
Esas No: 2017/2696
Karar No: 2021/1104
Karar Tarihi: 28.09.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2696 Esas 2021/1104 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 1. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait ...Gıda adlı şarküteri işyerinde 2000 yılında çalışmaya başladığını, 12 yıldan beri halı saha işletmesinde ve ...Gıda adlı işyerinde çalıştığı hâlde çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, bir yıldan fazla süreye ait ücretleri ödenmeyip işten çıkarıldığını, bazı zamanlarda isteğe bağlı sigortalarını kendisinin yatırdığını, davalı işverenden ücretlerinin ödenmesini ve sigortasının yapılmasını talep etmesi üzerine 2009/Eylül ayı başında işine son verildiğini ileri sürerek davacının sigortalılığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Davacı vekili 29.06.2010 tarihli duruşmadaki beyanında hizmet tespiti talebinin 2000 yılından 2009/Eylül ayı başına kadar olan döneme ilişkin olduğunu belirtmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; açılan davanın hukukî dayanaktan yoksun ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafın kötü niyetli olarak, gerçek dışı bir durum varmış gibi göstermeye çalıştığını, davacı iddialarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hiç kimsenin bu kadar süre sigortasız çalışmayacağını, davacı tarafın isteğe bağlı sigorta yatırdığı iddiasının da dava dilekçesi içeriği ile çeliştiğini, davacının isteğe bağlı sigortasının iddia edilen çalışma süresinden önce olduğunu, ayrıca istek dönemi içinde başka işyerlerinde sigortalı çalıştığını, davacının müvekkilinin eşinin arkadaşı olduğunu, markete bu nedenle ara sıra uğrayıp, davalının eşiyle vakit geçirdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının taleplerini gün, ay, yıl şeklinde tam olarak belirtmesi gerektiğini, ayrıca çalışma 2000 yılından itibaren başladıysa 12 yıldır çalışıyor olmanın mümkün görünmediğini, ... adına kayıtlı herhangi bir işyeri ve yine ...Gıda adında tescilli bir işyerinin de Kurum kayıtlarında bulunmadığını, davacının, tespitini talep ettiği sürelerde başka işyerlerinde kısa aralıklarla çalışmasının göründüğünü, 01.01.2003 tarihinden önceki çalışma iddialarının hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, Kurum kayıtları esas olup davacının bu kayıtların aksini ancak aynı nitelikte yazılı belgelerle ispatlaması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
8. Denizli 1. İş Mahkemesinin 21.10.2014 tarihli ve 2009/762 E., 2014/324 K. sayılı kararında; davacının, tespitini talep ettiği sürelerde başka işyerlerinde kısa aralıklarla çalışmalarının bulunduğu, davalı işyerinde 2000 yılından 2009 yılına kadar aralıksız çalıştığı iddiasının yerinde olmadığı, 12.08.2008 tarihinde Denizli Vergi Dairesi memurluğunca davalının işyerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen tutanakta işverenin ... olarak görünüp, bu tutanağı mükellef (temsilcisi) sıfatıyla imzaladığına dair davacının imzasını içerir bir tek bu tutanağın bulunduğu, davalı işyerinden diğer davalı Kuruma verilmiş prim ve dönem bordrosu bulunmadığı, en yakın komşu işyerleri işveren ve çalışanları kamu tanığı olarak tespit edilip dinlenildiğinde, davacının iddialarını doğrular şekilde bir beyanda bulunmadıkları, davacının dosyaya delil olarak ibraz edip davalı işyerinde çalışırken çekildiğini iddia ettiği (işyeri tabelası yanında ve içerisinde) fotoğrafları mevcut olduğu davacının zaman zaman davalı işyerine gelip gittiği ve orada göründüğü tüm dosya kapsamından anlaşılmakta ise de, bu geliş gidişinin ve davalı işyerinde görünmesinin taraflar arasında bir hizmet akdiyle ve belirli bir ücretle devamlılık arzettiğine dair dosyada başkaca bir delil bulunmadığı, davalı işyerinde iddia ettiği gibi çalışmış bile olsa çalıştığı süreleri ve zaman dilimini açık ve net olarak ispatlayamadığı, toplanan kamusal delillerle de bu yönde bir sonuca ulaşılamadığı, dolayısıyla davacının dava konusu dönemde 12.08.2008 tarihinde davalı işyerinde Denizli Vergi Dairesi Memurluğunca düzenlenen tutanakta işveren temsilcisi olarak imzası bulunması dışında başkaca delil elde edilemediği gerekçesiyle davacının sadece imzası bulunan 12.08.2008 tarihinde davalı işyerinde bir gün sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Denizli 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.04.2015 tarihli ve 2015/2055 E., 2015/7561 K. sayılı kararı ile; vergi müfettişlerince 12.08.2008 tarihinde davalı işyerinde yapılan denetimlerde davacının mükellef olarak imza attığının anlaşılması karşısında vergi dairesine müzekkere yazılarak davacının mükellef olarak imza atması hususunun ayrıntılı olarak sorulması, gerekirse işyeri dosyası celp edilerek dinlenen komşu işyeri tanıkları dışında başka komşu işyeri tanıkları re’sen saptanarak dinlenilmesi, dinlenen ve komşu işyeri tanıkları olduğunu iddia eden davalı tanıklarının gerçekten de komşu işyeri tanığı olup olmadıklarının tespit edilmesi, kamu tanığı Bayram Kılıcı"nın davalının eşinin halı sahası olduğunu bildiğini belirtmesi ve davacı tanıklarının davacının hem halı sahada, hem de markette çalıştığını beyan etmeleri karşısında, davalının eşinin halı sahasının bulunup bulunmadığı ve bulunduğunun tespiti hâlinde davacının halı sahada çalışmış olup olmadığı hususu da usulünce araştırılarak, halı saha ile aynı çevrede iş yapan başka işverenler veya bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler ve komşu işyeri tanıkları re’sen saptanarak dinlenilmesi, vergi müfettişlerince davalı işyerinde yapılan denetimlerde davacının mükellef olarak imza atmış olmasının çalışmanın varlığına delalet etmeyeceği de nazara alınarak toplanan deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
11. Denizli 1. İş Mahkemesinin 03.12.2015 tarihli ve 2015/30 E., 2015/270 K. sayılı kararında; bozma ilamı doğrultusunda Vergi Dairesine, SGK’ya, ilgili zabıta amirliklerine müzekkereler yazılıp, eksikler giderildikten sonra davacının davalıya ait işyerinde veya dava dışı davacının kocasına ait işyerinde hizmet akdiyle belirli bir ücret karşılığı fiilen çalıştığı hususu hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Denizli 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
13. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 29.09.2016 tarihli ve 2016/1074 E., 2016/11809 K. sayılı kararı ile; “..Mahkemece, her ne kadar bozma ilamına uyulmuş ise de, bozma ilamının gerekliliklerinin yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Yasanın Geçici 7. maddesi kapsamında uygulama alanı bulan 506 sayılı Yasanın 79/10 maddesidir. 506 sayılı Yasanın 6. maddesinde ifade edildiği üzere sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve feragat edilemez. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi karşısında, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğunun gözetilmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında dava konusu somut olayda; mahkemece öncelikle davalı işyerinin kapsamı, çalışmanın varlığı ve süresi yöntemince araştırılmalı, gerekirse işyeri dosyası celp edilerek incelenmeli, dinlenen komşu işyeri tanıkları dışında başka komşu işyeri tanıkları re’sen saptanarak dinlenilmeli, dinlenen ve komşu işyeri tanıkları olduğunu iddia eden davalı tanıklarının, tespiti istenilen tarihlerde işverene komşu olup olmadıkları hususu tam olarak belirlenmeli, uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. Denizli 1. İş Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve 2016/308 E., 2017/45 K. sayılı kararı ile; SGK İl Müdürlüğünün 17.12.2009 tarihli cevabi yazısında ve yine aynı tarihli dava konusu döneme ait aylık prim hizmet belgelerinin istenilmesine dair cevabi yazıda, ..."in müdürlük kayıtlarında işyeri tescil kaydına rastlanmadığının bildirildiği, keza ..."e hitaben yazılan SGK Denizli İl Müdürlüğünün 10.06.2011 tarihli cevabi yazısında da söz konusu işle ilgili tescilli işyeri dosyasının bulunmadığının, 23.12.2009 tarihli cevabi yazıda da, ...Gıdaya (..."e) ait işyeri numarasının tespit edilemediğinin bildirilmesi karşısında davalının Kurumda işyeri kaydı hiç olmadığından işyeri dosyasının celbinin mümkün olmadığı, dinlenen komşu işyeri tanıkları dışında başka komşu işyeri tanıklarının re"sen saptanarak dinlenilmesi gerektiğine dair gerekçe yönünden de ilk bozmadan önce bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilip zabıta marifetiyle gerekli araştırmaların yapıldığı, davalı işyerine en yakın olduğu bildirilen işyerleri ve işverenlerine dair delillerin de dosyaya kabul edilip zabıta araştırmasıyla tespit edilenlerle teyit edildiği, mahkemelerin zabıta araştırması dışında (özellikle tanık tespiti için) re"sen delil saptama imkanının bulunmadığı, dinlenen ve komşu işyeri tanıkları olduğunu iddia eden davalı tanıklarının, tespiti istenilen tarihlerde işverene komşu olup olmadıkları hususunun tam olarak belirlenmediği gerekçesine gelince usulüne uygun olarak tüm tanıkların yeminli beyanlarının alındığı, aslında bu hususta komşu işyeri işverenleri ve çalışanlarının tespiti, tespit edilenlerin komşu işyeri çalışanı - işvereni olmadığına dair taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmayıp şayet komşu başkaca işyeri - işvereni varsa davacı tarafça da bildirilmesine bir engel bulunmadığı, zira çalıştığı yeri ve yakınını en iyi davacının kendisinin bileceği, davacının temyiz itirazları arasında var olan başkaca komşu işyerleri ve işverenlerinin tespit edilmeden - dinlenmeden karar verildiği hususunun bulunmadığı, uyuşmazlığın tanıkların doğru söyleyip söylemediği, hangi tanıkların ifadelerine itibar edileceği-edilmeyeceği noktasında toplandığı, bu hususun da ilk gerekçeli kararda ayrıntılı olarak açıklanıp, ilk bozmadan sonra, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda dosyada eksik olduğu tespit edilen hususlarda yeniden araştırma yapılıp, vergi müfettişlerince davalı işyerinde yapılan denetimlerde davacının mükellef olarak imza atmış olmasının çalışmanın varlığına delalet etmeyeceğinin nazara alınması da bozma gerekçesi yapıldığından toplanan kamusal delillerle de bu yönde açık ve net bir sonuca ulaşılamadığı, davacının davalı işyerinde zaman zaman çalıştığı, ancak bu çalışmasının açık ve kesin olarak tam ispatlanamadığından işveren adına temsilci olarak 12.08.2008 tarihinde, işyerinde Denizli Vergi Dairesi Memurluğunca düzenlenen tutanağa imza attığı, bu nedenle işyerinde 1 gün çalışmasını yazılı belge ile de kanıtladığı kanaatine varılarak, 1 gün çalıştığının tespitine karar verilmişse de, özel dairece bu delile dayanılarak 1 gün çalıştığının tespitine karar verilemeyeceğinden bahisle kararın bozulması üzerine başkaca aydınlatıcı delil de elde edilemediği gerekçesiyle ve önceki gerekçelerde tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, davalının işyerinde geçtiği ve Kuruma bildirilmediğini iddia ettiği çalışmalarının tespiti bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
18. Bu durumda, 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
19. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının “a” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
20. Bunlar: i. Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, ii. işin işverene ait iş yerinde ya da iş yerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, iii. çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
21. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
22. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
23. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
24. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
25. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
26. Ayrıca 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).
27. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
28. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin 10. fıkrasında “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlemesine; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin sekizinci fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
29. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
30. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
31. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
32. Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
33. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
34. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
35. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
36. Nitekim HGK"nın 14.11.2019 tarihli ve 2016/10-374 E., 2019/1184 K; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K.; 11.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2115 E., 2021/70 K. ile 04.03.2021 tarihli ve 2016/(21)-10-1856 E., 2021/206 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
37. Somut olayda davacının 2000 yılından 2009 yılı Eylül ayına kadar olan hizmetlerinin tespitini talep ettiği, 01.05.2002-31.05.2002; 07.11.2002-30.12.2002 ve 20.07.2007-01.02.2008 tarihleri arasında dava dışı işyerlerinden hizmet bildirimlerinin olduğu, davalıya ait işyerinden bildirilen hizmetinin bulunmadığı, 12.08.2008 tarihinde davalıya ait işyerinde Denizli Vergi Dairesi Memurluğunca düzenlenen tutanakta işveren temsilcisi olarak imzasının mevcut olduğu, davacı ve davalı tanıkları ile komşu işyeri araştırması neticesinde tespit edilen kamu tanıklarının dinlendiği, işyeri sicil dosyalarının ve vergi kayıtlarının araştırıldığı, davalı işyerine kesilen faturaların dosya arasına alındığı anlaşılmaktadır.
38. Mahkemece ilk kararda davacının Denizli Vergi Dairesi Memurluğunca düzenlenen tutanakta imzası bulunduğu gerekçesiyle bir günlük hizmetinin tespitine karar verildiği Özel Daire tarafından kararın işyeri dosyası araştırması yapılması, vergi kayıtlarının sorulması, komşu işyeri tanığı olduklarını iddia eden kişilerin gerçekten komşu işyeri tanığı olup olmadığının araştırılması, davalının eşinin halı sahası olduğu ve burada da çalışma iddiası bulunduğundan bu yönde de araştırma yapılması için bozulması üzerine mahkemece bozma ilamına uyularak araştırmaların yapıldığı görülmektedir.
39. Yapılan araştırmalarda vergi dairelerinden gelen cevabi yazılarda davalı ...’in “bakkal ve marketlerde yapılan perakende ticareti” faaliyetli 12.06.2000’de başlayan vergi mükkellefiyetinin 31.12.2011 tarihinde sona erdiği, yine davalının “spor tesislerinin işletilmesi” faaliyeti kapsamında vergi mükellefiyetinin 11.03.1994’de başlayıp 12.06.2000 tarihinde sonlandığı, kolluk aracılığıyla yaptırılan komşu işyeri araştırması ile bozma öncesi dinlenen tanık ... ve ...’ün komşu işyeri sahibi olduklarının teyit edildiği, davalının eşi ...’in “spor tesislerinin işletilmesi” faaliyetli 15.06.2011 tarihinde vergi mükellefiyetinin başladığı, davalıya ait Kurum nezdinde tescilli işyeri bulunmadığı anlaşılmıştır.
40. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; mahkemece re"sen araştırmaların yapıldığı, taraflarca gösterilen bütün delillerin toplandığı, tanıkların dinlendiği, komşu işyeri sahipleri ve çalışanlarının tespitine ilişkin araştırma yapıldığı, tescilli işyeri dosyası ile davalı ve eşi adına vergi kayıtlarının getirtilerek bozma ilamının gereklerinin yerine getirildiği ancak taraflar arasında hizmet akdiyle ve belirli bir ücretle devamlılık arz eden çalışmanın tespit edilemediği, davacının çalıştığını iddia ettiği sürelerin yapılan araştırmalar ve toplanan delillerle açık ve net ispatlanamadığı anlaşılmaktadır.
41. Hâl böyle olunca mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.