Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/6378
Karar No: 2016/1017
Karar Tarihi: 28.01.2016

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/6378 Esas 2016/1017 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2015/6378 E.  ,  2016/1017 K.
"İçtihat Metni"


Mahkemesi :İş Mahkemesi

Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin 01.12.1983 tarihi olduğunun ve bu tarihe göre tahsis talep tarihi olan 24.02.2012 tarihini takip eden 01.03.2012 tarihi itibari ile yaşlılık aylığına müstehak olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1. maddesi hükmünde yer alan düzenleme ile genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun olduğu kabul edilmelidir.
Dava konusu somut olayda; davacı, dava dışı S.. Ş.. ait işyerinde 01.12.1983 tarihinde işe başladığını belirterek, sigortalılık başlangıç tarihinin 01.12.1983 tarihi olduğunun tespitini ve 24.02.2012 tarihli tahsis talep tarihini takip eden ay başı olan 01.03.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini istemiş, mahkemece, işe giriş bildirgesi üzerindeki fotoğrafın davacıya ait olduğuna ilişkin bilirkişi raporu, işe giriş bildirgesinin verildiği yıla ait olduğuna ilişkin Kurum cevabı, dinlenen iki davacı tanığının beyanlarına istinaden, davacının sigortalılık başlangıç tarihini 01.12.1983 tarihi olarak kabul etmiş, davacının 1479 sayılı Kanuna ve 506 sayılı Kanuna tabi çalışmaları gözetilerek 506 sayılı Kanunun geçici 81/B-e bendi uyarınca 01.03.2013 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Mahkemece, verilen kararın davacının, sigortalılık başlangıcının tespitine ilişkin YHGK’nun 01.06.2011 günlü 2011/.. E -2011/.. K sayılı, 21.09.2011 günlü ve 2011/.. E–2011/.. K sayılı ilamları gözetildiğinde iddiasını ispata yarayacak deliller hakkında yeterli araştırmaya dayalı olarak verildiğini söylemek mümkün olmadığı, gibi mahkemece, yaşlılık aylığına hak kazandığı kabul edilen tarih
itibariyle 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık süresi tespit edilmeden ve prim borcu bulunup bulunmadığı araştırılmadan hüküm kurulmuştur.
YHGK’nun belirtilen ilamlarında da bahsedildiği üzere, 506 sayılı Kanunun 108.maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunması yeterli olmayıp, ayrıca Kanunun 2.maddesinde öngörülen şekilde fiili çalışmaların aranması da gereklidir.
Bu nedenledir ki, somut olayda, uyuşmazlık fiili çalışma olgusunun yöntemince kanıtlanmış olup olmadığı, mahkemece, bu yönde yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yöntemince düzenlenip süresi içinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de, fiili çalışmanın varlığının ortaya koyulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanunun 79/8.maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava, aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle, yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında, adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği, ancak, yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda, çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve Anayasa’nın 60.maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği bu tür davalarda, hâkim, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını resen belirlemelidir.
Bunun için de, bu tür davalarda, işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, işyeri çalışanları saptanmalı ve sigortalının hangi işte ne kadar süre ile çalıştığı açıklanmalıdır. Davaya konu olayda ise, öncelikle, davacının çalışmalarını bilebilecek konumda olan bordrolu tanıkların varlığı araştırılmalı, yok veya ölmüşlerse komşu tanıkların veya komşu işyerlerinden kolluk aracılığıyla tespiti yapılmak suretiyle çalışmayı bilebilecek konumda olan işveren veya sigortalılar mahkemece re"sen dinlenilmeli, ayrıca davacı tanıklarından ..."in 1479 sigortalılığına esas belgeler celbedilerek, işyerinin komşu işyeri olup olmadığı tespit edilmeli, davacı tanıklarının beyanlarında davacının 01.12.1983 tarihinde işe giriş bildirgesinin verildiği yerin davacının babasına ait işyeri olduğuna ilişkin beyanları gözetilerek, işverenin davacının babası olup olmadığı belirlenip, davacının çalışmalarının fiili olup olmadığı her türlü şüpheden uzak tespit edilmeli, 2829 sayılı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmetlerin birleştirilmesi hakkında Kanun’un “Hizmet sürelerinin birleştirilmesi başlıklı 4. maddesinde, “Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir...” hükmü ve aynı Yasanın geçerli hizmet sürelerine dair 7. maddesinde yer alan,” 4. maddede belirtilen hizmet süreleri toplamına; itibari hizmet süreleri ile prim ödenmemiş süreler katılmaz.” düzenlemesi gözetilerek, davacının 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığına ilişkin prim borcu bulunup bulunmadığı, prim
borcunu ne zaman ödediği ve 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılık süresi açıklığa kavuşturulmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi