Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/8275
Karar No: 2013/1368
Karar Tarihi: 12.02.2013

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2012/8275 Esas 2013/1368 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2012/8275 E.  ,  2013/1368 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

    Hazine ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 29.12.2011 gün ve 499/743 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    KARAR

    Davacı Hazine vekili; mülkiyeti davalılara ait olan 229 ada 17 parsel sayılı taşınmazın, 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan yerlerden olduğunu açıklayarak tapu kaydının iptalini ve tescil dışı bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, hak düşürücü süreden davanın reddine dair verilen önceki karar kesinleştiğinden karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmiştir. Hüküm; davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
    Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
    14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
    Ne var ki, yerel mahkemenin yargılaması devam ederken, Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.
    Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
    Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
    Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, kesinleştiği gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği tarih itibariyle hükmün doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de, 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptal kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi"nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
    Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenlerle Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
    Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmaz bölümünün, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"yla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.02.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY
    Davacı Hazine vekili, davalılara ait 229 ada 17 parsel sayılı taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısımlarına ilişkin tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılmasını talep etmiş, davalılar vekili davanın reddini savunmuş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Yargıtay ... Hukuk Dairesi’nce 17.09.2008 tarihinde hükmün onanmasına ilişkin verilen karar, davalılar vekilinin karar düzeltme talebi üzerine ortadan kaldırılarak, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak 06.05.2010 tarihinde hak düşürücü süre yönünden davanın reddine dair verilen karar, Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay ... Hukuk Dairesi’nce 29.11.2010 tarihinde onanmıştır. Hazine vekilinin karar düzeltme talebi üzerine ise hüküm sadece yargılama masrafı yönünden bozulmuş, verilen karar esas yönünden kesinleşmiştir.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yargılama masraflarının Hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmiş, kararın esas yönünden kesinleşmiş olması nedeniyle esasa ilişkin olarak “karar vermeye yer olmadığına” karar verilmiş, hüküm Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkemece, 06.05.2010 tarihinde, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine ilişkin verilen karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nce onanmıştır. Nitekim Mahkemece de temyize konu kararda, bu husus belirtilerek esas yönünden karar verilmemiştir. Hüküm esas yönünden kesinleşmiş, artık kesin hüküm haline gelmiştir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün Mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine bağlı değildir.
    Hukuki güvenlik ve yargı erkine güven kesin hüküm müessesesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. TC. Anayasa’sının 2. maddesi’nde, Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
    Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
    TC Anayasa"sının 36. maddesi; “Herkes ….. adil yargılanma hakkına sahiptir.”hükmünü içerir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. maddesinde; “Herkes …. davasının ….. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir.
    Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
    Anayasa’nın 2. maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende Devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk Devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
    Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlette bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
    Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
    Somut olayda, Mahkemece verilen karar esas yönünden, Yargıtay ... Hukuk Dairesi’nce onanarak kesinleşmiştir. Mahkemece de temyize konu kararda esas yönünden bir hüküm kurulmamıştır. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, kamu düzeni gerekçesiyle bozmaya konu edilmesi, aksine, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Bu durum, uluslararası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, TC. Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder. Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Ayrıca uluslararası yargı sürecinde de Devleti zor durumda bırakır. Açıkladığım nedenlerden dolayı sayın çoğunluğun, bozmaya yönelik görüşlerine katılmıyorum.


















    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi