Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay ornında iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacı S.."ın davasının HMK"nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına diğer davacıların davasının kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan A..A.."nın 17.11.1986 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak davanın tarafları ile dava dışı kişileri bıraktığı murisin çekişme konusu 3786 sayılı parseli 5.12.1983 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği, miras bırakanın satıma ihtiyacının bulunmadığı, temlik sırasında gösterilen satış bedeli ile o tarihteki gerçek değer arasında açık ve aşırı fark bulunduğu; dolayısıyla aslında bağış olmasına rağmen satış şeklinde işlem yapılmasının mirastan mal kaçırma ve muvazaa amacına yönelik olduğu iddiasıyla eldeki davanın açıldığı, davalının, miras bırakanın mal kaçırma amacıyla değil paylaştırma ve denkleştirme amacıyla haraket ettiği ve tüm mirasçılarına kazandırmalarda bulunduğunu savunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten bu savunmanın kanıtlanması halinde mal kaçırma amacından söz edilemeyeceği açıktır.
Ne varki, mahkemece bu bu doğrultuda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. Miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve değerlendirme yapılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.