
Esas No: 2018/371
Karar No: 2021/1123
Karar Tarihi: 30.09.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/371 Esas 2021/1123 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar Sosyal Güvenlik Kurumu ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ... Kooperatifinin (Kooeperatif) Çandır Köyündeki işyerinde 25.10.2008 tarihinden 22.03.2014 tarihine kadar kesintisiz çalıştığı halde 25.10.2008-01.02.2010 tarihleri arasındaki çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum) bildirilmediğini, sigortasız çalıştığı dönemde ücretlerinin davalı Kooperatife balık satmış gibi müstahsil makbuzları ile ödendiğini, Kooperatif yönetimi ile ilgili şikayetler üzerine müvekkilinin Köyceğiz Cumhuriyet Başsavcılığına, vergi ve bakanlık müfettişlerine işten çıkartılma korkusuyla baskı altında farklı ifadeler vermek zorunda kaldığını, ayrıca davanın kamu hukukunu ilgilendiren yönü dikkate alındığında bu beyanların bağlayıcı olarak kabulünün mümkün olmadığını, gerçek ve fiili durumun araştırılması gerektiğini ileri sürerek davalı işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen 25.10.2008-01.02.2010 tarihleri arasındaki çalışmalarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın hak düşürücü süre içinde açıldığının tespiti hâlinde Yargıtay kararları ile belirlenen yönteme uygun biçimde tüm araştırmaların re’sen yapılması ve davacının dava dilekçesinde belirttiği ifade tutanaklarının dosyaya celbi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Kooperatif vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili Kooperatifte 01.02.2010-27.03.2014 tarihleri arasında çalıştığını, sigortasız çalıştırılmasının söz konusu olmadığını, davacının Köyceğiz Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/22 Esas sayılı davasının tahkikat aşamasında 07.09.2011 tarihinde bakanlık kontrolörlerine ve 05.11.2012 tarihinde jandarmaya verdiği ifadelerinde sigortasız çalıştırılmadığını beyan ettiğini, müstahsil makbuzları ile ücretinin ödendiğine ilişkin iddianın asılsız olduğunu, Kooperatifte çalışmadığı dönemde Kooperatife balık satışı yapmasının mümkün olduğunu, davacının Kooperatife 2009 yılında birkaç kez balık satışı yaptığını, müstahsil makbuzu ile parasını aldığını, müfettiş ve kontrolör incelemesi sırasında bu konuda usulsüzlük tespit edilmediğini, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 10.03.2015 tarihli ve 2014/84 E., 2015/71 K. sayılı kararı ile; istek konusu döneme ilişkin yazılı ve resmi kanıt bulunmadığından davacı ve davalı işveren tanıkları ile bordro tanıklarının beyanlarına değer verildiği, davacı tanıklarının davacının iddiasını doğruladıkları, davalı tanıklarının da davacının çalıştığını belirtmekle birlikte işe giriş ve ayrılış tarihleri ile ilgili anlatımda bulunmadıkları, bordro tanıklarının ise davacının 2008 yılında davalı işyerinde çalışmaya başladığını ve sürekli çalıştığını beyan ettikleri, bu hali ile davacının 25.10.2008-01.02.2010 (01.02.2010 hariç) tarihleri arasında davalı işyerinde hizmet akdi ile sürekli çalıştığının tespit edildiği, davacının Tarım Bakanlığı ile vergi müfettişlerine sigortasız çalışması olmadığı yönünde ifade verdiğinden bahisle davanın reddi gerektiğinin ileri sürüldüğü ancak iş sözleşmesi ile çalışan ve sözleşmenin zayıf tarafı olan işçilerin işlerine son verilme korkusu ile yapılan denetimlerde aksi yönde beyanda bulunduklarının bilinen bir gerçek olması karşısında bu iddialara toplanan deliller ile varılan sonuç gereği itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararı süresinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
9. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 21.03.2016 tarihli ve 2015/10851 E., 2016/4852 K. sayılı kararı ile; “…Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır.
Çalışma olgusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, 01/02/2010 tarihli işe giriş bildirgesinin Kurum kayıtlarına 28/01/2010 tarihinde intikal etmiş olduğu, davalı işyeri ile davacı arasında akdolunan 01/02/2010 tarihli belirsiz süreli iş hizmet sözleşmesinin davacının imzasını içerdiği, 27/03/2014 tarihli işyerinden ayrılış bildirgesinin Kurum kayıtlarına intikal etmiş olduğu, davacıya ait hizmet cetvelinde 06/05/2008-10/10/2008 tarihleri arasında ve 01/02/2010-27/03/2014 tarihleri arasında Kurum"a davalı işyerince hizmet bildiriminin yapıldığı, davacının bu kesintili sürelerde davalı işyerince Kurum"a bildirilmeyen hizmetinin tespitini talep ettiği, yapılan kolluk araştırmasının dosyaya sunulduğu, duruşmalarda davacı ve davalı tanıkları ile re"sen belirlenen bordrolu tanıkların dinlendiği, davalı işyeri vekilince temyiz dilekçesine ekli surette sunulan Kurum"a ait 05/11/2012 ve 07/09/2011 tarihli davacının beyanını içerir tutanakların yer aldığı anlaşılmaktadır.
Kimi ayrık durumlar dışında, resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olur. Ne var ki bu tür kanıtlar salt bu nedene dayanarak istemin reddine neden olmaz; aksi durumun ispatı olanaklıdır. Somut bilgilere dayanması inandırıcı olmaları koşuluyla, Kurum"a bildirilen dönem bordro tanıkları ve komşu işyerinin kayıtlı çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür. Somut olaya gelince, dosyada yer alan Kurum"a ait 05/11/2012 ve 07/09/2011 tarihli tutanaklarda davacının 2010 yılından itibaren davalı işyerinde çalıştığını, sigortasız çalışmasının olmadığını beyan etmesi karşısında davacının imzalı bu beyanı hukuken kendisini bağlar.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum ve davalı işyeri sahibinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Köyceğiz Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 11.10.2017 tarihli ve 2016/272 E., 2017/277 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten aynı konuda başka bir işçi tarafından aynı davalıya karşı açılan 2014/67 Esas sayılı davada davacının Tarım Bakanlığı ile vergi müfettişlerine sigortasız çalışması olmadığı yönünde ifade verdiğinden bahisle davanın reddi gerektiğinin ileri sürüldüğü ancak iş sözleşmesinin zayıf tarafı olan işçilerin işlerine son verilme korkusu ile yapılan denetimlerde aksi yönde beyanda bulunduklarının bilinen bir gerçek olması karşısında bu iddialara toplanan deliller ile varılan sonuç gereği itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince düzeltilerek onandığı, bu davada ise Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin aynı gerekçe ile verilen kararı bozduğu, bu durumun hakkaniyete uygun olmadığı, mahkeme kararlarına karşı duyulan güveni sarsacağı düşüncesiyle içtihat farklılığını engellemek adına direnme kararı verilmesi gerektiği belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiş olup davalı Kooperatif vekili daha sonra temyizden feragat ettiklerine ilişkin dilekçe sunmuştur.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 05.11.2012 ve 07.09.2011 tarihli tutanaklarda davacının 2010 yılından itibaren davalı işyerinde çalıştığını, sigortasız çalışmasının olmadığını beyan etmesi karşısında davacının imzalı bu beyanının hukuken kendisini bağlayıp bağlamayacağı; buradan varılacak sonuca göre davacının 25.10.2008-01.02.2010 (01.02.2010 hariç) tarihleri arasında hizmet akdi ile davalı işyerinde çalıştığına ilişkin mahkeme kabulünün yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulduktan sonra bu karardan dönülerek direnme kararı verildiği dikkate alındığında; bozma kararına uyulmakla davalılar yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının bu nedenle usulden bozulmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. Öncelikle usulî kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.
15. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
16. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
17. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
18. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
19. Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki; böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
20. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleri usulî kazanılmış hakkın istisnalarıdır.
21. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Bası, İstanbul 2001, s 4738 vd).
22. Somut olayda; mahkemece 22.12.2016 tarihli duruşmada hazır olan tarafların bozma kararına karşı beyanları alındıktan sonra, “G.D/ Dosyada mevcut Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 21/03/2016 tarih ve 2015/10851 esas ve 2016/4852 karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verildi açıklandı tefhimle açık yargılamaya devam olundu” şeklindeki ara kararı ile bozmaya uyulmuş, sözlü yargılama ve hüküm için duruşma ertelenmiştir. Daha sonra 07.03.2017 tarihli duruşmada “Her ne kadar bir önceki celsede Yargıtay ilamına uyulması yönünde karar verilmiş ise de bu kararın dosya yeterince tetkik edilmeden zuhulen verildiği anlaşılmakla, işbu ara karardan dönülerek mahkememizin önceki kararında direnilmesine” karar verilmiştir.
23. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bozmaya uyulduktan sonra önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
24. Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
25. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... vekilinin temyizden feragat dilekçesi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.