10. Hukuk Dairesi 2015/24565 E. , 2016/1097 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 1983-2009 yılları arasında Kaymakamlık bünyesinde, sırasıyla ....... bağlı İlçe Kütüphanesinde aralıksız çalıştığının tespitini istemiş, mahkemece, davacının 16.02.1994 tarihinden 2009 yılına kadar Tarım Bağ-Kur sigortalısı çalıştığı süreler hariç davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakfında sürekli olarak çalıştığının tespitine fazlaya ilişkin talebin hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir ve bu karar davanın dinlenemeyeceğine ilişkin değil esasına yönelik bir karar niteliğindedir. Davacı veya davalıdan birisinin taraf sıfatına sahip olmaması durumunda verilecek olan red kararı, o davadaki taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm oluştursa da, dava konusu hak ve taraf sıfatına sahip olan kişiler bakımından kesin hükümden söz edilemeyecektir. Dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olan taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; öncelikle, işverenliğin kime ait olduğunun belirlenmesi gerekir. Diğer taraftan davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10 ve 5510 sayılı Yasanın 86. maddesi olup, 506 sayılı Yasanın 2. maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılmışlardır. Hizmet akdi, öğretide de kabul edildiği gibi iş görme, bağımlılık ve ücret unsurlarından oluşmaktadır. Burada söz konusu olan iş, ekonomik bakımdan iş olarak değerlendirilebilen her türlü çalışmayı ifade etmektedir.
Davacının, 01.02.1994 tarihli usulüne uygun bir şekilde kuruma intikal eden işe giriş bildirgesine istinaden 01.02.1994-1995/2 dönemleri arasında 225 gün davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı işyerinden bildiriminin bulunduğu, uyuşmazlık konusu diğer dönemlere ilişkin, davalılardan Bulanık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından, vakıf bünyesinde davacının işçi statüsünde çalışmaya başlamasına dair bir onay veya başlayış yazısı olmayıp, bordro üzerinden bir ücret verilmediği ve ödeme yapılmadığı, diğer davalılar nezdinde de herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı görülmüştür. Davacı ise Kaymakamlık bünyesinde sırasıyla lise, ilçe özel idaresi ve halk kütüphanesinde çalıştığını ancak ücretinin yardım adı altında Kaymakamlık tarafından ödendiği iddia etmektedir. Dosya kapsamında dinlenen tanıklar ve zabıta araştırmasına göre, davacının ..... çalıştığına dair herhangi bir bilginin bulunmadığı, ilçe özel idaresi ve ilçe halk kütüphanesinde çalıştığı, ilçe özel idaresinin kaloriferini yaktığı, kütüphanenin temizlik işlerini yürüttüğü aynı zamanda evrak getirip götürdüğü anlaşılmaktadır.
Davacıya yapılan ödemelerin ücrete dayalı olduğunun ve hizmetlerin de vakıf dışındaki diğer işyerlerinde gerçekleştiğinin anlaşılması durumunda, davacının çalışmalarının diğer kamu kurumundan aldığı talimatlar doğrultusunda, yani bağımlılık ilişkisi çerçevesinde gerçekleştiği, bu ilişki temelinde vakfın yapmış olduğu yardım karşılığında da davacının çalıştığı gözetilerek; esasen vakfın anılan yardımı karşılıksız bir sosyal yardım olması gerekirken, dava konusu olayda bu ödeme için bir karşılık mevcut olup; bu halde anılan ödemenin sosyal yardım niteliği ortadan kalkmakta ve davacının çalışmalarının karşılığını oluşturmaktadır ki, bu durumda vakıfça yapılan bahse konu ödemeyi ücret olarak nitelendirmek gerekmektedir. Bu durumda yapılacak değerlendirmede, vakfın, 4857 sayılı İş Kanununun 7.maddesinde düzenlenen geçici iş ilişkisi kavramı içerisinde, davacıyı işyerine iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiği, bu tür ilişkilerin üç kişinin yani işçi, onun iş akdiyle bağlı olduğu işveren ve bu işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yapan diğer (geçici) işverenin iradeleriyle oluşan üçlü bir ilişkiye dayandığı, bu ilişkiye dayanılarak işçinin yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devredilebileceği, bu bağlamda somut olayda gerçek işverenin davacının çalışmalarının geçtiği ilçe özel idaresi ve ilçe halk kütüphanesinin bağlı olduğu bakanlıklar olduğundan, eksik araştırma ve değerlendirmeye dayalı mahkeme hükmü yerinde görülmemiştir.
Öte yandan, “2009 yılına kadar” şeklindeki tespit hükmü infazda tereddüte yol açacağından, bu hususun net olarak belirlenmesi gerektiği ile fazlaya ilişkin talebin hak düşürücü süre nedeniyle reddine denilerek kısmen kabule karar verildiği halde davalılar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve Kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.