Esas No: 2015/14239
Karar No: 2016/12593
Karar Tarihi: 10.11.2016
Taksirle öldürme - Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/14239 Esas 2016/12593 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62, 51, 51/3, 63. maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık idaresindeki kepçe (iş makinası) ile gündüz vakti, saat 13.55 sıralarında meskun mahalde, bölünmüş yolda seyir halindeyken dört yönlü ışıklı kavşağa geldiğinde sola dönüş yaptığı sırada kavşakta düz seyir halinde olan ve kendi istikametine kırmızı ışık yandığı esnada kavşağa giren ölen ... idaresindeki otomobilin sol yan kısımlarıyla çarpışması sonucu otomobil sürücüsünün öldüğü olayda, dosya kapsamına göre, 25.11.2013 tarihli trafik bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere mevcut hızını azaltmadan kavşağa girerek kazaya tali kusurlu olarak neden olan sanık hakkında mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamede bozma işsteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin bilinçli taksir hükümlerimnin uygulanması gerektiğine, sanık müdafiinin beraat kararı verilmesi ya da lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine temyiz itirazlarının reddine ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK"nın 61/1. maddesinin (b) bendinde yer alan ""suçun işlenmesinde kullanılan araçlar"" gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,
İsabetsiz olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; sanığa verilen temel cezanın belirlenmesinde gösterilen diğer gerekçeler yasal ve yeterli olduğundan, hüküm fıkrasının temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilk bendindeki ""suçun işlenmesinde kullanılan araç" ibaresinin çıkartılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme aykırı olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 10.11.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(M) (M)
MUHALEFET ŞERHİ:
Sanık ... hakkında; Osmaniye 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; 30/09/2014 gün, 2013/595 E-2014/582 K sayılı karar ile Taksirle Öldürme suçundan dolayı TCK"nın 85/1, 62, 51/1-3. maddeleri gereğince 1 Yıl 8 Ay Hapis Cezasına hükmedilerek verilen ceza TCK"nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiştir.
Bu karara karşı sanık müdafi ile katılan vekili tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 10/11/2016 gün, 2015/14239 E-2016/12593 K sayılı karar ile sanık hakkında yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının; DÜZELTİLEREK ONANMASINA, karar verilmiştir.
Yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından " DÜZELTİLEREK ONANMASINA“ dair karara karşı aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.
Sanık ... hakkında; taksirli suçtan dolayı mahkumiyet kararı verilirken; sanık müdafinin son oturumda; lehe olan hükümlerin uygulanmasını istiyorum” şeklindeki talebine rağmen, sanık hakkında hükmedilen uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK"nın 50/1. maddesindeki adli para cezasına çevrilmesine yasal engel bulunmadığı halde; hapis cezasının TCK"nın 50. maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmeden hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. Taksirli suçtan dolayı hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, hükmedilen cezanın TCK"nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı yada ertelemenin daha lehe olduğu gibi yanlış gerekçelerle, yada somut olayımızda olduğu gibi lehe hükümlerinin uygulanması yönündeki talebe rağmen hapis cezasının TCK"nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği tartışılmadan hükmedilen hapis cezasını erteleyen yerel mahkemelerce verilen mahkumiyet hükümlerini temyizen inceleyen Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin benzer olaylardaki içtihatlarında; TCK"nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı sonucuna varıldığı ve bu sonucun herhangi bir istisnası belirtilmeksizin yerleşik uygulamaya dönüştüğü daha önceki karar içeriklerinden anlaşılmıştır. Somut olayımızda da Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi; yerel mahkemece verilen erteli hapis cezasından ibaret mahkumiyet hükmünü düzelterek onamak suretiyle; dolaylı bir şekilde erteli hapis cezalarının; TCK"nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarından daha lehe olduğu sonucuna ulaştığı net bir şekilde görülmektedir. TCK"nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe olup olmadığı tartışmasının sonucuna bağlı olarak yerel mahkeme tarafından hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine karşın, talebe rağmen adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin tartışılmamasının sanık aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı konusunda Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, öncelikle sanık ... hakkında hükmedilen erteli hapis cezasından ibaret hükümlülüğün adli para cezasından daha ağır sonuçlar doğurup doğurmayacağının ve bu tartışmanın sonucuna bağlı olarak lehe hükümlerin uygulanmasına yönelik talebe rağmen, hükmedilen hapis cezasının yasal engel bulunmamasına karşın, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesinin, sonuca etkili olup olamayacağının; ertelemenin ve adli para cezalarının hukuki nitelikleri ile doğurabileceği hukuki sonuçların: bu hususlardaki kanuni düzenlemeler ışığında karşılaştırılarak yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir
Erteleme, 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde düzenlenmiş, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezanın bir infaz şekli hâline getirilmiştir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi ise 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde ile, kısa süreli ya da uzun süreli olmakla birlikte taksirli suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kişilerin, belirlenecek bir miktar adli para cezasını ödemek suretiyle infaz kurumuna girmelerinin önlenmesine imkan tanınmıştır. Hapisten çevrilen adli para cezalarının infazı 5237 sayılı TCK"nın 50. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca yapılmakta iken, 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK"nun 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan "yaptırım" ibaresinin "tedbir" olarak değiştirilmesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 106. maddesinin 4 ila 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 5275 sayılı CGTİHK"nın 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmış ve bu suretle doğrudan hükmolunan ve hapisten çevrilen adli para cezalarının infazında birlik sağlanmıştır.
18/6/2014 Tarih ve 6545 Sayılı Kanunu 81 maddesi ile – 5275 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve on birinci fıkrasına “İnfaz edilen hapsin” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya kamuya yararlı işte çalışmanın” ibaresi eklenmiştir.
“(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.”
“(8) Hükümlü, hapis yattığı veya kamuya yararlı işte çalıştığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır veya kamuya yararlı işte çalıştırılma sona erer.”
Şeklindeki en son değişiklik ile adli para cezasının ödenmemesi halinde hapis cezasına dönüştürülse dahi 2 saat çalışma karşılığı 1 gün hapis cezası olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalışmak suretiyle hapis cezasının infazına olanak tanınarak, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun somut olaylara özgü olarak verilmiş olsa dahi yıllarca verilmiş olan bütün içtihatlara ve Türk Ceza Kanunundaki açık sıralamaya aykırı olacak şekilde verilen 04.06.2013 gün ve 1526-286, 02.10.2007 gün ve 160-192, 17/12/2013 gün, 2012/12-1519 E-2013/613 K sayılı ilamlarındaki tartışmayı bile sona erdirmiştir.
Adli Para cezalarının erteli hapis cezasından daha lehe olduğu konusunda Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi ile Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 02/10/2007-04/06/2013 ve 17/12/2013 tarihli kararlarına kadar aşağıda ki içtihatlarda açıklandığı üzere herhangi bir duraksama mevcut değildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23/11/2010 gün, 2010/181 E-2010/234 K sayılı ilamında;
Yerel mahkemenin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve hükümlünün 5237 sayılı TCY’ nın 228/1, 62 ve 55. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezası ve 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin hükmünün, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY"nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi” nedeniyle yasa yararına bozulmasında, hükmün davanın esasını çözen bir mahkumiyet hükmü olmasından dolayı “aleyhe sonuç doğurmama” kuralı kapsamında kaldığı ve hükümlü aleyhine sonuç doğmaması gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır.
Daha önce herhangi bir sabıkası bulunmayan ve suç tarihinde 65 yaşını da bitirmiş olan hükümlü hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 228/1, 62 ve 55. maddeleri uyarınca hükmedilen 30 günden az hapis cezasının aynı Yasanın 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılı
seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması isabetsiz olup, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine karar verilmiş olması CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca yerinde bir uygulamadır. Ancak yerel mahkemenin kesinleşen hükmündeki bir hukuka aykırılığı bu şekilde gideren Özel Dairece, “yerel mahkeme kararında erteleme hükmünün uygulanmasının kazanılmış hak oluşturduğu” gerekçesiyle, yasal olanak bulunmamasına karşın hükmolunan adli para cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle yeni bir hukuka aykırılık oluşturulmuştur. Bu uygulama yasa yararına bozma kurumunun amacına uymamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire yasa yararına bozma kararından adli para cezasının ertelenmesine ilişkin kısmın çıkartılmasına karar verilmelidir.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 23/11/2010 gün, 2010/2-180 E-2010/233 K sayılı ilamında:
5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, suç karşılığında öngörülen cezalar, hapis ve adli para cezaları olarak belirlenmiştir (TCK"nın 45. md). Kişinin özgürlüğünü kısıtlaması nedeniyle hapis cezasının adli para cezasına göre kişinin aleyhine olduğu yönünde kuşku yoktur. Hükmolunan adli para cezası sanığın lehine olan bir cezadır.
Öte yandan 647 sayılı Yasanın 6. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCY’nın 51. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu arasında uygulanma koşulları ve hukuksal sonuçları bakımından, oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCY’nın 51/8. maddesinde; “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır” hükmü uyarınca erteleme süresi sonunda, yükümlülüklere uygun davranılsa ve herhangi bir suç işlenmese bile ceza infaz edilmiş sayılacaktı.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemenin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve hükümlünün 5237 sayılı TCY"nın 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının TCY"nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin hükmünün, Özel Dairece “hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY"nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi” nedenleriyle yasa yararına bozulmasında, hükmün davanın esasını çözen bir mahkûmiyet hükmü olması nedeniyle “aleyhe sonuç doğurmama” kuralı kapsamında kaldığı ve hükümlü aleyhine sonuç doğmaması gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır.
Daha önce işlediği bir suç nedeniyle verilen ve 21.05.1982 tarihinde kesinleşen 10 aylık erteli hapis cezasının esasen vaki olmamış sayılması nedeniyle herhangi bir sabıkası bulunmayan hükümlü hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca hükmedilen 30 günden az hapis cezasının aynı Yasanın 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması isabetsiz olup, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine karar verilmiş olması CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca yerinde bir uygulamadır.
Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 03/11/2015 gün, 2015/16336 E - 2015/6895 K. sayılı ilamında;
Aleyhe temyiz edilmeyen, 24 eşit taksitle ödenmesine karar verilen 7300 TL adli para cezasına ilişkin ilk hükmün sanığın temyizi üzerine bozulması nedeniyle, kazanılmış hakkı bulunan sanık hakkında bozma sonrasında kurulan hükümde tayin olunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi gerektiği gözetilmeden erteli hapis cezasına karar verilmesi suretiyle CMUK"un 326/4. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, karar verilmiştir
Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 25/02/2014 gün, 2013/10038 E-2014/2204 K sayılı ilamında;
Aleyhe temyiz edilmeyen 6000 TL adli para cezasına ilişkin ilk hükmün sanık müdafiinin temyizi üzerine bozulması nedeniyle, kazanılmış hakkı bulunan sanık hakkında bozma sonrasında kurulan hükümde tayin olunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi gerektiği gözetilmeden erteli hapis cezasına karar verilmesi suretiyle CMUK"un 326/4. maddesine muhalefet edildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 2. Ceza Dairesinin 02/07/2013 gün, 2011/32054 E-2013/18045 K. sayılı ilamında;
Adli para cezasının erteli hapis cezasına göre sanık yararına olması karşısında, 12.07.2006 tarihli ilk hükümde atılı hakaret suçundan temel ve sonuç ceza olarak adli para cezası verilmesine rağmen 1412 sayılı CMUK"un 326/son maddesine aykırı olarak sanığın kazanılmış hakkı gözetilmeden, bu kez temel ceza olarak hapis cezası öngörülüp 5237 sayılı TCK"nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, karar verilmiştir
Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 22/04/2015 gün, 2015/262 E-2015/660 K. sayılı ilamında;
Sanık hakkında bozma öncesi verilen hükmün lehe temyiz edildiği ve bu hükümde hapis cezasının adli para cezasına çevrildiği gözetilmeden, incelemeye konu ikinci hükümde önceki kararla ilgili aleyhe bozma yasağına aykırı olarak, hapis cezasının ertelenmesine karar verildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, karar verilmiştir
Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 29/03/2016 gün, 2015/7493 E-2016/14009 K. sayılı ilamında;
Sanığın temyizi üzerine bozulmasına karar verilen mahkumiyet hükmünde hapis cezasının adli para cezasına çevrilmiş olması karşısında, bozma sonrası yapılan yargılama sonunda hapis cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle sanığın kazanılmış hakkının gözetilmediğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 22/06/2016 gün, 2016/9193 E-2016/20042 K sayılı ilamında;
Cezanın bireyselleştirilmesi ile kazanılmış hak kuralı farklı kavramlar olup, 5237 sayılı TCK"nın 51. maddesinde düzenlenen ertelemenin, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezasının bir infaz şekli haline getirilmiş olması, cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkum olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenmesinin zorunlu bulunması sanığın denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirdiği taktirde cezasını infaz etmiş sayılacağı, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veye kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi halinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilebileceği dikkate alındığında kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda herhangi bir şüphenin bulunmaması ve cezaların sonuçları itibariyle ağırlığının objektif kriterlere göre belirlenmesi gerektiği hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması karşısında;
Bozmadan önce sanık hakkında adli para cezasına hükmedildiği halde bozmadan sonra sanık hakkında ertelenmiş olsa bile hapis cezasına hükmedilmesinin 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan CMUK"un 326/son maddesine aykırı olacağından bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 26/05/2016 gün, 2016/587 E-2016/18552 K. sayılı ilamında;
6831 sayılı Orman Kanunu"na muhalefet suçundan sanık İbiş Durmaz"ın, anılan Kanun"un 93/2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 62. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, denetim süresi içerisinde suç işlediğinden bahisle hükmün açıklanmasına, 6831 sayılı Kanun"un 93/2, 5237 sayılı Kanun"un 62. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5237 sayılı TCK"nın 51. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş bulunan ve suç tarihi itibariyle 65 yaşını bitirmiş bulunan sanığın denetim süresi içerisinde yeniden suç işlemesi karşısında; yasal olarak uygulanması zorunlu olan TCK"nın 50/3. maddesi uyarınca hükmedilen 10 ay hapis cezasının aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırım yada tedbirlerden birine çevrilerek hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, Türkoğlu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 04/02/2014 tarihli ve 2013/207 esas, 2014/30 sayılı kararının CMK"nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanık hakkında hükmolunan 10 ay hapis cezasının, TCK"nın 50/1-a maddesi uyarınca günlüğü 20 TL"den 6.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine, karardaki diğer yönlerin aynen saklı tutulmasına, infazın hapisten çevrilen 6.000,00 TL üzerinden yapılmasına, karar verilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, gerekse özel dairelerin içtihatlarının tamamında; erteli hapis cezasının, adli para cezasından daha ağır olduğu özellikle vurgulanmış, hatta bu kurala uyulmaması halinde çok istisnai olarak kullanılan ve olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılan kanun yararına bozma yoluna gidilerek, sanıklar aleyhine oluşan sonuçlar düzeltilmiştir. Yerleşik içtihada dönüşen bu uygulamalardan, özellikle taksirli suçlardan dolayı uzun süreli hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde çok yüksek miktarlara ulaşması nedeniyle ekonomik durumu itibariyle ödeme olanağı bulunmayan sanıklar açısından; ödenmeyen adli para cezalarının tekrar hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı endişesiyle Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından vazgeçilmiş, somut bir olaya özgü olarak verilen karara itiraz edilmesi üzerine; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından aşağıda özet olarak açıklanan sonuca varılmıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 02/10/2007 ve 04/06/2013 tarihli kararlarınında aynı doğrultuda olduğu görülmüştür.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 17.12.2013 gün, .2012/12-1519 E-2013/613 K sayılı ilamı:
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibari ile herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yalnız sanık lehine temyiz edilen 12.100 Lira adli para cezasından ibaret olan hükmün bozulmasından sonra yerel mahkemece bu kez sanığın hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine karar verilmesi nedeniyle 1412 sayılı CMUK"nun 326/son maddesinin ihlal edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak bu tespitten hareketle hemen bir sonuca varılmamalı, açıklandığı üzere önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılmak ve bu kapsamda sanığın sosyal ve ekonomik durumu da göz önüne alınmak suretiyle kazanılmış hakkın ihlal edilip edilmediği belirlenmelidir.
Erteleme de, hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirmesi de cezanın suçlunun kişiliğine uydurulması, yani bireyselleştirilmesinin yollarından birisi olup mutlak olarak birinin diğerinden daha lehe olduğundan söz edilemeyecektir. Bu bağlamda ödeme gücü bulunmayan bir sanık için ertelemenin, ödeme gücü yerinde olan ve bu yönde talepte bulunan bir sanık için ise adli para cezasına çevirmenin daha lehe olduğunun kabulü mümkündür. Her somut olayda sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile kişiliğine göre bir belirleme yapmak gerekir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 gün ve 1526-286 ile 02.10.2007 gün ve 160-192 sayılı kararların da aynı sonuca ulaşılmıştır
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Adli para cezasının miktarı, para cezasının ertelenmesinin mümkün olmaması, ödenmediği takdirde zorunlu olarak hapse çevrilmesi, suçun taksirli bir suç olması, sanığın değişen sosyal ve ekonomik durumu, aşamalarda lehe hükümlerin uygulanmasını talep eden sanık müdafii ile sanığın hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi yönünde bir talepleri ile kazanılmış hakkın ihlal edildiğine ilişkin bir itirazlarının bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yalnız sanık lehine temyiz edilen sonuç 12.100 Lira adli para cezasından ibaret hükmün bozulmasından sonra yeniden hüküm kuran yerel mahkemece, sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması talebi ile sanığın sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak önceki hükümde 12.100 Lira adli para olarak tayin edilen sonuç cezanın, yeni hükümde hapis olarak belirlenmesinde ve bu cezanın ertelenmesine karar verilmesinde 1412 sayılı CMUK"un 326/son maddesine bir aykırılık ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun; yukarıda özet olarak açıklanan içtihadı ile aynı doğrultuda olan ve tarihleri belirtilen içtihatlarının; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun yıllardır tereddütsüz bir şekilde uygulanan bütün içtihatlarına ve diğer daire kararlarına aykırı olduğu gibi ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan kanunilik ilkesine de aykırı olacağı açıktır. Zira 5237 sayılı TCK"nın 45. maddesinde cezalar; hapis ve adli para cezası olarak sıralandıktan sonra; aynı kanunun 46 maddesinde hapis cezaları ağırdan hafife doğru ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezaları olarak sınıflandırılmış, 47, 48, 49. maddelerde bu cezaların sınırları gösterilmiş, TCK"nın 50 maddesinde ise kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek adli para cezası ve diğer tedbirler sayılmış, taksirli suçlar açısından ise uzun süreli hapis cezalarının da TCK"nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilebileceği belirtilmiştir. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, diğer içtihatlarından ayrılan üç ayrı içtihadına örnek olarak yukarıda anlatılan 27/12/2013 tarihli içtihadında dahi “kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile erteli hapis cezasının, mal varlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır” denilerek hapis cezalarının adli para cezalarından daha ağır olduğunun özellikle vurgulanmasına karşın, farklı bir sonuca ulaşılarak çelişkiye düşüldüğü tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Ayrıca devlet memurları tarafından işlenen suçlar sonucunda hükmedilen erteli hapis cezaları ile adli para cezalarının memuriyete etkisi konusunda; somut bir olay nedeniyle Danıştaydan görüş sorulduğunda; aşağıda özet olarak açıklanan sonuçlara varıldığı anlaşılmıştır.
657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 inci fıkrasında sayılan suçlar dışındaki bir suç nedeniyle 6 aydan fazla hapis veya ağır hapis cezası alıp, bu cezaları tecil edilmiş olanların görevlerine dönebilecekleri" yolunda Danıştay tarafından görüş bildirildikten sonra;
Türk Ceza Hukukunda geniş kapsamlı değişiklikler yapılmış, 26.9.2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu ile 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Türk Ceza Hukukunda yapılan yeni düzenlemeler karşısında, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde değişiklik yapılması sonucu oluşan yeni hukuki durumun ise Danıştay tarafından aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir.
657 sayılı Kanunun 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunla değişik 48-A-5 maddesi;
"Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından dolayı mahkum olmamak " şeklindedir.
Bu değişiklik sonucunda; "tecil edilmiş hükümler hariç" ifadesiyle tecil müessesesine yapılan gönderme kaldırılmış, yeni Türk Ceza Kanununun "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddesine atıf yapılmış, ceza süresi koşulu yönünden ağır hapis cezası kaldırılarak yerine bir yıl veya üstü hapis cezası getirilmiş, suç türü yönünden de yeni Türk Ceza Kanunundaki sınıflandırmaya uygun belirleme yapılarak suçlar sayılmıştır.
TCK"nın 53. maddesine göre özetle;
Kasten işlenmiş olan suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak kişi, birinci fıkrada sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılacak,
Mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kişinin hak ve yetki yoksunluğu sürecek,
Hapis cezası ertelense bile üçüncü fıkrada sayılan istisnalar hariç, yine bu hak ve yetkileri kullanmaktan yoksun bırakılacak,
Beşinci fıkradaki koşullar oluştuğunda, cezanın infazından sonra işleyecek süre içinde de hak ve yetki yoksunluğu devam edecek,
İnfaz tamamlandığında veya infazdan sonra verilen ek süre bittiğinde, kişinin hak ve yetki yoksunluğu ortadan kalkacaktır.
Ancak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde geçen "Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile" ifadesi; bu alt bentte süre (bir yıl veya daha fazla süreli) yönünden belirlenen hapis cezasına veya tür (casusluk, zimmet, hırsızlık gibi) itibariyle sayılan suçlardan dolayı mahkumiyet halinde, cezanın infaz süresi veya ek süre tamamlanarak hak ve yetki yoksunluğu kalksa bile, mahkumiyet kararı kalkmadığı için Devlet memurluğuna atama hakkını kazandırmamakta, nitelik kaybı nedeniyle memuriyete son verilmesini gerektirmektedir. Mahkumiyetin ertelenmiş olması da bu durumu değiştirmemektedir. Sonuç olarak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendi hükmü, bu hükümde belirlenen süreli hapis cezası veya nevi sayılan suçlardan mahkumiyet halinde, Devlet memurluğuna atanma ve memuriyeti sürdürme hak ve yetkisini süresiz olarak ortadan kaldırmaktadır.
Kaldı ki..!.. 5237 sayılı TCK"nın 51 maddesindeki erteleme müessesesinin, 765 sayılı TCK"nın 95 maddesindeki tecil müessesinden çok farklı sonuçlarının olduğu konusunda gerek uygulamada gerekse teoride herhangi bir duraksamanın bulunmadığı ve tecil müessesesinin yürürlükte olduğu dönemdeki yerleşik uygulamalarda dahi erteli hapis cezalarının, o dönemde yürürlükte bulunan ağır yada hafif para cezalarından daha ağır olduğu kabul edilirken, erteleme müessesinin yürürlükte olduğu bu dönemde Türk Ceza Kanunundaki cezaları gösteren sıralamaya karşın, aksine bir sonuca ulaşılmasının kanunilik ilkesini ihlal edeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, mal varlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda herhangi bir şüphenin bulunmadığı ve cezaların sonuçları itibariyle ağırlığının objektif kriterlere göre belirlenmesi gerektiği hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmadığı; Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 22/06/2016 gün, 2016/9193 E-2016/20042 K sayılı ilamında vurgulanmış, tarihleri yukarıda belirtilen üç ayrı içtihadında dahi dolaylı olarak aynı ilkeyi benimseyen ancak, somut olaylara özgü bir şekilde yerleşik içtihatlardan ayrılan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, bir taraftan kendi içerisinde çelişkiye düşerken, diğer taraftan somut olayımızda olduğu gibi bu sonucu genel kural olarak kabul eden içtihatların doğmasına yol açmıştır. Muhalefete konu uyuşmazlıkta; Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun görüşü, sadece cezaların sıralaması konusundaki yerleşik görüşlerin temelden sarsılmasına yol açmakla kalmayarak, benzer olaylarda örneğin 5237 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra infazla ilgili hiç bir değerlendirme yapılmadan sadece her iki kanun hükümlerinin blok halinde eyleme uygulanması sonucunda çıkan sonuçların kıyaslanması suretiyle lehe olan kanunun belirlenmesi gerektiği yönündeki binlerce içtihattaki ana felsefenin oluşmasını sağlayan görüşleri de derinden sarsacaktır. Ayrıca Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, genel kurallardan ayrılan ve yukarıda tarihleri belirtilen üç içtihadındaki görüşlerine iştirak etmemekle birlikte anılan içtihatların oluştuğu dönemde yürürlükte bulunan kanunlara göre doğruluğu bir an için kabul edilse dahi bu içtihatların 18/6/2014 Tarih ve 6545 Sayılı Kanunu 81. maddesi ile getirilen değişiklik ile birlikte yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Zira 18/06/2014 tarihli değişiklikten sonra hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet Savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilecektir. Artık hükümlünün ödenmeyen adli para cezasının hapis cezası olarak infaz edilmesi zorunlu değildir. Bu durumda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun üç ayrı içtihadının doğmasına neden olan gerekçelerde ortadan kalkmıştır. Bir başka deyişle 18/06/2014 tarihli düzenlemeden sonra; adli para cezalarının her halükarda daha lehe olduğu tescillenmiştir.
TCK"nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğurabileceğini yukarıda kararlar ve kanuni düzenlemeler ışığında şu şekilde özetlemek mümkündür.
1-)TCK"nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi halinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belkide sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edeceği gibi ayrıca adli para cezaları ile hapis cezalarının seçenek ceza olarak düzenlendiği suçlar açısından da TCK"nın 58/3. maddesi uyarınca hapis cezalarının tercih edilmesi zorunlu hale gelecektir.
2-)657 sayılı kanunun 48 maddesinin A fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi halinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3-)Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18/06/2014 tarihindeki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasısna olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe sonuçlar doğurduğunun, yukarıda açıklandığı şekilde özetlenmesinden sonra; şimdide lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebin; adli para cezasına çevirmeyi içerip içermediğinin ve buna bağlı olarak somut olayımızda olduğu gibi sonuç cezanın ertelenmesi durumunda, hapis cezasının, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesinin bozma sebebi sayılıp sayılmayacağının yerleşik uygulamalardan yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 08/10/2013 gün, 2013/20786 E-2013/25027 K sayılı ilamında;
Sanığın, savunmasının tespit edildiği Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesindeki 25.02.2011 tarihli duruşmada lehe olan hükümlerin uygulanması talebinde bulunması karşısında, TCK’nın 50. maddesinin uygulanma şartları tartışılmadığından bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA, karar verilmiştir,,
Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin 09/01/2013 gün, 2012/7674 E-2013/556 K sayılı ilamında;
Sanığın idaresindeki araçla direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı yola geçip ölen ve yaralıların içinde bulunduğu araca çarpması sonucu bir kişinin ölmesi iki kişinin yaralanmasına neden olduğu olayda, sanığın yargılama sırasında olaydan yaklaşık iki ay sonra protokolle 25.000 TL vererek ölenin yakınlarının ve yaralıların zararını giderdiği, bu nedenle şikayetçilerin şikayetlerinden vazgeçtikleri, sabıkasız olup dosyaya yansıyan olumsuz bir kişiliği de tespit edilmeyen sanık hakkında müdafinin lehe olan hükümlerin uygulanması yönündeki isteğine rağmen sanığa hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin tartışılmaması,
Yargıtay Yüksek 2. Ceza Dairesinin 01/11/2012 gün, 2011/6563E-2012/44750 K sayılı ilamında;
17.03.2009 tarihli son celsede sanık müdafiinin “lehe olan hükümlerin uygulanması” yönünde talebinin bulunduğu ve 5237 sayılı TCK’nın 50/2. maddesinde, “suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu cezanın artık adli para cezasına çevrilemeyeceği” belirtilmekle beraber, kısa süreli hapis cezasının aynı kanunun 50. maddesinde sayılan adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımlara çevrilebileceği hususu dikkate alınarak anılan hususun karar yerinde tartışılmadığından bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 19/12/2012 gün, 2010/17241 E-2012/31010 K sayılı ilamında,
Somut olayımızda olduğu gibi, yerel mahkemece hükmedilen cezanın ertelenmesine karşın, sanık müdafiinin, son oturumda lehe olan hükümlerin uygulanmasına yönelik talebe rağmen, 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçunda, TCK"nın 50/1. maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımların uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadığından bahisle yerel mahkemece verilen erteli mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/09/2014 gün, 2014/237 E-2014/407 K sayılı ilamında;
Sanık müdafinin “lehe olan hükümlerin uygulanmasını istiyoruz” şeklindeki talebinin, taksirle ölüme neden olma suçundan verilen 5 yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda değerlendirme yapılmasını gerektirip gerektirmediğinin irdelenmesi sonucunda aşağıda özetlenen sonuca ulaşılmıştır.
5237 sayılı TCK"nın 50. maddesinin gerekçesinde; “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması halinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme hükmüdür.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hakime TCK"nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hakimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK"nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusunda gerekçe göstermesi zorunlu olup, bu gerekçenin de dosya içeriği ile kanuna uygun ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Taksirle işlenen suçtan verilecek olan hapis cezasının uzun süreli de olsa paraya çevrilmesine yasal bir engel bulunmaması ve sanık müdafiinin 07.12.2010 günlü oturumda sanığın lehe olan haklardan yararlandırılması isteminde bulunmuş olması karşısında, yerel mahkemece hükmolunan 5 yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda bir değerlendirme yapılmaması kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, birinci uyuşmazlık konusu yönünden itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 30/09/2014 gün, 2013/567 E-2014/409 K sayılı ilamıanda ise;
Müdafii bulunmayan sanığın duruşmada; 4 çocuğu olduğunu, çocuklarının büyümesi ve kula gitmeleri nedeniyle barınacak yeri bulunmadığından evine bir oda eklediğini, izinsiz yaptığı bölümü eski hale getirmeyeceğini beyan ettiği, lehe olan kanun maddelerinin uygulanmasına ilişkin bir talepte bulunmadığı,
Yerel mahkemece 5237 sayılı TCK"nın 184/1, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca hükmolunan 7.300 Lira adli para cezasının taksitlendirilmesi konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Evli 4 çocuklu olan ve kendi beyanına göre aylık 200 Lira kazancı bulunan sanığa kendi arazisi üzerindeki 20 m²"lik evine yapı ruhsatiyesi almadan 4.90 mx4.90 m ebatlarında tek odadan oluşan bir bölüm eklemesi fiili nedeniyle yerel mahkemece imar kirliliğine neden olma suçundan TCK"nın 184/1. maddesi uyarınca verilen 1 yıl hapis cezasının aynı kanunun 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca seçenek yaptırıma dönüştürülerek hükmolunan 7.300 Lira adli para cezasının, sanığın ekonomik durumu ve şahsi halleri gözönüne alındığında TCK"nın 52/4. maddesi uyarınca taksitlendirilmesi konusunda değerlendirilme yapılmamasında isabet bulunmamaktadır. Diğer taraftan, infaz aşamasında ödeme emrinin kendisine tebliği üzerine 30 gün içinde adli para cezasının üçte birinin ödenmesinden sonra geriye kalan kısmın iki eşit taksitte tahsili imkanı bulunmakta ise de, hükmedilen para cezasının miktarı ve sanığın ekonomik durumuna göre bunun yeterli olmayacağı ortadadır.
Bu nedenle, yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece sanık hakkında TCK"nın 52/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın reddine karar verilmelidir.
Denilerek; somut olayın özelliğine göre talep olmamasına karşın, sanığın ekonomik durumu dikkate alınarak hükmedilen adli para cezasının, takside bağlanmamasını dahi kanuna aykırı görerek, özel dairece verilen kararın doğru olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan bilgiler ile benzer olaylarda benimsenen içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; yerel mahkeme tarafından mahkumiyet kararı verilirken, işlenen suçun taksirli suç olması nedeniyle hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülebileceği dikkate alınmamış, talebe rağmen hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülmeme nedeni karar yerinde irdelenmemiştir. Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin TCK"nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı yönündeki görüşünün doğru olduğu bir an için kabul edilse dahi somut olayımızda yerel mahkeme tarafından erteli hapis cezası ile adli para cezasının hangisinin lehe olduğu tartışılmamış, hükmedilen hapis cezasının; adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, talebe rağmen bu husus irdelenmemiştir. Bir başka deyişle yasal engel bulunmadığı halde hapis cezasını, adli para cezasına çevirmeme gerekçesini denetime olanak sağlayacak şekilde açıklamayan yerel mahkemece, hükmedilen hapis cezası ertelemiştir. Cezanın bireyselleştirilmesi sırasında; somut olayın özelliğine göre dosya içeriğine uygun yasal gerekçelerle hürriyeti bağlayıcı cezayı erteleyebileceği gibi adli para cezasına çevirme olanağı bulunan yerel mahkemenin böyle bir değerlendirme yapmadan hapis cezasının ertelediği anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı CMUK"un 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, ceza kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçede hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır.
Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olma sında zorunluluk bulunmakta olup, somut olayda, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönündeki talebini kapsayan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini olanaklı kılan TCK"nun 50/1-a, 50/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması suretiyle Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesinin ötesinde sanık hakkında anılan madde hükümleri dosya kapsamı ve kanun hükümleri ile bağdaşmayacak şekilde uygulanmamıştır.
Böyle bir durumda verilen hükmü denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi, daha önceki bizce iştirak edilmeyen içtihatlarına uygun olacak şekilde hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesini dikkate almayarak sanık aleyhine bir sonucun doğmasına yol açmıştır. Yerel mahkemenin, hükmedilen cezanın uzun süreli olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilemeyeceği düşüncesinden hareketle hapis cezasını erteleme ihtimalide mevcuttur. Çünkü bu husus karar yerinde denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmamıştır. Böyle bir durumda; yerel mahkemece verilen kararı denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin, yerel mahkemenin yerine geçerek, yerel mahkemece hiç irdelenmeyen bir hususu düzelterek onama gerekçesinde dikkate almış olması gerekir ki! Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, gerek hukuk sistemimizin gerekse yerleşik uygulamaların böyle bir uygulamaya izin vermesi düşünülemez.
Bütün ihtimalleri değerlendirmek suretiyle olayın özelliği ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen özgür olan yerel mahkeme tarafından verilen hapis cezasının yasal engelin bulunmaması nedeniyle adli para cezasını çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmediğinden bahisle BOZULMASINA karar verilmesi gerekirken, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun yerel mahkemece verilen mahkumiyet kararının DÜZELTİLEREK ONANMASINA, dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.
Muhalif Üye Muhalif Üye
... ...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.