Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece çekişmeli yerin davacının fiili kullanımındaki yer olduğundan bahisle davalıların elatmasının önlenmesine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, çekişmeli yerin davacının fiili kullanımındaki yer olduğundan bahisle davalıların elatmasının önlenmesine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarla vasıflı, 53.640 m2 yüzölçümlü, 946 parsel sayılı taşınmazda dava dışı dokuz kişiyle birlikte tarafların paydaş bulundukları ve taşınmazın taraflarca zirai faaliyetlerde bulunmak suretiyle kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki; yapılan soruşturmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akın, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere TMK"nun 706, TBK"nun 237, TK"nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akde vefa" kuralının yanında MK"nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, çap kaydının yada kayıtlarının getirtilerek tarafların tüm delilleri toplanılmalı, dosya keşife hazırhale geldikten sonra yapılacak uygulamada çekişmeli yer ile yanların ellerinde bulunan kısımların sınırları tarafların ortak beyanlarına göre açıklığa kavuşturulmalı, gerektiğinde bu yön taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmalıdır. Daha sonra belirlenen bu durum gözönünde tutularak hazır bulundurulan kadastro fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilere kadastro sırasında konan nirengi noktalarından, bunlar yoksa hem paftada hem arazide mevcut sabit noktalardan yararlanılarak takometrik aletlerle kadastral yöntemlere uygun biçimde ölçüm yaptırılmalı; bilirkişilerden uygulamayı yansıtan, infazı sağlamaya yeterli rapor ve kroki alınmalı, paydaşlar arasında harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Türk Medeni Kanununun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olayda; davalılara dava dilekçesinin tebliği ve tarafların delillerini sunması sağlanıp deliller toplanmadan keşfe gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, taraf teşkilinin sağlanması, dava fiili kullanım iddiasıyla açıldığına göre fiili kullanma olgusunun tüm paydaşları bağlayacak şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması, yerinde keşif yapılması, yerel bilirkişi ve tanıkların taşınmaz başında dinlenilmesi, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye yarayan krokili rapor alınması, tüm paydaşların çekişmesiz olarak kullandığı yerler bulunup bulunmadığı ve çekişmeli yerin davacının payına özgülenip özgülenmediği açıklığa kavuşturularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.