Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/1511
Karar No: 2018/757
Karar Tarihi: 11.04.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1511 Esas 2018/757 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/1511 E.  ,  2018/757 K.

    "İçtihat Metni"


    MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece)


    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince;
    “Davacı tarafından davalı Maliye Hazinesi aleyhine açılan tazminat istemli dava dilekçesi ve ekleri Dairemize gönderilmiş, 2014/65 esasına kaydedildikten sonra dosya incelenip gereği düşünüldü;
    GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
    Dava dilekçesinde davacı; hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı Aliağa Asliye Ceza Mahkemesi"nde kamu davası açıldığını, yapılan yargılama sonucunda verilen mahkumiyet kararının Yargıtay"ca onandığını, bu aşamadan sonra infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi istemiyle Aliağa Asliye Ceza Mahkemesi"ne yapmış olduğu başvuruların gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürerek, maddi ve manevi tazminat verilmesini talep etmiştir.
    Davacıya duruşma gününü bildirir tebligatın usulüne uygun tebliğ edildiği ve duruşma gününden haberdar olduğu halde 24/06/2015 tarihinde duruşmaya gelmediği, davalı hazine vekilinin de davayı takip etmeyeceğini bildirdiğinden HMK.nun 150/1 maddesi gereğince taraflarca yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına 24/06/2015 tarihli duruşmada karar verilmiş, 24/09/2015 gününe kadar üç aylık süre içerisinde de dava yenilenmemiştir. Açıklanan bu durumlar itibariyle aşağıdaki şekilde karar verilmek gerekmiştir.
    H Ü K Ü M: Yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle;
    1-İşlemden kaldırılan ve üç aylık süre içerisinde yenilenmeyen davanın, HMK.nun 150/5. maddesi uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,
    2-Alınması gereken 27,70.-TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 102,50.-TL"nin mahsubu ile bakiye kalan 74,80.-TL"nin istek halinde davacıya iadesine,
    3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 3.000,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
    4-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,”
    dair oy birliği ile verilen 02.11.2015 gün ve 2014/65 E., 2015/79 K. sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm belgelerin okunmasından sonra gereği düşünüldü:
    Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi"ne sunduğu dava dilekçesinde, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı hakkında kamu davası açıldığını, Aliağa Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada, savunma dilekçelerinin dikkate alınmadığını ve lehine delillerin değerlendirilmediğini, sahte bilirkişi raporu hükme esas alınarak aleyhinde mahkûmiyet kararı verildiğini, kararın Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesince onandığını, bu aşamadan sonra infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi istemiyle yapmış olduğu başvuruların gerekçesiz olarak reddedildiğini, Anayasal ve yasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili Dairenin görevli olmadığını, HMK’nın 46. maddesinde gösterilen sorumluluk nedenlerinin örnek niteliğinde olmayıp sınırlı ve sayılı durumları ifade ettiğini, eldeki davada anılan koşulların hiçbirinin oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    İhbar olunan hâkim 5271 sayılı CMK’nın 141. maddesinde 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik gereğince Ağır Ceza Mahkemelerinin görevli olduğunu, verdiği esasa ilişkin kararın Yargıtay tarafından onandığını, ek kararların ise usul ve yasaya uygun olduğunu ve itirazların ilgili mercilerce reddedildiğini, sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisinin mevcut olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Yargıtay 3. Hukuk Dairesince, davaya bakmakta Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, bu kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi ve davacının başvurusu üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.
    Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
    Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, karar tarihinde Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca hükümlülük nedeniyle kısıtlı bulunan davacının vasisi olan eşine gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, kararın davacı kısıtlı tarafından verilen dilekçe ile temyiz edilmesi, bunun üzerine özel dairece davacının vasisine “hükümlü tarafından verilen temyiz istemine icazet (onay) verip vermediğinin tebliğden itibaren iki haftalık süre içinde bildirmesi, bu süre içerisinde cevap vermediği takdirde hükümlünün temyizini kabul etmiş sayılacağı, temyize onay vermiyorsa bu beyanı iki haftalık süre içinde bildirmesi gerektiği” kaydını içeren muhtıranın tebliğ edilmesi, ancak davacı vasisince bu muhtıraya herhangi bir cevap verilmemiş olması karşısında, ayırt etme gücüne sahip bulunan kısıtlı tarafından yapılmış olan temyize, vasinin Türk Medeni Kanunu’nun 451. maddesi hükmüne göre onay vermiş sayılıp sayılmayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar” başlıklı 16. maddesinde ayırt etme gücüne sahip küçüklerin ve kısıtlıların, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri, karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı düzenlenmiş, aynı Yasa’nın 451. maddesinde de “Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi, vasinin açık veya örtülü izni veya sonraki onamasıyla yükümlülük altına girebilir veya bir haktan vazgeçebilir. Yapılan işlem diğer tarafın belirlediği veya başvurusu üzerine hâkimin belirleyeceği uygun bir süre içinde onanmazsa, diğer taraf bununla bağlı olmaktan kurtulur.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Mevcut düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı Mehmet Yüksel Yapıcıoğlu’nun hakkındaki kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyeti nedeniyle hükümlü sıfatıyla 26.11.2014 tarihinde (eldeki davanın yargılaması sırasında) cezaevine girdiği, bir yıldan uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olmuş olması nedeniyle Bolu 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.05.2015 gün ve 2015/424 E.- 2015/491 K. sayılı kararıyla Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca kısıtlandığı ve eşi Gülay Yapıcıoğlu’nun vasi olarak atandığı anlaşılmaktadır. Özel Dairece gerekçeli karar davacının vasisine usulüne uygun olarak 04.12.2015 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, vasi herhangi bir temyiz isteminde bulunmamış ancak karar, davacı kısıtlı tarafından 14.12.2015 tarihinde verilen dilekçe ile temyiz edilmiştir. Bunun üzerine Özel Dairece, davacının vasisine temyiz harcını yatırması için iki hafta kesin süre verilmesine ilişkin çıkarılan muhtıra vasinin bizzat kendi imzasına 21.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz harcı davacı kısıtlı tarafından 27.01.2016 tarihinde yatırılmıştır. Özel Dairece bu kez davacının vasisine “hükümlü tarafından verilen temyiz istemine icazet (onay) verip vermediğinin tebliğden itibaren iki haftalık süre içinde bildirmesi, bu süre içerisinde cevap vermediği takdirde hükümlünün temyizini kabul etmiş sayılacağı, temyize onay vermiyorsa bu beyanı iki haftalık süre içinde bildirmesi gerektiği” kaydını içeren muhtıra 29.01.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davacı vasisince bu muhtıraya herhangi bir cevap verilmemiştir. Ancak, ayırt etme gücüne, dolayısıyla medeni hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan kısıtlı davacı tarafından yapılmış olan temyize, vasinin Türk Medeni Kanunu’nun 451. maddesi hükmüne göre onay vermiş sayılması gerektiğinden ve davacı asilin tek başına kararı temyiz etmesinin kendisini borç altına sokan bir eylem olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından, davacının temyiz isteminin incelenmesi gerektiği oy birliği ile kabul edilmiştir.
    İşin esasının incelenmesinde ise;
    Öncelikle tebligatın önemi ve tebligat usulü hakkında açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır:
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hukuki dinlenilme” başlıklı 27. maddesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi nazara alındığında, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır. Duruşma günü celseye katılma imkânı olmayan taraf buna ilişkin mazeretini bildirip, belgeleyerek, bildirim giderlerini de yatırarak duruşmanın ertelenmesini isteme olanağına sahiptir. O hâlde duruşma tayin edilerek, usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan yalnız biri duruşmaya katılırsa gelmeyen tarafın geçerli mazeret gönderip göndermediği, gerekli masrafın karşılanıp karşılanmadığı incelenerek; gelen tarafın bu mazeret dilekçesine karşı beyanına göre, dosyanın işlemden kaldırılmasına ya da kaldırılmamasına karar verilecektir. Anılan hususların uygulanabilmesi için, her şeyden önce tarafların usulüne uygun davet edilmiş olmaları gerekmektedir.
    Bu bağlamda tebligat, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılmasının zorunlu unsurudur. Savunma hakkının temelini teşkil eden hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma ilkesinin ayaklarından biridir. Bu hakkın ihlal edilmemesi için yapılan bildirimin tebligat hukukuna uygun olması gerekir. Muhatap usulüne uygun olarak yapılacak tebligat ile açılan davadan zamanında ve tam olarak haberdar olur. Bu nedenle tebligat, yapıldığı tarihte yürürlükteki tebligat mevzuatına aykırı yapılmışsa sadece tebligat hukukuna aykırı davranış söz konusu olmaz, aynı zamanda hukuki dinlenilme hakkı da ihlal edilmiş olur.
    7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun "Bilinen adreste tebligat" başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrasında, tebligatın, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı düzenlenmiş; 11.01.2001 tarihinde 6099 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasıyla ise "Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır." hükmü getirilmiştir.
    Anılan Kanun’un "Vekile ve kanuni mümesile tebligat" başlıklı 11. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icabetmedikçe bu mümessillere yapılır."; "Mevkuf ve mahkûmlara tebligat" başlıklı 19. maddesinde ise; "Mevkuf ve mahkûmlara ait tebliğlerin yapılmasını, bunların bulunduğu müessese müdür veya memuru temin eder." düzenlemesi yer almaktadır.
    Bu aşamada davanın açılmamış sayılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması" başlıklı, 150. maddesinin birinci fıkrasında "Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir." hükmü yer almaktadır. Aynı maddenin beşinci fıkrasında ise "İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır." şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
    Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için, öncelikle davanın taraflarının usulüne uygun şekilde duruşmaya davet edilmeleri gerekmektedir. Usulüne uygun şekilde davet edildikleri hâlde, tarafların duruşmaya gelmemeleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirmeleri hâlinde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Yine taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın davayı takip etmeyeceğini bildirmesi hâlinde de dosya işlemden kaldırılır. Dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği tarihten itibaren üç aylık süre geçmesine rağmen yenilenmesi talep edilmeyen dava, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek kayıt kapatılır.
    Bu nedenle somut olayın çözümlenmesi için davacıya duruşma gününü bildirmek için çıkarılan tebligatın usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının öncelikle belirlenmesi gerekir.
    Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;
    Davacı asil tarafından eldeki dava 02.09.2014 tarihinde Yargıtay 3. Hukuk Dairesinde açılmış, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3. Hukuk Dairesince 15.09.2014 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararı davacıya 22.09.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tarafından 23.09.2014 tarihinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmiştir. Dosyanın görevli mahkemeye gönderildiği aşamada davacı, hakkındaki bir yıldan uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı ceza mahkûmiyetine ilişkin kararın kesinleşmesi üzerine hükümlü sıfatıyla 26.11.2014 tarihinde cezaevine girmiştir. Dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince düzenlenen 05.12.2014 tarihli ön tensip tutanağı ile “Davacı tarafın Hukuk Muhakemeleri Kanuni Gider Avansı Tarifesince 250,00 TL gider avansını yatırması hususunun muhtıra ile tebliğine ve iki hafta kesin mehil verilmesine,” karar verilmiş, bu ön tensip tutanağı davacıya 07.01.2015 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre (işe gittiği belirtilmek suretiyle) ev adresinde tebliğ edilmiştir. Bu tebligat tarihinde davacı cezaevinde bulunmasına rağmen tebligat ekindeki ön tensip tutanağından bir şekilde haberdar olmuş ve 22.01.2015 tarihinde cezaevi yönetimi aracılığıyla bir dilekçe ve ekinde gider avansını yatırdığına dair makbuz göndermiştir. Bu dilekçe ile Özel Daire tarafından davacının cezaevinde bulunduğu öğrenilmiş olmasına rağmen düzenlenen 14.05.2015 tarihli ön inceleme duruşma tensibi tutanağı ile duruşma günü 24.06.2015 olarak belirlenmiş ve bu tutanak davacıya tebliğe çıkarılmıştır. Çıkarılan tebligatın üzerinde yer alan mernis adresinin altında el yazısı ile “Diğer adres: Mengen K1 Tipi Ceza İnfaz Kurumu BOLU” yazılmış ancak duruşma günü davacıya 22.05.2015 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre (mernis) ev adresinde tebliğ edilmiştir.
    Özel Dairece 24.06.2015 tarihinde yapılan duruşmada “Davacı tarafın duruşmaya gelmediği ve mazeret de bildirmediği, davalı vekilinin de davayı takip etmeyeceğini bildirdiğinden HMK’nın 150. maddesi uyarınca dosyanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına” karar verilmiştir. Daha sonra dosyanın işlemden kaldırılmasına 24.06.2015 tarihli duruşmada karar verildiği, 24.09.2015 gününe kadar üç aylık süre içerisinde davanın yenilenmediği gerekçesi ile davanın HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine davacı cezaevi yönetimi aracılığıyla gönderdiği 20.11.2015 tarihli dilekçe ile davanın yenilenmesini talep etmiş, Özel Dairece verilen 01.12.2015 tarihli ek karar ile davacının davayı takip etmemesi nedeniyle dosyanın 24.06.2015 tarihinde işlemden kaldırıldığı, bu tarihten itibaren 3 ay içinde yenilenmemesi nedeniyle 02.11.2015 tarihli hükümle, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, ayrıca davacının cezaevinde bulunduğu ve kendisine eşi Gülay Yapıcıoğlu"nun vasi olarak atandığı, bu nedenle davacıyı vasinin temsil etmesi gerektiği, vasi tarafından da verilmiş bir yenileme dilekçesi bulunmadığı gerekçesiyle davacının yenileme talebinin reddine karar verilmiştir.
    Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, davacı 22.01.2015 tarihinde cezaevi yönetimi aracılığıyla bir dilekçe ve ekinde gider avansını yatırdığına dair makbuz göndermek suretiyle hem davayı takip iradesinin olduğunu ortaya koymuş hem de Özel Daireyi hükümlü sıfatıyla cezaevinde bulunduğundan haberdar etmiştir. Buna rağmen Özel Dairece davacının usulüne uygun tebligat ile duruşma gününden haberdar edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda Özel Dairece davacının cezaevinden tahliye olup olmadığının ve kısıtlılık hâlinin sona erip ermediğinin araştırılması, tahliye olmuş ise bizzat kendisine; hükümlü sıfatıyla hâlen cezaevinde bulunmakta ise Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi gereğince atanan vasisine usulüne uygun olarak tebligat yapılıp yargılamaya devam edilmesi gerekirken, davacıya duruşma gününü bildirmek için çıkarılan 22.05.2015 tarihli tebligatın usulsüz olduğu gözetilmeden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi