4. Hukuk Dairesi 2010/14636 E. , 2012/2043 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... Gazetecilik San.Tic.Ltd.Şti. aleyhine 01/12/2009 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/05/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı, ... Gazetesinin 01/12/2008 tarihinde yayınlanan nüshasının onikinci sayfasında “Batı Bey” başlığı adı altında davalı ...’ a ait köşe yazısında kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalılar ise, dava konusu yazının o tarihte gündemde olan olaylara ilişkin olup kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yapıldığını, haberde kamu yararının bulunduğunu ve yazıda öz biçim dengesinin korunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Yerel Mahkemece, köşe yazısında geçen bazı nitelemelerin davacıyı aşağılayıcı, küçük düşürücü ifadeler içerdiğinden kişilik hakkının ihlali oluşturacağı kabul edilerek manevi tazminat isteminın bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu köşe yazısı, haber yazısı niteliğinde olmayıp yazarın şahsi görüş ve düşüncelerini de içeren bir yazıdır. Yazının içeriği davacının Aydınlık dergisinde yer alan yazı ve kamu oyunda ... adı ile bilinen ... 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2008/209 esas sayılı dosyasında yapılan yargılamalar oluşturmaktadır. Yazıda bahsi geçen olaylar sonucu Türkiye’nin gündemi sarsılmış, halen de gündemi meşgul etmeye devam etmektedir. Kamuoyunun yoğun bir ilgisi vardır. Bilindiği üzere soruşturma sırasında, iddianamenin kabulünden sonra ve yapılan yargılamalar sırasında yazılı ve görsel medyada bu konuda yazılar çıkmış, haberler yapılmış ve açık oturumlar düzenlenmiştir. Bunların Anayasa ile güvence altına alınan basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Davalı köşe yazarının, davacı hakkında illüzyonist, dezenformasyon misyoneri ve ... şeklinde değerlendirmelerde bulunması basının kamu oyu oluşturma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir. Kişilik haklarına saldırının kabulü için aranan şartlar oluşmamıştır. Şu durumda, yazının bütünü itibari ile, konu ile ifade arasındaki düşünsel bağlılığın korunduğu, tek bir ifade biçimi nedeni ile hukuka aykırı sayılamayacağı, başka bir deyimle köşe yazısının bütünü itibari ile eleştri sınırları içinde kaldığı gözetilerek davanın tümden reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kısmen kabulü doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle reddedilmek üzere BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/02/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.