8. Hukuk Dairesi 2016/16825 E. , 2019/3347 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı Hazine vekili, davalılar adına kayıtlı 1074, 4238, 4239, 4240 ve 4242 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde ve kumsalda kaldığını ileri sürerek tapuların iptali isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davaya karşı bir savunma getirmemişlerdir.
Dava, çekişmeli taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece,(ilk kararda) dava konusu 1074 parselin tamamının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle, tapusunun iptaline, diğer parsellerin ise kısmen kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmaları nedeniyle kısmen tapularının iptaline karar verilmiş, taraf vekilleri tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.10.2010 tarihli ve 2010/9672 Esas, 2010/10089 Karar sayılı ilamı ile davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi, ayrıca Mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazların kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına göre davalıların tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerektiğinden bahisle hüküm bozulmuş, bozma ilamına karşı davacı Hazine vekili tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.12.2014 tarihli ve 2014/12107 Esas, 2014/19833 Karar sayılı ilamı ile davanın hak düşürücü süreden reddi gerektiğine ilişkin, Daire kararının, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra doğruluğundan söz edilemeyeceği, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün hallerin istisnanın kapsamına girdiği,hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği belirtilerek Dairenin 07.10.2010 tarihli ve 2010/9672 Esas-10089 Karar sayılı bozma kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, ilk karar değişik gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma sonrası yapılan 30.06.2015 tarihli duruşmada Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.10.2010 tarihli ve 2010/9672 Esas, 2010/10089 Karar sayılı ilamına uyma kararı verilmiş, çekişme konusu taşınmazların geldisini teşkil eden parselin kadastro tespitinin 17.12.1936 tarihinde kesinleştiği ve davanın 28.09.2004 tarihinde açıldığı, nizalı taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasası"nın 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa"nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasa"nın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde, kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 17.12.1936 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasa"nın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece uyma kararı verilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 07.10.2010 tarihli ve 2010/9672 Esas, 2010/10089 Karar sayılı ilamı aynı dairenin 18.12.2014 tarihli ve 2014/12107 Esas, 2014/19833 Karar sayılı bozma ilamı ile ortadan kaldırılmış olup mahkemece ortadan kaldırılan bozma ilamı doğrultusunda karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Mahkemece, öncelikle Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.12.2014 tarihli ve 2014/12107 Esas, 2014/19833 Karar sayılı bozma ilamı taraflara okunarak bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verilmesi, bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi halinde ilgili ilam doğrultusunda yargılama yapılarak oluşacak sonuca göre dosya kapsamına uygun bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yapılarak, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 27/03/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.