Esas No: 2020/6756
Karar No: 2022/892
Karar Tarihi: 08.02.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/6756 Esas 2022/892 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/6756 E. , 2022/892 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 13.04.2017 tarih ve 2014/1897 E. - 2017/374 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava, 6100 sayılı Kanun'un geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken HUMK 3156 sayılı Kanun ile değişik 438/1 maddesi hükmü gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra bazı noksanlıkların ikmali için mahalline geri çevrilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra iade edildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı ile davalı arasında 25.12.1997 tarihinde imzalanan "Dağıtım sözleşmesinin 31.12.2003 tarihine kadar uzatıldığını, bu sürenin sonunda iş idaresinin seyrine dayanarak ve sözleşme çerçevesinde 1 yıllık süreler ile uzatılmış olduğunu, sözleşmenin devamında yarar görülmeyerek 08.06.2009 tarihli ihtarname ile 31.12.2009 tarihi itibariyle sözleşmeyi feshettiklerinin davalıya bildirildiğini, davalının fesih tarihi itibariyle edimlerini yerine getirmediğini, ruhsatları devretmediğini ve davacının maliki olduğu her türlü hakkı haksız bir şekilde kullanmaya devam ettiğini, sözleşmenin 2.1-b ve 11.7-h maddeleri gereğince, fesih halinde davalının tüm ürün tescillerini, izinlerini veya ruhsatlarını davacıya devretmesi gerektiğini, “Beşeri Tıbbi Ürünler Yönetmeliği” uyarınca ruhsat değişiklikleri halinde ya mevcut ruhsat sahibinin, ruhsat orjinalini iade ettiğini bildiren yazısını veya mevcut ruhsat sahibinin yetkisinin kalmadığını gösteren mahkeme kararının sunulması gerektiğini, Yönetmeliğin 20. maddesinde ruhsatlandırılan aynı formül ve farmasötik şekilde ürün için farklı bir ticari isim ile de olsa ikinci bir yerli veya ithal ruhsatı verilmeyeceğinden davacının sahibi olduğu ürünü ruhsatlandırılamadığını ileri sürerek dağıtım sözleşmesinin feshi sebebiyle davalı şirket adına olan “Benzamycin” ve Benzaclin” ürünlerinin ruhsat tescillerinin iptali ile davacı adına tesciline, davalı üzerinde gözüken dava konusu ürün ruhsat orjinallerinin davalı tarafından Sağlık Bakanlığı’na iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Benzamycin ve Benzaclin adlı farmasötik ürünlerin ruhsatlandırılmasının davalı tarafça başarı ile tamamlandığını, Benzaclin adlı ürünün ruhsatı 2007 yılında davalı adına tescil edilmesine rağmen davacının kötü niyetli tutumu nedeniyle henüz Türkiye'ye ithal edilmediğini, davacı ile davalı arasında 14/07/1993 tarihinde 5 yıl süreli "Tek Yetkili Satıcılık" sözleşmesi ile Benzamycin adlı ürünün Türkiye'de satışı, dağıtımı ve pazarlaması konusunda sözleşme imzalandığını, sözleşmenin bitiminden veya yenilemenin bitiminden 6 ay önce taraflardan birinin yazılı bildirimi ile sözleşmenin 1 yıl daha geçerli olacağına dair hükmün hiçbir zaman uygulanmadığını, sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağını, 08/06/2009 tarihli fesih ihtarında Benzamycin adlı üründen bahsedilmesine rağmen Benzaclin adlı üründen bahsedilmediğini, geçerli bir fesih ihbarı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında imzalanan 25.12.1997 tarihli tek satıcılık sözleşmesinin zımnen uzatılarak belirsiz süreli hale geldiği, belirsiz süreli sözleşmelerin makul bir önel verilerek olağan fesih yoluyla feshedilmesinin mümkün olduğu, davalı tarafın 16 yıldır devam eden sözleşme ve yatırımlarının ve ilaç sektörünün özellikleri dikkate alınarak makul sürenin tayin edilmesi gerektiği, davacı tarafından 08.06.2001 tarihinde yapılan sözleşmenin 31.12.2009 tarihi itibariyle sona ereceğine ilişkin tek taraflı fesih beyanının herhangi bir sebep ileri sürülmeyerek yapıldığı dolayısı ile haklı sebebin varlığının söz konusu olmadığı, bu nedenle davacı tarafca davalıya uygun bir önel verilmesi gerektiği, bu kapsamda davacı tarafından verilen 6 aylık süre yeterli olmadığı gibi sözleşmenin feshinin bu şekilde yapılmasının dürüstlük kuralına da aykırı olduğu, taraflar arasındaki yazışmalar ve davacı tarafın ilgili bakanlık ile yaptığı yazışmalar, davalı tarafa 2002 yılında ruhsatlandırma konusunda yetki, 2007 yılında da her iki ilaç için süresiz pazarlama yetkisinin verildiği dikkate alındığında, 2002 yılından itibaren yapılan projeksiyon kapsamında çalışılarak 5 sene sonra alınan ruhsatın ardından, 2 yıl sonra sözleşmenin 6 aylık süre ile sona erdiğinin kabul edilmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu, bu sürenin 7 senelik uğraş sonunda oluşturulan yatırımların tasfiyesi için yeterli olmadığı bu nedenle de feshin geçersiz olduğu, aynı şekilde hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği, hukuk düzeninin hakkın kötüye kullanılmasını kabul etmediği, fesihlerin geçersiz olduğu, bozucu yenilik doğuran etkisini doğurmadığı, taraflar arasındaki her iki ilaca ilişkin sözleşmenin ayakta olduğu, davalı tarafın yetkisinin devam etmesi nedeniyle Yönetmelik gereğince ruhsatların iadesinin gerekmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve özellikle, mahkemece taraflar arasındaki Benzamycin isimli ilaç yönünden 14.07.1993 imza 25.12.1997 tadil tarihli yazılı sözleşmenin sürekli edimi gerektiren belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğünün Benzamycin isimli ilaç yönünden ise yazılı olmayan sözleşme bulunduğunun sözleşmenin niteliği ve davalının haklı beklentisi karşısında fesih için verilen önelin yetersiz ve MK 2. maddesine aykırı ve bu nedenle fesih tarihi itibariyle feshin geçersiz olduğunun tespit edilmiş bulunmasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 49,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 08/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, taraflar arasındaki tek satıcılık sözleşmesinin feshi nedeniyle, sözleşme uyarınca verilen izin uyarınca davalı yanca tesis edilen ilaç ruhsatlarının davacıya iadesi ve adına tescili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki 25.12.1997 tarihli sözleşme, içeriği itibariyle tek satıcılık, dağıtım sözleşmelerinin karakteristik unsurlarını havi olduğu gibi davalı yanca ithal edilerek Türkiye çapında dağıtımı kararlaştırılan “Benzamycin” adlı ilaçla ilgili ruhsatların, davacının muvafakati ile davalı tarafından alınacağının öngörülmüş olması gözetildiğinde vekalet ve adi ortaklık sözleşmelerinin unsurlarını da içeriyor olmakla karma nitelikte bir sözleşmedir. Mezkur sözleşmenin başlangıçta 5 yıl süreli olarak düzenlendiği, sözleşmenin 11. maddesinde belirlendiği üzere 1 yıl süreyle karşılıklı mutabakat ile uzatılabileceği ve fakat bunun için taraflardan birinin 5 yıllık sürenin dolmasından 6 ay önce uzatma-yenileme iradesini yazılı olarak karşı tarafa bildirmesi gerektiği öngörülmüştür. Bu durumda taraflar arasındaki “Benzamycin” adlı ilaçla ilgili sözleşmenin altı yıl geçmesiyle birlikte süresiz hale dönüştüğü, bir başka söyleyişle 25.12.2003 tarihinden sonra sözleşmenin süreli niteliğini kaybettiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, bu nitelikteki bir sözleşmenin ne şekilde sonlandırılabileceğinin değerlendirilmesi gerekecektir. Sözleşmede yenileme için öngörülen sürenin fesih için ihbar süresi olarak kabul edilmesinde tarafların hukukuna aykırı bir yön yoktur. Öte yandan, sözleşme, yukarda da açıklandığı üzere, karma nitelikte olup fesih ile ilgili olarak karakteristik unsurları bakımından adi ortaklık hükümlerinin uygulama alanı bulabileceği de söylenmelidir. Bu anlamda, sözleşmenin sona erdirilmesi bakımından, 6101 sayılı Tatbikat Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, TBK’nın belirsiz süreli adi ortaklık sözleşmelerinin sona erdirilmesine ilişkin 640. maddesinin nazara alınması gerekecektir. Anılan madde hükmüne göre adi ortaklardan her biri altı ay önceden feshi ihbarda bulunabilecektir. TBK’da düzenlenen kimi sözleşme tipleri bakımından da altı aylık feshi ihbar süresinin kanunyapıcı tarafından yeterli bulunduğu aşikar olup somut olay bakımından davacı yanca tanınan ihbar süresinin yeterli olduğu açıktır. Bu nedenle, yerel mahkemece, 6 aylık feshi ihbar süresi tanınmış olmasının hakkın kötüye kullanılması olarak kabulü ve buna bağlı olarak feshin haksız olduğuna karar vermiş bulunması yerinde değildir.
Diğer bir yandan, mahkemenin kabulüne göre feshin haksız olduğunun değerlendirilmesinin söz konusu olması halinde de sözleşmenin ihbar süresinin sonunda feshedilmesine yahut feshedilmiş sayılmasına engel bir hal yoktur. Bir başka şekilde söylemek lazım gelirse, fesih uygun olmayan zamanda ve dürüstlük kuralına aykırı olarak gerçekleşmiş olsa dahi uygulanacak hukuki rejim sözleşmenin ayakta tutulması yönünde olamaz. Gerçekten de, haksız fesih halinde dahi fesih beyanında bulunan taraf, sözleşmeden doğan borçlarını ifa etmeme ve alacaklarının ifasını kabul etmeme iradesini taşıdığından, taraflar arasındaki sözleşmenin niteliği gereği, fesih beyanında bulunanın sözleşme ile kararlaştırılan asli ediminin cebri icra yoluyla elde edilebilir mahiyette bulunmaması da (somut dava bakımından davacı satıcının cebri icra yoluyla mal satmaya zorlanmasının mümkün bulunmaması) gözetildiğinde ortada fesih nedeniyle ortaya çıkan bir ifa imkansızlığının bulunduğu kuşkusuzdur. Bu durumda da, davacıya düşen asli edimin karşılığı olan ve davalıya düşen edimin de sona erdiğinin kabulü gerekir. Sözleşmeye dayalı asli edimlerin sona ermesi ve bu edimlerle ilişkilendirilebilecek yan edimlerin de fesihle birlikte kendiliğinden sona ermesi nedeniyle, artık sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmenin tasfiye edilmesi gerekir. Bu bakımdan da, yerel mahkemenin, sözleşmenin ayakta olduğuna ilişkin kabulünde de isabet bulunmadığı kanısındayım. Şu husus da ilave edilmelidir ki, elbette, feshin haksız olduğunun kabulü halinde haksız feshe uğrayan karşı tarafın olumlu zararının giderilmesi gerekmekteyse de, bu hal, sözleşmenin tasfiye edilmesine engel teşkil etmediğinden davalı yanın fesih halinde sözleşme konusu ilaç ruhsatını ilgili mevzuat dairesinde davacıya devretmekten kaçınmasını gerektirir bir hal de söz konusu olmayıp davalının davadaki talep konusu bakımından direngen olduğu açıktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında, özetle söylemek gerekirse, münhasıran “Benzamycin” adlı ilaç ile ilgili olarak taraflar arasında akdedilen sözleşmenin fesih ile sona erdiği, tanınan ihbar süresinin gerekli ve yeterli olduğu, bu nedenle feshin haksızlığından söz edilemeyeceği, öte yandan feshe rağmen sözleşmenin ayakta tutulması gibi bir durumun söz konusu olamayacağı görüşünde olduğumdan davanın bu ilaç ruhsatına yönelik olarak kabulüne karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektiği kanısında olduğumdan Daire çoğunluğunun aksi yöndeki görüşlerine itibar edemiyorum.