
Esas No: 2015/87
Karar No: 2018/83
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/87 Esas 2018/83 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 3. Çocuk
Günü : 21.02.2012
Sayısı : 778-78
Tehdit suçundan sanık ..."ın TCK"nun 106/1-1. cümle, 43/1, 31/3, 62, 50/3, 52 ve 63. maddeleri uyarınca 6.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve mahsuba ilişkin Ankara 3. Çocuk Mahkemesince verilen 21.02.2012 gün ve 778-78 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 18.06.2014 gün ve 1512-22371 sayı ile;
"1-) TCK"nın 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki "fiilin ağırlığıyla orantılı ceza verilmesi ilkesi" çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, kanun maddesindeki soyut ifadelerin tekrarından ibaret yetersiz gerekçeyle, suça sürüklenen çocuk hakkında alt sınırın üzerinde ceza tayini,
2-) Suça sürüklenen çocuğun iddianameye konu 5 adet mesajı 20.35 ile 20.59 saatleri arasında, 24 dakikalık bir sürede gönderdiğinin anlaşılmasına ve eylemler arasında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunu doğuracak bir kesinti mevcut olmamasına karşın, TCK"nın 43. maddesinin uygulanması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.07.2014 gün ve 136504 sayı ile;
“...Sanık ..."ın, 22.11.2010 tarihinde eski kız arkadaşı olan mağdur ..."ya 20.35 ile 20.59 saatleri arasında;
"Artk dha çk drrn sndn once nsldn bk gr",
"Olm@ya 2mzde oldrcm lan snrdn piskpat oldm lan iyice",
"Olm bttm lan bn btrcm hayatı@ carsmba gnu glcm",
"2mzede kyacm @ emin ol hc olmdgm kdr cddym@" ,
"Olmektn krkma @ istysn smdi gt annene sle@";
Şeklinde beş ayrı mesaj göndermekten ibaret eyleminde, suçun işleniş biçimi ve sanığın kastının yoğunluğu göz önüne alınarak TCK"nun 61. maddesinde yazılı gerekçelerle sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayininde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sanığın bu olay nedeniyle mağdurun arkadaşı ile kavga ettiği, onu yaraladığı ve hakkında açılan davanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
Yapılan yargılamada mahkeme hâkimi, tarafları bizzat gördüğü için fiilin ağırlığı ve katılanlar yönünden meydana gelen tahribatın boyutlarını ve ölçüsünü en iyi şekilde takdir edebilecek kişi olup neticede de TCK"nun 61 ve 3. maddelerinde yazılı adalet, hak ve nasafet kuralları ile işlenen fiille orantısız bir ceza tayin edilmemiştir.
Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18.06.2014 gün ve 1512-22371 sayılı bozma ilamında yer alan TCK"nun 61. maddesindeki ölçütler ve aynı Kanunun 3. maddesindeki "fiilin ağırlığıyla orantılı ceza verilmesi ilkesi" çerçevesinde somut olay açıkça irdelenerek temel cezanın saptanması gerektiği gözetilmeden, kanun maddesindeki soyut ifadelerin tekrarından ibaret yetersiz gerekçeyle, sanık hakkında alt sınırın üzerinde ceza tayini şeklindeki bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu ve Özel Dairece itirazen kaldırılması gerekmektedir.
Bunun dışında ikinci uyuşmazlık konusu, sanık ..."ın eyleminin aynı kasıt altında birden fazla işlenip işlenmediği ve zincirleme suç oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
Zincirleme suç TCK"nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; "bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir" şeklinde düzenlenmiştir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir. Maddenin açıklığı karşısında, öğretide zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre "suç işleme konusunda tek kararı" olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik subjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkân sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında "aynı suç işleme kararı" kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile ilgilidir. İşlenen suçlar arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılacaktır. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığı her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Bu açıklamalar kapsamında, maddi olayda, sanık ..."ın 22.11.2010 tarihinde eski kız arkadaşı olan mağdur ..."ya saat 20.35 ile 20.59 saatleri arasında beş kez tehdit içerikli mesaj gönderdiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Sanık ..."ın yaklaşık yirmi dört dakika arayla mağdur ..."ya mesaj gönderme eylemini, aynı mağdura yönelik kısa zaman aralığında aynı kasıt altında birden fazla kez işlediği ve sanığın eyleminin TCK"nun 43. maddesinin birinci fıkrasında yazılı zincirleme suç hükümlerini oluşturduğu" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 18.12.2014 gün ve 35866-36536 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın belirlenmesinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının,
2- Zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK"nun 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmış, ikinci fıkrasında ise; "fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanunun 67. maddesi uyarınca kesen bir nedenin varlığı halinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Sanığa atılı tehdit suçunun yaptırımı 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olup, aynı Kanunun 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır. Sanığın suç tarihi itibarıyla onbeş yaşını bitirmiş, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış olduğu göz önüne alındığında, TCK"nun 66/2. maddesi uyarınca söz konusu suçta asli dava zamanaşımı 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 12 aydır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 22.11.2010 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen son işlem, 21.02.2012 tarihli mahkûmiyet hükmü olup, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir işlem bulunmadığı gözetildiğinde, 5 yıl 4 aylık asli dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 21.06.2017 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, TCK"nun 66/1-e, 66/2, 67/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18.06.2014 gün ve 1512-22371 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara 3. Çocuk Mahkemesinin 21.02.2012 gün ve 778-78 sayılı hükmünün, dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK"nun 66/1-e, 66/2, 67/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.