşmazlığın temel kaynağının sözleşme olduğu, davacı vekilinin bu konuda ileri sürdüğü iptal nedeninin yerinde görülmediği, davacı vekilinin iptal sebebi olarak kararın, hukuka ve kamu düzenine aykırı olduğunu ileri sürdüğü, somut olayda taraflar arasındaki simsarlık ücretinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili ile ilgili olarak hakem heyetince yapılan değerlendirmelerde ve verilen hükümde kamu düzenini ilgilendiren bir husus bulunmadığı, diğer taraftan, hakem karanın maddi hukuk yönünden isabetli olup olmadığının, delil değerlendirmelerinin isabetli olup olmadığının iptal davasında denetlenmesinin mümkün olmadığı, iptal davasına bakan mahkemenin işin esasına dair denetim yapamayacağı, bu sebeple davacı vekilinin kamu düzenine ve hukuka aykırılık nedenlerine dayalı iptal sebeplerinin de yerinde görülmediği, incelemenin HMK'nın 439/5. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 20/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.