
Esas No: 2017/2145
Karar No: 2021/1137
Karar Tarihi: 30.09.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2145 Esas 2021/1137 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; annelerinin vefatı üzerine müvekkillerinin babası olan muris Mustafa Soyak"ın çocuklarının karşı çıkmasına rağmen kendisinden 34 yaş küçük olan dava dışı Meral Soyak ile evlendiğini, Meral Soyak’ın evlendiği günden itibaren murisi çocukları ile görüştürmemek için elinden geleni yaptığını, ileri yaştaki murisin yerini sürekli değiştirdiğini, eşyaları satarak murisi evden eve kentten kente dolaştırdığını, müvekkillerinden ... babasıyla ilgilenmek istemiş ise de eşinin buna engel olduğunu ve erkek kardeşi ile birlikte murisi Antalya"ya götürdüğünü, murisin orada 15.02.2011 tarihinde vefat ettiğini, ölümü üzerine yıllardır satmadığı taşınmazlardan birini Meral Soyak’ın kardeşi olan Selami İnan"a 14.01.2011 tarihinde sattığını öğrendiklerini, aynı tarihte dava konusu Kayseri İli, Kocasinan İlçesi, Düğer Köyünde bulunan 7, 61, 392, 319, 27, 100 ve 113 parsel sayılı taşınmazları da davalı ..."e satış suretiyle devrettiğini, devrin yapıldığı tarihte murisin çok yaşlı ve hasta olduğunu, bedelsiz olarak mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlem yaptığını, 79 yaşına kadar mal satmayan murisin satış yapması için hiçbir neden bulunmadığını, zira yurt dışından emekli olduğunu ve yüklü miktarda maaş aldığını, Selami İnan’ın ablası ile birlikte hareket ederek taşınmazlardan birini kendi üzerine aldığını, dava konusu taşınmazları da aynı gün davalı adına satış yaptırdığını, söz konusu satışların tamamının muvazaalı ve batıl olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin murisin tarlalarını satmak istediğini taşınmazları kiracı olarak kullanan İsa Yörük’den duyduğunu ve murisle görüşerek toplam 27.000TL bedel karşılığında satın aldığını, satış masraflarının yarı yarıya ödendiğini, taşınmazları satın aldığı günden itibaren de müvekkilinin kullandığını, murisin çocuklarının kendisine bakmadığını ve oturduğu evden çıkardığını bu nedenle satış bedeline ihtiyacı olduğunu söylediğini, hatta eşini ölümle tehdit etmeleri nedeniyle oğulları hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, muris ve eşinin taşınmazları satın alması için müvekkilinin yanına gelerek ısrarcı olduklarını, yapılan çeşitli görüşmeler neticesinde satışın gerçekleştiğini, tapuda işlem yapıldığı sırada orada olan Selami İnan’a da murisin köydeki evini sattığını, davalının murisin eşi ile işbirliği yapmadığını, bu yöndeki iddianın gerçek dışı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2014 tarihli ve 2011/468 E., 2014/64 K. sayılı kararı ile; davalı tanık beyanlarına göre davaya konu taşınmazların muris Mustafa Soyak tarafından pazarlık yapılmak suretiyle davalıya satıldığı ve satışın muvazaalı olmadığı, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulunun 23.12.2013 tarihli raporuna göre de akit tarihinde murisin fiil ehliyetini haiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.12.2015 tarihli ve 2014/11829 E., 2015/13984 K. sayılı kararı ile;
"...Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanın maliki olduğu 7,27,61,100,113,319 ve 392 parsel sayılı taşınmazlarını eşi Meral ve Meral"in eşi Selami"nin yönlendirmesi ile davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, akit tarihinde ehliyetsiz olduğunu ve aynı zamanda yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı bulunduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ehliyetsizlik ve muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 14.1.2011 tarihli aynı resmi akit ile çekişme konusu taşınmazları davalıya satış suretiyle temlik ettiği, murisin 15.2.2011 tarihinde ölümü üzerine mirasçı olarak ikinci eşi dava dışı Meral ile ilk eşinden olma çocukları davacıların kaldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden alınan rapora göre akit tarihinde murisin fiil ehliyetine sahip olduğu belirlenerek ehliyetsizlik iddiası bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava dilekçesinin içeriğine ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davada ehliyetsizlik iddiasının yanında muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Türk Borçlar Kanunu"nun 237. (Borçlar Kanunu"nun 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mahkemece, muris muvazaası iddiası bakımından hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca; mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bu yönde toplanan ve toplanacak delillerinin birlikte değerlendirilmesi, mirasbırakanın dava dışı eşi Meral"in kardeşi olan Selami"ye aynı tarihte yapılan başka bir taşınmaz temliki nedeniyle açılmış olan Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/230 esas 2014/79 karar sayılı dava dosyasının da irdelenmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme, yasal olmayan gerekçe ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.05.2016 tarihli ve 2016/42 E., 2016/136 K. sayılı kararı ile; duruşma ve keşif sırasında taraf tanıklarının dinlenerek ayrıntılı olarak beyanlarının alındığı, gerek davacı gerekse davalı tanıklarının murisin sağlığında davaya konu taşınmazları satmak istediğini ve eşi ile birlikte Kayseri"de oturdukları mahalleden ev almayı düşündüklerini, bu nedenle murisin taşınmazları satın alması için davalı dışındaki aynı köyden başka kişilere de teklif götürdüğünü, yapılan pazarlık neticesinde ev dışındaki tüm taşınmazları bedeli karşılığında davalıya satıp devrettiğini, satışın gerçek bir satış olup muvazaalı olmadığını beyan ettikleri, bu hususta herhangi bir tereddüt bulunmadığı, her ne kadar dava dışı ev ve bahçesi ile ilgili olarak Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/230 E. sayılı dosyasında görülen davada satışın muvazaalı olduğu kabul edilerek tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de bahsi geçen dosyada davalının murisin kayınbiraderi olduğu, tamamen farklı bir durumun söz konusu olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda muris muvazaasına yönelik iddia bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmak için yeterli olup olmadığı, davacılar tarafından dava dışı Selami İnan aleyhine açılan ve Kayseri 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarih, 2013/230 E., 2014/79 K. sayılı dava dosyasının irdelenmesi suretiyle karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Eldeki davada ehliyetsizlik iddiasının reddine dair verilen karar kesinleşmiş olduğundan yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davada ileri sürülen diğer iddia olan muris muvazaasına ilişkindir.
13. Belirtmek gerekir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu"nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
24. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
26. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
29. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
30. Somut olaya gelindiğinde ise 1932 doğumlu olan mirasbırakan Mustafa Soyak 15.02.2011 tarihinde vefat etmiş; murisin ölümü ile geride ilk eşinden olma davacı çocukları ile ikinci eşi olan dava dışı Meral Soyak mirasçı olarak kalmışladır. Mirasbırakan ölümünden çok kısa bir süre önce 14.01.2011 tarih ve 761 yevmiye numaralı resmî senet ile dava konusu taşınmazları davalı ...’e satış suretiyle devretmiştir.
31. Davacılar tarafından murisin ikinci eşi Meral Soyak’ın erkek kardeşi olan Selami İnan’a başka bir taşınmazını satış suretiyle temlik ettiği, Selami İnan’ın da ablası ile birlikte hareket ederek dava konusu taşınmazları aynı gün bedelsiz şekilde davalı adına devrini sağladığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır. Ne var ki, dosyadaki deliller incelendiğinde davalının emanetçi konumunda olduğuna ilişkin bu iddianın ispat edildiğini söyleme olanağı bulunmamaktadır.
32. Dava dışı Meral Soyak ve kardeşi ile davalı arasında bir akrabalık ilişkisi bulunmadığı gibi, mahkemece dinlenen davacı tanıklarının davalı ...’in murisin ikinci eşi ya da onun kardeşiyle birlikte hareket ettiğine dair hiçbir beyanları bulunmamaktadır. Aksine davalının maddi durumunun iyi olduğunu ve taşınmazları satın alabilecek gücünün bulunduğunu beyan etmişlerdir. Aynı hususları doğrulayan davalı tanıkları da mirasbırakanın taşınmazlarını toplu olarak satmak istediğini, bu nedenle aynı köyden başka kişiyle de pazarlık yaptığını, ancak toplu olarak satın alma imkânı olmadığından önceki pazarlığın bozulduğunu, davalının ise maddi gücü bulunduğundan toplu olarak pazarlık yapıp taşınmazları satın aldığını ve yapılan satışın gerçek olduğunu beyan etmişlerdir. Özellikle uzun yıllar boyunca taşınmazları kiracı sıfatıyla kullanan davalı tanığı İsa Yörüng’ün diğer davalı tanıkları ile aynı yönde beyanda bulunduğu, hatta davalının taşınmazları kendisinin teşviki ile satın aldığını söylediği dikkate alındığında, dava konusu taşınmazların mirasbırakan tarafından bedeli alınarak davalıya satıldığı sonucuna varılmıştır.
33. Mahkemece yapılan keşif sonucunda taşınmazların gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedeli arasında fahiş fark bulunduğu tespit edilmiş ise de başka delillerle desteklenmediği sürece bu hususun tek başına muris muvazaasının kabulü için yeterli olmayacağı açıktır.
34. Ayrıca Kayseri Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarih ve 2013/230 E., 2014/79 K. sayılı kararında mirasbırakan tarafından Selami İnan’a yapılan satışın muvazaalı olduğu kabul edilerek tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de mahkemenin kabulünde olduğu üzere o dosyada murisin kayınbiraderine başka bir resmî akitle yaptığı temlik söz konusudur. Davalıya ise bedeli alınarak gerçek bir satış yapılmıştır. Bu gibi durumlarda yapılan satış işlemi muvazaalı olmadığından muris muvazaası iddiası ile açılan davaların reddi gerekeceği kuşkusuzdur.
35. O hâlde, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.
36. Diğer yandan, 01.03.2011 olan dava tarihi direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 12.02.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir.
37. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.