Esas No: 2016/1060
Karar No: 2018/103
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1060 Esas 2018/103 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 27.03.2014
Sayısı : 68
... vekilinin düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması istemi üzerine Bakırköy 22. Sulh Ceza Hâkimliğince 19.03.2014 gün ve 275 sayı ile; düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
... vekili tarafından yapılan itiraz başvurusu üzerine Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesince 27.03.2014 gün ve 68 sayı ile; tebligatın usulüne uygun olduğu, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin diğer koşulların da oluştuğu gerekçesiyle itirazın kabulüne, Bakırköy 22. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen ret kararının kaldırılmasına, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca 27.11.2014 gün ve 71098 sayı ile; “Sabah Gazetesinin bir tüzel kişi olduğu, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12/1. maddesine göre, "Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır." Aynı Kanunun "hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır" kuralına aykırı olarak cevap ve düzeltme metninin 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesi uyarınca, adı geçen gazetenin sorumlu müdürüne gönderilmesi yerine, tebligatın sorumlu kişiye yapıldığını gösterir şekilde tebliğ mazbatası düzenlenmediği ve tebliğin usulüne uygun olarak yerine getirilmediği" gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2014 gün ve 391651 sayılı ihbarnamesi ekinde gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 19.11.2015 gün ve 114-7453 sayı ile;
"5187 sayılı Basın Kanununun 14/1. maddesinin "Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır." şeklindeki hüküm uyarınca kişilerin, süreli yayınlarda şeref ve haysiyetinin ihlal edildiği veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapıldığı iddiasıyla 5187 sayılı Kanun kapsamındaki düzeltme ve cevap yazısı yayımlanması taleplerinin doğrudan sorumlu müdüre gönderilmesinin gerektiği, düzeltme ve cevap yazıları hükmî şahıs niteliğindeki gazeteye gönderilemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminde yer alan hükmî şahıslara tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığı gibi, somut olayda Sabah Gazetesinin 24.01.2014 tarihli nüshasının 1. ve 8. sayfasında yayımlanan haberler nedeniyle talep eden ... vekili tarafından gazetenin sorumlu müdürü ....adına gönderilen düzeltme ve cevap istemini içerir Bakırköy 40. Noterliğinin 06.03.2014 tarih ve 6340 yevmiye nolu ihtarnamesinin 10.03.2014 tarihinde "Muhatabın adreste daimi çalışanı iletişim asistanı .... imzasına tebliğ edilmiştir." şerhi ile tebliğ edilmesine karşın, gerek sorumlu müdür ....ve gerekse gazetenin sahibi şirket vekillerinin anılan tebligatın alınmadığına veya usulsüz olduğuna ilişkin bir iddialarının da bulunmadığının anlaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine" oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi İ. Baştürk ise;
"Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; gazete sorumlu yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen "…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren" kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat "sorumlu müdür" mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına (sorumlusuna) yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 592-1450). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir (İçel, Kayıhan/Ünver, Yener, Kitle İletişim Hukuku, 8. Bası, İstanbul 2009, s. 204). Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu "kanundan doğan sorumluluk" niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/Özek, Çetin, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle Basın Kanununun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür ....adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında;
"Muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan ....- iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir" şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. Şefik Çalık, Tebligat Kanunu anlamında "belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi" statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; "Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır."
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka dercedildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin "aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri" olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde "...." isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda "muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi" olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir, belgelendirilememektedir.
Yargıtay kararlarında Kanunun 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın "muhatabın daimi işçisi" olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir içtihatta "…daimi işçi ibaresi altında tebligat yapılan (H)’nin 160 bağımsız bölümden oluşan işhanında işçi olarak kooperatif tarafından çalıştırıldığı … anlaşılmış olup, böylece muhatabın işçisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda duruşma davetiyesinin tebliği usulsüz olup …" (12. Hukuk Dairesi, 18.01.2002, 22014-683). Yine bir başka kararda "sigortasız işçi çalıştırılabileceğinden bahisle adı geçenin memur ve müstahdem kategorisinde kabulü mümkün görülmemiştir…" şeklinde içtihat edilmiştir. (12. HD. 21.12.2004, 22296-26429). Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da "daimi çalışma" anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay başka bir kararında "…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder. (Teb. K. md. 18)." sonucuna ulaşmıştır. (Yargıtay 2. HD. 09.07.2012, 1416-19282) Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan "...." isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını (Muşul, Timuçin, Tebligat Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 43) yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun –hukuken sonuç doğurmaya elverişli- bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanununun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır" gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.02.2016 gün ve 391651 sayı ile;
"Özel Daire ile aramızda oluşan uyuşmazlık; gazetenin sorumlu yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın hukuka uygun olup olmadığının, dolayısıyla düzeltme ve cevap isteminin kabul edilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre sorumlu müdür, kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda ise yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen "…sorumlu müdür … yazıyı aldığı tarihten itibaren" kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten de düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin süreçten bizzat "sorumlu müdür" mesul olup bu süreçteki yükümlülüklere uyulmaması Kanunun 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılması gereklidir. Hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına yapılması gereği, hiç kuşkusuz hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayımlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir. (7. Ceza Dairesi, 25.02.1994, 592-1450) Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir. Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu "kanundan doğan sorumluluk" niteliğinde olduğundan (Erman, Sahir/Özek, Çetin, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2000, s. 128-129), bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebepler ve Basın Kanununun sözü edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da tebligatın sorumlu müdür ....adına çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında; "muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan .... iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir" şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukukî geçerliliğinin tartışılması gereklidir. Şefik Çalık, Tebligat Kanunu anlamında "belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi" statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise aynı Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Bu maddeye göre "Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır."
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka dercedildikten sonra tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılacaktır.
Somut uyuşmazlıkta, muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin "aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri" olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazetenin merkez binası olduğu gözetildiğinde, "...." isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda "muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi" olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir.
Yargıtay kararlarında Kanunun 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın "muhatabın daimi işçisi" olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da "daimi çalışma" anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay bir kararında "…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18)" sonucuna ulaşmıştır. (Yargıtay 2. HD. 09.07.2012, 1416-19282). Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalı çalıştığı işyeri adresinde bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar aracılığıyla muhataba derhal ulaşılması, bunun temininin mümkün olmaması halinde ise tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda, bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin, tebliğ doğrudan "...." isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17 ve 18. maddelerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin ancak usule uygun hukuken sonuç doğurmaya elverişli bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması karşısında Basın Kanununun 14. maddesi uyarınca cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunulması için kanuni şartlar oluşmamıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma talebinin kabulü yerine reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 11.04.2016 gün, 693-14857 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; günlük süreli yayın sorumlu müdürüne noter aracılığıyla gönderilen düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Günlük süreli yayın niteliğindeki Sabah Gazetesinin 24.01.2014 tarihindeki nüshasının birinci ve sekizinci sayfalarında “İspat etsinler amelelik yaparım” başlığı ile yayımlanan haberlerle ilgili olarak ... vekilince hazırlanan ve noter aracılığıyla kanuni süresi içerisinde gazetenin sorumlu müdürü Şefik Çalık’a gönderilen düzeltme ve cevap yazısının, tebligat memuru Rıdvan Erol tarafından, 10.03.2014 tarihinde, tebliğ mazbatasına “muhatabın adreste daimi çalışan aşağıda ismi ve imzası bulunan çalışana tebliğ edilmiştir” şerhi konularak “iletişim elemanı” olduğu belirtilen ....’ye tebliğ edildiği,
Yapılan tebligat işlemiyle ilgili olarak ise; ... vekilinin sunduğu vekâletname sureti üzerine noter kâtibince “İşbu ihtarname 10 Mart 2014 tarihinde şirket çalışanı Rıdvan Erol imzasına tebliğ edilmiştir. PTT mazbatası ile şerh olunur” şeklinde şerh konulduğu,
... vekilince, kanuni süresi içerisinde yayımlanmadığından bahisle düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması isteminde bulunulması üzerine Bakırköy 22. Sulh Ceza Hâkimliğince; sorumlu müdür Şefik Çalık"a tebliğ edilmek üzere noter aracılığıyla gönderilen yazının, Şefik Çalık"ın tebliğ saatinde iş yerinde olup olmadığı tespit edilmeden ve tebligatın neden Rıdvan Erol’a yapıldığı açıklanmadan, hükmî şahıslara yapılacak tebligatı düzenleyen Tebligat Kanununun 12. maddesine aykırı şekilde Rıdvan Erol"a tebliğinin usulüne uygun olmadığı, dolayısıyla düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluşmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği,
... vekilince ret kararına itiraz edilmesi üzerine CMK"nun karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 268. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca inceleme yapan Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesince; noter aracılığıyla gönderilen cevap yazısının daimi çalışan ....’ye tebliğ edildiği, yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin diğer koşulların da oluştuğu gerekçesiyle itirazın kabulü ile düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına kesin olarak karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramların ve buna ilişkin mevzuatın üzerinde durulması gerekmektedir.
Düzeltme ve cevap hakkı; hukukumuzda Anayasa ve diğer kanuni düzenlemelerde tanımlanmamakla birlikte, kapsamı ve kullanım koşulları kitle iletişim araçlarının çeşitliliği ile bu konudaki teknolojik gelişmeler doğrultusunda kanunlarla yeniden belirlenen bir hak olarak ortaya çıkmaktadır.
Öğretide ise, düzeltme ve cevap hakkının kapsamı ya da kullanıldığı kitle iletişim aracı esas alınarak yapılan birden çok tanım olmakla birlikte, konumuza ilişkin basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap hakkı; “kişinin şeref, haysiyet veya itibarını rencide eden, menfaatine dokunan veya gerçeklere aykırı olan yayına karşı okuyucuların gönderdiği açıklamaların, aynı yayının en yakın sayısında yayınlatmak hakkı” şeklinde de tanımlanmaktadır. (Sulhi Dönmezer - Köksal Bayraktar, Basın Hukuku, Altıncı Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2016, s. 365)
Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 32. maddesinde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.” şeklinde hüküm altına alınan ve iletişim özgürlüğünün kitle iletişim araçları tarafından kötüye kullanılmasını önleme amacını taşıyan düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşullar, hem basılmış eserlere ilişkin düzenlemeler içeren 5187 sayılı Basın Kanunu, hem de diğer kitle iletişim araçlarına ilişkin yayınları düzenleyen 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. İnternet yoluyla yapılan yayınlarla ilgili olarak ise; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9. maddesinde içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı düzenlenmişken, 6518 sayılı Kanunun 19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 93. maddesiyle bu maddede yapılan değişiklikle "içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" başlığı altında yeni bir sistem öngörülmüştür.
Basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasının koşulları ve usulleri 5187 sayılı Kanunun 14. maddesinde;
“Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren on beş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.
Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.
Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa ve 5187 sayılı Kanundaki düzenlemeler doğrultusunda, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluşması durumunda düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması, yayın faaliyetinde bulunanlar için uyulması zorunlu olan yükümlülüklerden biridir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uyulmaması; aynı Kanunun 18. maddesinde düzenlenen, öğretide “basın suçları” olarak tanımlanıp bu suçlara ilişkin yapılan ayrımlar arasında ise “basının yönetsel düzenine ilişkin suçlar”dan biri olarak nitelendirilen düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçunu oluşturmaktadır. (Erol Çetin, Son Değişiklerle Basın Hukuku, Dördüncü Baskı, Seçkin Yayıncılık Ankara 2008, s. 111)
Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçu, aynı Kanunun 18. maddesinde;
“Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz.
Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur.
Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5187 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin biçimsel koşullardan biri de, cevap yazısının kanunda belirtilen süre içerisinde dönemsel süreli yayının sorumlu müdürüne usulüne uygun olarak teslim edilmiş olmasıdır. Bu bakımdan, uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olan “sorumlu müdür” kavramının da kısaca irdelenmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdür 5187 sayılı Kanunun 5. maddesinin gerekçesinde “...süreli yayını yöneten ve eser sahibinin belli olmaması veya yargılanamaması gibi hallerde bu tür yayınlarla işlenen suçlardan sorumlu olan kişi” olarak tanımlanmış, öğretide de benzer şekilde; sorumlu müdürün, bir süreli yayının çıkarılmasından doğabilecek sorumluluğu taşıyabilecek kişi olduğu ifade edilmiştir. (Sulhi Dönmezer – Köksal Bayraktar, s. 327)
Aynı Kanunun 5. maddesinde, her süreli yayının bir sorumlu müdürünün bulunması ve birden fazla sorumlu müdür bulunması halinde her birinin sorumlu olduğu bölümün belirtilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dönemsel yayın faaliyeti açısından varlığı zorunlu kılınan sorumlu müdürün esas fonksiyonu, her nüshayı yayından önce kontrol ederek suç oluşturabilecek yazı ve resimlerden arındırmaktır. Sorumlu müdürün bu fonksiyonu redaksiyon işleminden başlayarak baskı ve yayın hareketlerine kadar tüm dönemsel yayın faaliyetini kapsar. (Kayıhan İçel, Kitle İletişim Hukuku, Yenilenmiş 12. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2017, s. 201-202)
Düzeltme ve cevap hakkıyla ilgili olarak sorumlu müdürün, 5187 sayılı Kanunun 14. maddesine göre yayımlama yükümlülüğü, aynı Kanunun 18. maddesine göre de cezaî sorumluluğu bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yayımlama yükümlülüğü ve cezai sorumluluğun doğması için düzeltme ve cevap yazısı sorumlu müdür muhatap alınarak düzenlendikten sonra, öncelikle bu yazının, yayımlanmama durumunda da yazının yayımlanması hususundaki mahkeme kararının doğrudan sorumlu müdüre tebliğ edilmek üzere gönderilmesi ve yazı ile kararın sorumlu müdüre 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki düzenlemelere uygun olarak tebliğ edilmesi gerekmektedir. Öğretide görüş farklılığının bulunmadığı bu konuda Özel Daire kararlarında da benzer uygulamalar mevcuttur.
Düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, sorumlu müdüre hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat yapılacağı, tebliğ saatinde bu kişiye ulaşılamaması halinde bir başkasına tebligat yapılıp yapılamayacağı, yapılabileceğinin kabulü halinde bu işlemin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince;
5187 sayılı Kanunun “Tebligat” başlıklı 29. maddesindeki “Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır” şeklindeki düzenleme uyarınca düzeltme ve cevap yazısına ilişkin tebligatın, ilgili gazetenin künyesinde belirtilen adreste tebliğ edilmek üzere gönderilmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdüre yüklenen yükümlülük ve cezai sorumluluk gereği düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, 5187 sayılı Kanunda tebligatın bizzat sorumlu müdüre yapılması gerektiğine, kendisine ulaşılamadığı takdirde başka bir kişiye tebligat yapılamayacağına dair bir hüküm bulunmamakta olup öğretide de tebliğ evrakının sorumlu müdür adına olacak şekilde hazırlanması yeterli görülmektedir. (Kayıhan İçel, s. 221) Dolayısıyla tebligatın sorumlu müdüre yapılması kural olmakla birlikte, muhataba ulaşılamadığı hallerde 7201 sayılı Tebligat Kanununda belirtilen kişilere de tebligat yapılabileceği kabul edilmelidir.
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra eden kişi” konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Anılan maddeler incelendiğinde;
7201 sayılı Kanunun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır ”,
“Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19.3.2003 - 4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” biçiminde düzenlenmiştir.
25.01.2012 tarihinde 28184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte de anılan Kanunun ilgili maddeleriyle uyumlu düzenlemeler bulunmakta olup, Yönetmeliğin “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesi;
“(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın iş yerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
...”,
“Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi” başlıklı 29. maddesi de;
“(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır” şeklindedir.
7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması usule aykırı olacaktır. Muhatabın tebliğ saatlerinde iş yerinde geçici olarak bulunmaması nedeniyle kendisine ulaşılamadığı durumlarda ise; muhatabın aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine tebligat yapılmalıdır.
Muhatap yerine daimi memur ya da müstahdemlerinden birine tebligat yapılması durumunda ise; 7201 sayılı Kanunun 20 ve Yönetmeliğin 29. maddelerindeki açık düzenlemeler karşısında, tebligatın muhatap yerine bu kişilere yapılmasının nedeni ve tebligat yapılan kimsenin kimliği tebliğ mazbatasında belirtilmelidir. (Ejder Yılmaz – Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Değiştirilmiş Dördüncü Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2005, s. 471, 488, 490) Dolayısıyla muhatabın tebliğ saatinde iş yerinde geçici olarak bulunmadığına ve bu nedenle muhatap yerine sürekli çalışan memur ya da müstahdemine tebligat yapıldığına ilişkin tebligat mazbatasında açıklamada bulunulmaması durumunda da tebligatın usulüne aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim Özel Dairelerin yerleşik uygulamaları ile Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 gün ve 644-164 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
“Aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdem” ibaresinden ise öncelikle iş yerinde muhataptan sonra gelen yetkili bir kişiye tebligatın yapılması, böyle bir kişinin bulunmaması durumunda orada çalışan bir kişiye tebligat yapılacağı hususunun anlaşılması gerekmektedir. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Dokuzuncu Baskı, Haziran 2016, s. 388) Tebliğ mazbatasında muhatap yerine tebligatı alan kişiye ilişkin açıklamada muhatap ile tebligatı alan kişi arasında bu yönde bir ilişki bulunduğu, diğer bir ifadeyle muhatap yerine kendisine tebligat yapılan kişinin, muhatap ile aynı iş yerinde çalışmakla birlikte muhatabın daimi çalışanı olup onun adına tebligat almaya yetkili bulunduğu açıkça anlaşılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Düzeltme ve cevap yazısını içeren, süreli yayın sorumlu müdürü ....adına gönderilen tebligatın bizzat muhataba tebliğ edilmesi gerekmemekte ise de; aynı adreste daimi çalıştığı ve iletişim elemanı olduğu belirtilen ....’ye yapılan tebligata ilişkin mazbatada Tebligat Kanununun 17 ve 20. maddelerine aykırı olarak, tebligatın öncelikle muhataba yapılmaya çalışıldığına, muhatabın tebliğ saatinde iş yerinde bulunmadığına, tebligatın hangi nedenle muhatap yerine bu kişiye yapıldığına ve anılan kişinin tebliğ tarihi itibarıyla aynı iş yerinde muhatabın daimi çalışanı ve muhatap adına tebligat evrakını almaya yetkili olduğuna dair açıklamanın bulunmaması karşısında; doğrudan doğruya ....’ye yapılan tebliğ işleminin usule aykırı olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması isteminin reddi kararına yönelik itirazın reddi yerine, kabulü ile düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin kabulüne, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin itirazın kabulü ile düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına ilişkin kararının, günlük süreli yayın sorumlu müdürüne gönderilen düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden CMK"nun 309/3. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına, CMK’nun 309/4-a maddesi uyarınca müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 19.11.2015 gün, 114-7453 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin kabulüne, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.03.2014 gün ve 68 değişik iş sayılı kararının, günlük süreli yayın sorumlu müdürüne gönderilen düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden CMK"nun 309/3. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, CMK"nun 309/4-a maddesi gereğince müteakip işlemlerin mahkemesince YERİNE GETİRİLMESİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.03.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.